30 Ocak 2013 Çarşamba

Geçen Gene Terkediliyorum #4 #5 #6 #7 #8

Günümüz Günlerden Yakın Geçmiş Bir Gün... Saat:18:00

Sarı: Vay vay vay kimleri görüyorum. Hoşgeldiniz.
Freud: Vaaaay kanka hoşbulduk yaaa.
Lokes: Soğuk oğlum girelim içeri, içeride devam ederiz öpüşmeye.
Evli: Kar var kar.
Günlerden bir gün işte. Uzun zaman olmuş toplanmayalı. Bu ağır abi dediğimiz kişilerin hepsi evlendikten sonra ana kuzusu kesilmiş, evleneli 5 ay olduğu halde bir kere olsun toplanamamıştık. Ekim başında Sarı ondan bir hafta sonrada Freud evlenince, ben ortada dımdızlak kaldım. Normalde her akşam görüştüğüm kişilerin hepsi inlerine çekildi, oraya buraya gitmeler bitti. Hatta bir erkek için vazgeçilmez olan halısaha maçları bile evlenmelerinin ardın 2 hafta sonra son buldu. Böyle hayat mı olur amk ya! Aylardır görmemişim ikisinide... Birde kilo almışlar hepsi birer panda yavrusu. Klasik muhabbetlere bağlamışlar hayatları şimdiden monotonlaşmış bile.
F: Bak oğlum biz evlendik.
E: Ahanda başladı Freud :))
L: Eeee ne yapayım? O sizin sorununuz.
F: Sen de evlen artık, yok mu evlilik falan?
L: Hee var amk! Ama önce boşanması gerek! Ya oğlum sanki herkesin son model cep telefonu varda benim yokmuş sende al bi tane artık dermişin gibi.
F: Yaa oğlum bırak...
L: Ya asıl sen bırak, bak gözlerimle görüyorum işte daha 5 ay olmuş, artık 5 ayda nasıl bir çökme yaşamışsan menopoza giren kadınların muhabbetini yapıyorsun...
Sarı: Ya çocuk doğru söylüyor sende evlen artık.
L: Annem'den böyle baskı görmedim la ben. 5 aydır yüzünüzü gördüğüm yoktu. 5 ay önce her gün beraberdik?
S: Eee çalışan insanlarız oğlum biz. Evliyiz de.
L: He zaten bi tek siz çalışıyorsunuz mübarek. Daha önce çalışmıyordunuz değil mi?
F: Zaman yok oğlum.
S: Doğru zaman yok.
L: Alla alla. Kronik vaka bu zaman yetmezliği zaten. La yengelerin baskısından halısaha maçlarına bile gelemiyorsunuz lan! Ben daha bişey demem. Sarı hele sen hiç konuşma aman. "Ağır abiyiz oğlum biz arada çıkarız içeriz" diyordun gördük. Yılbaşında ne yaptınız hepiniz? Tombala... 
Vs diye uzayan giden tatlı sürtüşmeler. Hoş bunları söylerken yengelerde aynı ortamda. Ama alınmıyorlar çok şükür. Esasında alınacak bir durum yok. Zaten ikisi de benden pek haz etmemekle beraber pekte iplemediklerinin farkıdayım. Oldum olası anlaşamadım ikisiyle de. Evli'nin eşi çok daha olgun olduğu için bi tek onunla anlaşabiliyoruz arada destek çıkanda o oluyor zaten.
S: Sende yakında evlenirsin yeaaa...
L: Bayan Yeşil'den sonra bu konuları kapadım ben. Böyle iyiyim.
S: Hee yaaa. :s Doğru :s
L: İşin açıkçası pekte istemiyorum evliliği düşünmek bile. Zamanında bir bok yedim böyle iyiyim yani.
F: Esasında O'nunla herkes seni....
L: Şşşşş.. Bu konuyu söyledim size dahada açılmaz...
E: Yenge ben bi çay daha alayım ya.
L: Demli olsun benimki size zahmet.

Esasında sert gibi gözüksede benim dediklerimin ardında art niyet olmadı hiçbir zaman. En azından bu kişilere karşı öyle yapamam. Umarım onlarda beni öyle anlamışlardır. Belkide anlamışlardır. Farketmez zaten. Çoktandır görüşmemişiz konular konuları laflar lafları açıyor artık Freud'un eşinin karnındaki 4 aylık çocuğuna gelmiş geçmiş, önümüzdeki kaç yıl daha yaşarız konularından dönüp, 3. köprü civarındaki arsa fiyatlarına kadar gelmişti konu... Çaylar, böğrekler, çörekler...
L: Yenge ya, sigara içecem de bu oda da içiliyor mu? İçiriyor musu... Ya da neyse ya ben bi balkonda sigara içeyim gelen var mı?
S: İç oğlum burada işte. İçiyoruz burada biz.
Sarının Eşi: İç iç Lokes bişey olmaz.
L: Ya ben kendi evimde de balkonda içiyorum içeride izin vermiyorum biliyorsunuz. Alışkanlık oldu yani.
S: Tamam bende geliyorum hadi.
Birkaç dakikalık çakmak ve sigara arama telaşının sorununda pimapenle çevrilmiş balkona attık kendimizi. Şöyle bi etrafa baktım baya baya yeterince yüksekten. Biraz civar, etraf muhitin nasıl olduğu hakkında konuştuktan sonra Evli'de geldi aramıza,
E: Ne zaman evleniyorun Lokes?
L: Lan bi git ya :))
E: Şaka şaka. Ateş verin ateş... Yalnız Freud tam 70lerin baba moduna girmiş.
L: Aynen :)) Oğlum ben hepinizden önce evlenirdim esasında ama kader kısmet. Sevdiğim bütün hatunlar gitti başkalarıyla evlendiler yada nişanlandılar. Hatta sevmediğim bütün hatunlarda gittiler başkalarıyla evlendiler... Türbe gibiyim lan! Yanaşanın kısmeti açılıyor...
E: Ahahahaha
L: Aaaaaaaaa. Bak geçen aynısı oldu. Harbiden lan! şaka niyetine söyledim ama bak şimdi aydınlandım!
Harbiden o an dank etmişti bu dediğim. İlahi bi kudretmi vardı üzerimde anlamadım ama 5sn lik bir beyin fırtınası geçirdikten sonra... Evet, çoğu böyle olmuştu. Hatta en son olan 3 ay önceydi...
S: Derken?
L: Derken şöyle oluyor hani haziranın sonuna doğru sizin koşuşturmalar artmıştı bi ara denk geldiğimizde Bayan İnce Ses'le yıllar sonra denk gelmiştik. En az bi 7-8 senesi var yani.
S: Heee şunlar.
E: Ben görsem tanımam lan.
L: O beni tanıdı işte. İlkinde tanıyamasamda o sesten çıkarttım direk.
S: Eee tamam bi ara konuşuyordunuz falan görüşüyordunuz. Hatta bunlar Bayan Yeşil'in arkadaşlarıydı? Canın bile sıkılmıştı hatta bu duruma...
L: Eeeesi şöyle...

 Temmuz Başları, 2012 - - - #1

Kız kulesi
Havada sikimsonik bir sıcak, herkes de standart koltukaltı ter kokularıyla beraber tramvay'da eve dönüyorum. Kabataş, Eminönü, Sultanahmet derken istanbulun en sevdiğim yerlerinden olan Laleli civarına geldiğimizde birisiyle göz göze geldim.
Bayan İnce Ses: Lokes?
Birkaç saniyelik duraksama ve şaşkınlığın ardından
L: Yok artık! Bayan ince ses. Yıllar sonra.. Naber kız.
B.İ.S: Valla nasıl olsun ya iyidir. Senden naber? Yıllar sonra seni görmek... Ne olmuşun sen böyle ya.
L: Ne olacam kızım. İyice boka battık işte.
B.İ.S.: Halen aynısın.
Yolculuk boyunca önce günümüz zaman dilimi sonrasında geçmiş zaman dilimlerini anma olarak devam etti. Onca yıl geçmesine rağmen sesi pek az kalınlaşmış, gülünce halen ortalık inliyor ve halen o zamanki keyifi alıyorum onunla konuşurken. Nasıl olsa çok eskiden tanışıyorduk. Hiçbir yanlışımız olmamıştı o ve ekibin diğer kalanlarıyla birlikte geçiyordu her günümüz. Hatta Bayan Yeşil'le tanışmak için ortaya attıkları sarışındı kendisiydi... Bugünün tabiriyle kankaydılar. Yolculuk bitince baktık konuşacak çok şeyimiz var hemen telefonlar alındı verildi vs. yarına gün ayarlandı. Hatta Kadıköy'e geçme planıma dahil ettim. Yarın oldu öğlene doğu buluşuldu Eminönü'nden Kadıköy'e geçildi. Ben işimi hallettikten sonra Kadıköy kazan biz kepçe. Hoş, Kadıköy taraflarını pek bilmediğim için rehberim sarışın bayan ince ses oldu. Havanın sıcaklığını üstünden atar gibi olduğunda bu sefer rotayı Rumeli Hisarına çevirdik. Bir taraftan oraya gidiyoruz ama konuş konuş konuş... Konuşacak ne kadar çok şey birikmiş. Bu ilkokul arkadaşınla karşılaşmandan çok daha farklı bir duygu. 18-19 yaşlarındasın yıllarını birlikte geçirdiğin kişilerden birisi karşında... 21 yaşından sonra dağılmış herkes bir kenara ne aramışlar. Ne sormuşlar. Merak etmişler ama zahmet edip üstüne düşmemişler... Bunca şey nasıl birikebilirdi ki? Acaba sadece o yıllara olan özlem miydi? Belkide tüm sorun buydu.
L: Böyle işte ya. Dişten doğan apse ardından sünizite çevirmesi falan derken şu Mayıs, Haziran aylarını doktorta geçirdim. Hatta bu ay içinde bile birkaç kere daha gidecem. Boktan yani su içerken bile ağrı yapıyor dayanılmaz bişi. Doktor ameliyat dedi ama bakalım artık...
BİS: Geçmiş olsun yaa. Üzüldüm... Olacak mısın peki ameliyat?
L: Eee gerekirse tabi ya. Yaaa Offf. Bunları siktir ette şey vardı ya. Bayan Şirine. Ota boka sürekli gülerdi.
BİS.: Ben onunla konuşmuyorum.
L: Sebep?
BİS: Bir ton mevzu oldu. Ailecek görüşüyorduk ama şimdi görüşmüyoruz hiç.
L: Valla o afacanıda merak ediyorum ben. Senden önce onu bir kez gördüm ama yanında birisi var diye bulaşmadım. Göz göze geldik ama tanımadı herhalde.
BİS: Ben üniversiteyi kazanınca işte... 
Anlattı da anlattı belirttiği bir ton mevzuyu. Neler neler olmuşlar. Halbuki bunlar aynı sokakta oturan kişilerdi. Neredeyse kanlı bıçaklı olmuşlar. Yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen insanların bile birden bu duruma düşmesi... Hayatın ne getireceği hiç belli olmuyor herhalde.
BİS: Görsem selam vermem.
L: Valla şöyle söyleyeyim, ben görürsem selam veririm. Seninle konuşuyorum diye ona sırt dönemem. Tam tersi olsaydı?
BİS: Sorun değil zaten ya. Görürsen görüş tabi.
L: Bulsam işte. Bulamıyorum ki. En son nişanlandı diye duymuştum ama?
BİS: Şeeyy... Sen Bayan Yeşil'le görüşüyor musun?
Konu nereden buraya geldi ya...
L: Yok. Hiç görüşmüyorum.
BİS: Eeee?
L: Ne eee?
BİS: İnanayım mı? Yani az bişey değildi aran....
L: Ben de konu kapandı. Açılmamak suretiyle. Böylesi iyi.
BİS: Peki. Kusura bakma.
Rumeli Hisarı
Rumeli Hisarından da çıktık başladık Kabataş'a doğru yürümeye. Oradan buradan şuradan derken 3 saatin sonunda Ortaköy'e varmışız... Yürüyerek? Kendime inanamadım. Hoş onunda hoşuna gitmişçesine mutluluk vardı yüzünde. Benim ayaklarım tutmuyor, hatun kişisi yılların atletiymişçesine tık demiyordu. Sonrasında kumpir keyfi ve Kabataş derken gene tranvayda aldık soluğu... İçim nasıl geçmiştiğini bile anlamadan dalmışım uykuya.
BİS: şşşt hadi kalk
L: Nasıl içim geçmiş belli değil.
BİS: Çok yoruldun bugün.
L: Sorma ya ayaklarım tutmuyor.
BİS: Tamam o halde bi kahve yapayım sana?
L: Teklifin böylesine de ilk defa denk geliyorum. Gayet başarılı. :)
BİS: Öyledir. :)
5 dk sonra;
BİS: Ohaaa.. Amma değiştirmişin evi.
L: Ben halen hatırlamana şaşırdım.
BİS: O kadarda değil canım sende yani. Kahvenin yerini söyle sen geç dinlen.
L: Mutfakta.
BİS: Çok güzel söyledin.
Halen konuşuyor. Halen konuşuyor. Bitmedi konuşması. Ama bundan şikayetçi değilim. Hoşumada gidiyor geçmişten gelen birisiyle konuşmak. O zamanlar bugünkü gibi kirlenmemişti dünyam. Bence bütün sebep buydu. Kahveleri içip evine bıraktıktan sonra yatağıma kavuşma anım... Allahım nasıl bir gündü o gün... Sonraki gün yorgunluktan komple yattım. Ağrıyan bacaklarımı yüksekte tutarak geçti. Ardından bi hafta boyuncada böyle iş çıkışlarında sağda solda birer çay yada kahve keyfi yaparak geçti. Tabi haliyle hayatına giren son erkek konumuz oldu.
L: Eeee kızım böyle aldatılırsın tabi. Normal yani. Ona yok buna yok. Herifte gider başkasıyla yatar. Sonra niye deme sormayacaksın.
BİS: Soyunmadan sevilmiyor mu insan?
L: Yok öyle bişey. Eğer sen soymazsan başkası soyar. Bu bu kadar basit yani.
BİS: Erkek milleti değil mi hepsi aynı.
L: O öyle değil işte. Sevdiğin insanla yatmadıktan sonra kimle yatacaksın?
BİS: Orası öyle tabi.
L: O zaman susup ağlamaktan başka çaren yok. Bu öfkeyle gidip ona buna verecek halinde yok zaten.
BİS: Daha neler yuh.
L: Geçmiş olsun o halde. Soğuk su isteyeyim iyi gelir? :))
BİS: Piçlik yapma :) Tamam sustum.
L: Bak esasında onca zamanda geçmiş üzerinden. Neredeyse 1 yıl falan. 6 ay sonra unutamıyorsan uzmanlar psikolojik tedavi lazım diyor bu AŞK konularında. Senin geçmiş bile. Ama şunu bil bu konuları bilipte destek olmaya çalışan, gönlünü alan, süprizler yapan birisi falan var mı etrafında?
BİS: Esasında birisi var.
L: O kişiden de uzak dur o halde. Benim tabirimle Avcı'dır o ve avcı avcıyı hemen tanır. Bu dediğimi unutma ve uzak dur.
BİS: Anlamadım bişey ama...
L: Ben senin en fazla şeytanın olabilirim. Bana ayak uydurursan yoldan çıkarsın, yapmayacağın şeyleri yaparsın benden demesi. Avcı avcı'yı anında tanır. O kişiden uzak dur benden demesi. Hazır bu konuları biliyor kafan güzel bu konularda aklını çelmesi parmak şıklatması kadar kolaydır. Hatta farkındayım 10 gündür keyifli zaman geçiriyoruz ama baktın bana karşı bile bişeyler oluyor hemen uzaklaş benden. Benden demesi çünkü benden adam olmaz.
BİS: Yook canım ya.

Günümüz Günlerden Yakın Geçmiş Bir Gün... Saat:22:30

S: Yooook artık!
L: Öyle aga. Oldu yani.
S: Oğlum o kız tutucuydu.
L: Evet öyleymiş.
E: Dur bi dk şimdi. Önce o sonra o?
L: Anlamadım?
E: Neyse siktir et.
S: Dur bi Evli. Eeee sonra

Ağustos Başları, 2012 - - - #2

hemşireMalumunuz sinüzit derdinden koşturmaca içindeyim. Kulağıma Bayan Şirine'nin hastanede çalıştığını geldi. Esasında uzun zamandır biliyordum fakat gittiğim halde onu bulmak için bir atılımda bulunmamıştım. Sıralar beklemeler, sabahtan doktora gitmeler, yenilenen randevular vs... Bu böyle olmayacak. İşleri kolaylaştırmak için Şirine'yi bulmam gerek. Belki bir yardımı olur.
L: Afedersiniz. Ben Bayan Şirine'yi arıyorum. Danışmadaki Görevli: Hangi bölümde?
L: Onu bilmiyorum işte.
Yanındakine sorar, ona sorar bir taraftan ben tarif ederim yıllar öncesi halini. Boyunun pek uzayacak gibi durmadığından dolayı için kısa boylu diye tarif ederim ama yok. Tanıyan yok. Aradan 2-3 gün daha geçer. Bu sefer danışmada başkası var. Tekrardan sorduğumda çok şükür tanıdığını söyler ve yönlendirir. Fakat  ne mümkün benim oraya girme iznim olmadığından dolayı mecburen molaya çıkmasını beklemek zorunda kalıyorum. Bir tarafta "aaaayy belim, ayyy sırtım kolum bacağım aynısı kaynımda var" teyzeler bir tarafta sürekli kafası gözü yarılmış acile gelenler. Adam geliyor kolu arkasından geliyor. Enteresan durumlar. (Evlerden ırak) En sonunda birisi gözüme ilişiyor. Kısa boylu, zamanında olan balık etlerini üzerinden atmış bi form yakalamış... Maşallah diyorum. Ama gerçekten o mu? Ya yaka kartına bakacam, ya da soracam. Neyse ki o sıra birisi sesleniyor arkasından "Bayan Şirine hanım bi bakar mısınız lütfen" diye... Tamam işte. Buldum. Konuşması bitince hemen harekete geçiyorum ve karşısına geçerek,
L: Bayan Şirine hanıma bakmıştım ama? Acaba yardımcı olabilecek misiniz?
Bayan Şirine: Buyrun...
Birkaç saniye sessizlik olduktan sonra tebessüm ve şaşırmayla beraber.
BŞ: Loookeesss?
L: Doğru tahmin.
BŞ: Valla hiç aklımın ucundan bile geçmezdi. Şoktayım şuan...
L: Bende şoktayım, ne olmuş sana böyle... İlerleyen yaşların yaramış sana...
BŞ: Salak. :) Gel gel şöyle geçelim...
Bir saatlik mola boyunca yeterince hasret giderdik sayılır. Çaylar, kahveler aburlar cuburlar derken bol baya bi güldüğümü hatırlıyorum. Eskilerden insanları görmek gerçekten hoş oluyormuş. Bu hatun zaten delidolu hayat dolu bir insandı o zaman bile. Yani ergen triplerinde depresyondayım, anlamıyor kimse beni vs gibi salak salak antipatik şeyler yerine sürekli güler sürekli keyifli zaman geçirtirdi hepimize. Ama hayat işte. herkesi bir tarafa dağıtmış. O da kimseyle görüşmüyor yada görüşemiyormuş. O günlere dair anılar canlandı gene, unutulan hatıralar iyi kötü günler, polislerin bizi arabasına alıp nezarete götürürken benim yaptığım şeyler... vs. vs...
BŞ: Hayırdır sen neden hastenedesin? Yoksa büyüklerden mi?
L: Yok ya çok şükür büyükler turp gibi hafız. Sorun bende. 10.000 bakımım gelmiş.
BŞ: Neyin var geçmiş olsun.
L: Diş apsesinden doğan bir sinüzit. Nefes bile alamıyorum ara sıra. Gidip geliyorum. Zaten bu yüzden bulmak zorunda kaldım seni. Kusura bakma işim düştü uğradım gibi oldu ama bunu hallederiz elbet.
BŞ: Estf. Canım ne demek. Ben hallederim.
L: Valla sana zahmet ama siklemedikçe siklemiyorlar artık. Kızım herhalde birisinin elinde kalacak kadar kötü bir durumdayım ki kimse benim sorumluluğumu almak istemiyor. :))
BŞ: ahahahaha yok canım Allah korusun.
Sağolsun 2 gün içinde bütün her şeyi halletti. Adam akıllı randevu tarihleri alındı her şeyi hazırladı. Artık kendimce Bayan Şirine'ye gebe kaldığım için ödemek gerekiyordu.
L: Eyvallah Bayan Şirine.
BŞ: Yaa yok canım estf. Önemli değil.
L: Olmaz lan gidecez en kral yerde yemek yiyecez.
BŞ: Yaa yok istemiyorum.
L: Sen değil ben istiyorum. Konu kapandı güzelim. Hallettin sağolasın işimi bunun altında kalamam. Lan çoktandır da görüşmüyorduk hiç yoktan bi laflarız ya.
BŞ: Tamam peki.
L: Çooook teşekkür ederim kabul ettiğin için.
BŞ: Eskiden hayvansal tavırların vardı seni pek bi kibarlaşmışın.
L: Görürsün elbet hayvansal tarafımı tekrardan :)
BŞ: Öfff Salak :)) 
ayak bağı
Müsait olduğu bir zamanda haber verecek ve bende ona göre rezervasyon vs. işlerini halledip ayarlamak üzerine sözleştik. Koşuşturması olduğunu zaman dilimine denk geldiğimi sonradan anladım. Bir gece ayaküstü bir çay içmelik buluştuğumuzda baya baya anlattı. Nişanlanmış sorunlar yaşıyormuş, umduğu gibi değilmiş, beklentileri bi farklıymış ilk başta kafalar uyarken zamanla uymamaya başlamış... vs vs.. Ama beni şok eden durum bunları anlatırken bile gülüyor olmasıydı. Hatun gerçekten hayat dolu. Onunla yaşlanmak imkansız dedim o an. Başkasının başına gelse bunca şey bin bir türlü depresyona girer bunalım, bunalım derken hem kendisini hemde etrafındakilerinin canını sıkardı eminim. Bunların dışında bu hatunla da eskileri konuşmak iyi gelmişti bana. Eski günlerden günlerce bahsedebilirdik. Yaptıklarımız ettiklerimiz. Benim bile hatırlamadığım birçok şeyi hatırlıyor...
BŞ: Yeşil'leydin işte sen gene...
L: Hee..
BŞ: Yüzün neden düşüyor böyle diyince?
L: Sen görüşüyor musun?
BŞ: Arasıra faceden işte. Birkaç defada yanına gittim.
L: Ben görüşmüyorum. Bende konu kapandı. Açılmamak üzere. Böylesi daha iyi.
BŞ: Pardon :S Şimdi anladım...
Klasik cevabımı vermiştim. Eskiye dair yara olmadığı halde bu konu hakkında hiç yaşanmamış gibi davranmaya o kadar çok alıştım ki artık bir çok şey yok oldu bile bana göre. Ne acıtıyordu ne de canımı sıkılıyordu. Konuşmamak en güzeliydi. Beni siktir ettim, herkesin yaşaması gereken bir hayatı vardı sonuçta. Bazı şeyleri tekrarlamak anlamsızdı. Birkaç gün sonrada,
L: Lafı değiştireyim diye şimdi senin şuanki durumunu soracam ama aynı bok olacak :)
BŞ: Konuşacak bişey kalmadı zaten her şeyi anlattım. Sağol valla iyi geldi hiç tanımayan birisine anlatmam. Yoksa birileri hep yorum yapıyor, hep bi taraf tutuyordu. Ya ben haklı oluyordum ya da o haklı oluyordu.
L: Ben bu aşk konularından anlamadığım için bişey diyemiyorum. Henüz sizin bu nişanlılık leveline bile gelemedim hiç. Maksimum levelim uzaktan sevme. O da gidip başkasıyla evlenir. Standarttır yani.
BŞ: Yok mu peki hayatında kimse? Girmedi deme inanmam. Her türlü giderin var senin...
L: Bu tipe mi? Estf. canım o kadar da değil. Götürmek için zorlamak gerek :)) Genelde ortak tanı "senden bi bok olmaz" diyedir..
BŞ: ahahaha yok lan yok. Dur bakalım bişeyler ayarlarız sana :)
L: Bu kadar da çabuk mu? Kalsın yahu isteyen kim. Kafamda daha büyük sorunlar var şuan hiç zaman ayıramam. Yahu o kadar kafam dalgınki geçen birisiyle ilişkiye başlamışım "3 gün sonra bi numaradan aradı biz bi ilişkiye başlamıştık unuttun herhalde" diyordu. Artık o derece...
BŞ: Hass.. ya :)) ahahahahah salak... Sen halen aynı yerdesin değil mi?
L: Aynı yer?
BŞ: Ev diyorum ya. Taşındınız mı?
L: Yok yok yıllardır aynı yerdeyim yahu. Heeey heey gençliğin oralarda geçti güzelim..
BŞ: Hee valla ya...
L: O değilde canım vodka çekti desem?
BŞ: Aklımı okudun resmen
L: Doyduysak kalkalım, yukarı çıkalım. İstikamet taksim...

Günümüz Günlerden Yakın Geçmiş Bir Gün... Saat:22:40

S: Arkadaş anlamıyorum ben ya.
E: Neyini anlamıyorsun oğlum ben çok iyi anlıyorum.
L: Anlamadığın yerleri sor kanka.
S: Ya şimdi önc... Dur karıştırdım. Bi öyle derken...
L: Yandı çocuğun beyni. Cümle kuramıyor. Yüklem ver şuna sonunu getiremiyor.
E: Ahahahah
S: Taşak geçme oğlum cümleyi toparlayamadım sadece. Şoktayım.
L: Ahahaha... O kadar abartılacak bi durum yok. Ama keşke dediğim olay var işte...

Eylül Ortaları, 2012 - - - #3

offfff
Hayatım bi garipleşmiş, geçmişle günümüz arasında gidip gelmeler çoğalmıştı. Bir taraftan doktorlarla işlerim azaldı. Dinlenme sefasına çekilmek için fırsatım var artık. Rahatsızlığım yüzünden geçip giden güzelim yaz günleri. Birkaç yıldır adam akıllı tatil yapamamış olmam. Kıştan beri içimde biriken kıbrıs planının sinüzit yüzünden götümde patlamış olması... Denize hasretlik içerisindeyim. Deniz keyfimi Büyükada'nın arka taraflarında adını şimdi hatırlayamadığım yelkenli gibi bir kayıktan 3-5 defa sağlamışım yaz boyunca. Beni keser mi hiç? Şehir değiştirmem şart keyifli tatil için... Çanakkale, Bozcaada, İzmir, Kuşadası... Farketmez... Ama bunca zamandır bu deniz hasretimi bilen ve bana uyuzluk yapan Bayan İzmirli'ydi. Ayda 2 kere mutlaka arar konuşurduk. Ben aramazsam o, o aramazsa ben... Çok samimi dosttuk. Hani dost kalalım derler ya. İşte o hesap. Leb demeden Çorum'u anlıyorduk.
Bayan İzmirli: Aloooooooo..
Lokes: Heeeaaaaaaa..
Bİ: Ne yapıyon lan.
L: Ne olsun ya biliyon işte sinüzit ve koşturmaca.
Bİ: Hee işte bende onu soracaktım nasıl oldu diye.
L: Sinüzlerdeki kurumuş artık. Az birkaç muayene var güzelim. Artık sağlam bir dişçinin peşindeyim. Onuda buldum muayenelere başlayacam. Oradan kaptık sinüziti falan biliyon.
Bİ: Anlatmıştın.
L: Sen ne yapıyon.
Bİ: Çeşmedeyim.
L: Uyuzluk yapıyorsun ama...
Bİ: Biliyorum... O yüzden aradım zaten ahahahahahaha
L: Ufaklığı öp o halde. Kumdan kalelerine yük taşı.
Bİ: Geleceğin Ağaoğlu olma peşinde. Hoş galiba yarım saat önce Dinazor yapıyordu, çok güneş var siteye.
L: Anası kılıklı işte nolsun. Kafası uçuk çalışıyor.
Bİ: ahahahaha. O değilde sana süprizim var.
L: İstanbul'a geliyorsun?
Bİ: Hayır. Kuşadası'na gidiyoruz. Beraber herşeyi ayarladım... Şu Adaş'ına da uğrarsın.
L: Jesus fuckin' christ! Kuşadasına mı gidiyor muşum? Dişçi randevularım falan var. Zor yani.
Bİ: Lan 4 günlük sadece. Geleceksin. Zaten yanıp tutuşuyordun deniz deniz diye. Kaç senedir girmiyorum vs diyordun. Bende ayarladım işte geliyorsun.
L: Ya İzmirli..
Bİ: Yaa falan yok. Bak bizim eski ekip var ya animatörler.. Onlardan bir kaçıda orada...
İlk tanıştığımızda Bayan İzmirli'de animasyon olayındaydı. Hatta bende baya bi takıldım onlarla. Doğru ya. Biz beraber aynı işte çalışıp sevgili olmuştuk... Olmuş muyduk acaba? Evet olmuştuk gerçekten... Ama bu kıskaçtan bir şekilde kurtulmam gerek. Çünkü şu sıralar angarya olur bana. Hazır rahatsızlığım diş olayına kadar atlatmışım... Randevuları kaçırmadan gitmem gerek.
L: Ya valla isterim seninle tatile gitmek neden olmasın canım ama...
Bİ: Randevun ne zaman?
Kıskaçtan çıkış kalmadı. Tanıyor beni. Belkide herkesden iyi tanıyordu bu kadın beni... Evet öyleydi. Yeterince olgundu esasında. Ama her güzelin bir kusuru vardı işte.
L: Şu şu zaman...
Bİ: Güzel. O halde geliyorsun hemen. Çünkü o günlerden önce bitiyor tatil. Yani sen dönüyorsun bir gün sonra randevun. Hatta akşam İzmir'de kalırsan bile sabah uçağıyla döndüğünde yetişiyorsun...
Haklıydı. Artık kaçarı yoktu. Son çareyi kullanacam...
L: Ya ama işim var güzelim.
Bİ: Bok işin var bilmiyorum sanki seni ben. Zor kullandıracaksın beni, sen istedin.
L: Ne zoru güzelim valla işim var. Bak şöyle şöyle...
kumdan heykellerdiye yalanlara başladım. Baya baya döktürüyorum. Şöyle işim var böyle işim var buraya gitmem gerek vs... Ama gerçek olan şey var ki; Bir taraftan randevular benim için her şeyden önemli konuma gelmiş. Soğuk su, kavun, karpuz en ufak bir çekirdek bile yerken 26 numaralı dişe gelirse ağrıdan gözlerimden yaşlar geliyor. Soğuk hava, sıcak hava... Hiç farketmez çekilmez bir çilenin içerisindeyim... Ağrı kesiciler bir müddet iyi geldi. Ama onlarıda çok fazla kullanamıyorum. Çünkü sinüzitimden önce diş ağrısı yüzünden ağrı kesicileri içiyordum dişçi korkusundan dolayı. 2 haftanın ardından her gün diş ağrısı için hapları içtim içtim, son hapı içtikten sonra burnumdan bir koku geldi, resmen lağım kokuyor. Birden korku sardı beni içimi haplarla çürüttüm kokuttum diye. Ama nasıl bir koku dayanılmaz keskin. Düşman başına öyle koku. Nefes aldıkça o içine işliyor. O günden sonra zaten hemen harekete geçtim... Mayıs sonlarına doğruydu. Hatta en hit yaptığı zaman ise Ankara Üniversitesi DTFC Mezunlarının olduğu gün o açık anfi gibi yerde güneşin altında beynim haşlanınca aklım başıma adam akıllı geldi. 1 hafta o kokuyu çekerek nefes al ver... Öff... Bunca derdin arkasından tatil işi biraz daha bekleyebilirdi... Yalanların ardı arkası kesilmedi ama ayıldım bi yerden sonra;
Bİ: Telefonuna mesaj gelir birazdan.
L: Mesaj?
Bİ: Evet.
L: Geldi geldi dur... Sayın Lokes bilmem kaç PNR numaralı.... Uçak bileti mi?.... Eben İzmirli Eben...
Bİ: Ben kapatıyorum sonra görüşürüz.
L: Dur kapama...
Bİ: dıtdıtdıtdıt.
Amk. Eee ne bok yiyecektim şimdi? Gidecem mecburen. Biliyor da burada bi bok yemeyeceğimi. Kuzene gidip birkaç saat bu olay hakkında kafa patlattıktan sonra o da kanıma girmeyi başar. "Yahu git işte daha be hatta bende gelirim bakarsın beraber döneriz. Adaşınıda gör. çok sıcak oğlum buralar" dedi... Biriside bana destek çıksın amk ya! Hoş hatunla kafalar birdi. Belki güzel vakit geçirebilirdik... O akşam tekrar aradı,
Bİ: Valizin hazır mı? Yarın sabah uyandıracam seni.
L: Hazır hazır.
Bİ: Tamam o halde, bu arada fotoğraf sözün vardı unutma.
L: Merak etme aklımda..
.
Bu kadınların nedir bu fotoğraf çekilme merakı, nedir bu poz verme merakları anlamam. Sorsan hepsini hayali poz verecek işlerde bulunmak, mesela içindeki tiyatro aşkı... Ama bu kadın zamanında modellikte yapmıştı. İşi biliyor ve yüz güzelliği gerçekten vardı. Hatta birlikte çalıştığımız dönemlerde Jennifer Lopez'in ikizi diyenler turistler vardı. Bu tespit kalça olarak doğruydu, yüz görünüşü olarakta doğruydu. Ama bu emirvaki olayının soracaktım... Neden ve niçin diye...
Ertesi sabah metro, havaalanı, servis derken 10da istanbuldayken 13:20'de Kuşadası otogarındaydım. İzmir'den gelen otobüsü bekliyordum. İstanbul'dan gelmeme rağmen ondan önce varmıştım. Ama bu bi sıkıntı değildi elbette. Sıkıntı sadece Çıplak güneşin kavurmaya çevirişiydi. Soğuk bişeyler söylemişken beklenen otobüs gelmişti...Dar beyaz kotu her zaman ona yakışıyordu ve gene giymişti. Üstünde adını bilmediğim ama göğüsten kavramalı bir elbise, şeffaf askıları sırtına doğru uzanıyor... Saçlar gene sarı... ve o gülen yüz... Ama  o ne ya? Ufaklık?
L: Uzun zaman oldu ya...
dememle beraber ikinci şoku yaşıyordum. Dövme mi? Dokundurmaya bile izin vermediği yere? Sırtına? dövme mi yaptırmış? Kalıcı hemde? Kolunda 3 yıldız mı? Belli ki bir anlamı var... Bunların hepsini ve daha fazlasını sadece "uzun zaman oldu ya" cümlesini kurarken düşünmüş olmam... Gene beyin fırtınası içinde benliğimi yoklayan bir ton sorular?
Bİ: Aynen öyle baya zaman oldu ya.
L: Ufaklık naber? Kocaman olmuş ya...
Hoş geldin beş gitti ne içersin dinlenelim soluklanalım birer sigara yakalım cümlelerinden ardından merakıma yenik düşüyorum ve dövmeleri daha iyi inceleme fırsatı buluyorum... Bi dövme çok tanıdık geliyor. Bir yerden o çizgileri, kıvrımları üzerleri çiçeklerle süslenmiş olmasını tanıyorum... Ama nerden? Peki koldaki yıldızlar? Hepsinin boyları farklı... 3 lü? Bu kadın böyle bişeyi "şekli güzel dövmenin" diye yaptırmaz. Bi anlamı olmadıkça vücuduna dokundurtmaz kesinlikle... Aklımdan ilk geçenden başka bir şey olamazdı... Birisi Bayan İzmirli, diğeri ufaklık ama öteki kim? Sabırlı ol bakalım Lokes. Sabırlı ol sadece... Gözüme sürekli takılan sırtındaki oluyor. Uyuşuk beynimin hiç bu kadar render ve search yaparken düşündüğünü bilmiyorum...
L: Dövmeler kalıcı gibi duruyor ama?
Bİ: Öyle.
L: Sırtına mı? (Bi taraftan ufaklığın bize bakıp bakmadığını keserek alçak sesle) Sen dokundurtmazdın sırtına?
Bİ: Öyle oldu işte.
Bu siklemez tavır neydi şimdi? Noluyordu amk? Neyin içine düştüm lan ben? Tamam hemen offlayıp poflardı gerginlik yapar ve ben nefret ederdim bu durumdan aynısıydı...
L: Tamam sormadım bişey, dinlen sen gerginsin gene. Ufaklıkla takılalım biraz, dondurma yiyelim en iyisi yürü gidelim alalım şu dondurmaları hadi.
Yarım saat orada dinlendikten sonra her şey normal yoluna girmiş gibiydi. Artık kalktık yola koyulduk Otele doğru.
L: Bavulun maşallahı varmış ver ben taşırım.
Bİ: Gerek yok biz hallederiz iki kişiyiz ondan böyle büyük olmasın? Şu zamana kadar kimseden bişey görmedik zaten hep biz hallettik...
Bu ne amk ya? Bismillah ya! Altı üstü bavul lan? Sabret bakalım Lokes biraz daha. Limite çabuk dayandın bu sefer...
L: Yahu tamam sen ufaklıkla ilgilen ben hallederim. Bi sırt çantam var o da görüyon küçücük, sıkıntı olmaz benim için, hem ben daha rahat taşırım...
Bİ: İstemiyorum!
L: Peki. Kusura bakma sen nasıl istiyorsan öyle halledersin nasıl olsa...
kumdan heykellerSikmişim böyle terslemeyi arkadaş... Olay çıkacak belli ki kaşınıyor. Şu zamana kadar pek ters tarafımı görmedi hiç. Hiç görmediği tarafımı hep sakladım. Hatta göstermek istemedim bile bile ama yeterdi. 1 saat olmamıştı ve tek bir cümle ile bardak taşacaktı... Taşsa ne olacak ki? Ufaklık var? Onun yanında mı söyleyecektim? Gene susacaktım... Ufaklık sen bi izin ver bize ben bi şuna giydirip geleyim diyecek halim yok ya...
Otele varıldı giriş işlemleri için beklenmeye başlandı Bayan İzmirli halen gergin... "Niye kimse resepsiyonda yok?" "Bak bunlar resepsiyonist değil normal otel görevlileri" "belli ki gitmişler buradakiler eylül başında bitmiş sözleşmeleri" Anladık biliyorsun bu işleri. Benim siklemediğim işler bunlar. Hayır yani 3 saat sonra girsen odaya ne olacak? Seninle bekleyen bir sürü kişi var. Hadi onları siktir ettim 2'den önce giremeyecez belli yani ne bu acele? Ne bu gerginlik? Ufaklık var işte cümle kuramadığım ama sadece gözlerine bakarak söylediğim ve anladığı şeyler...Bu ve birkaç hareketini hiç sevmemişimdir. "Evet güzelim... Evet ben biliyorum... Evet en iyisini hak ediyorum..." Vs. vs... 30 yaşına gelmişin yeter ama. Gerçi her seferinde cevabını versemde sert olmamıştır bunlar... Ama yani güzelim, beni istanbul'dan kalkıp emirvaki buraya getirerek bu terslemeler bu siklememezlikler... Nasıl bir fantezinin peşinde... Nasıl bir sado mazo hareketti lan bu?
Bİ: Bizimle ilgilenen kimse yok mu?
Resepsiyonist: Buyrun.
Bİ: İki saattir bekliyoruz beyfendi. Altı üstü kontrol edip anahtarımızı vereceksiniz.
Resp: Hemen kontrol ediyoruz. Kimlikleri alalım.... Siz geçin biraz daha bekletecez sizi. Odalar hazırlanıyor...
2 dakika sonra
L: Birader bi baksana.
Resp: Buyrun.
L: Sıkıntım büyük birader. Hatun delirmiş durumda. Gerginlik vs ne ararsa üstünde var. Sen çabuk bi kontrol et. Bizim şu iki odamızı ver. Hiç yoktan tekini ver nolur bak yoksa kadın milleti işte anlarsın... Yoksa üç gün zehir olacak. Cehennemde hissedebilirim kendimi.
Resp: Anlıyorum beyfendi.
L: Daha iyi anla diye şunu da vereyim sana işimiz hızlansın. Ben sık sık gelip gidecem daha buralara bi zahmet.
Resp: Bi dakika lütfen... Tamam buldum sizin buydu değil mi?
Şu acenteden vs vs diye. kontroller, ödemeler kontrolleri, kimlik bilgileri vs derken anahtarı kaptım, kaptım ama...
L: Evet diğer anahtarıda alayım.
Resp: Diğer anahtar?
L: İki oda olması lazım.
Resp: Kontrol edeyim hemen... Yok beyfendi tek oda.
Bu neydi şimdi? Tamam normalde sorun olmaz ama Ben, Bayan İzmirli ve Ufaklık? Ufaklık vardı ve bence büyük bir sorundu bu. O yaşta çocuk her şeyi kayıt altına alıyor ve ileride mutlaka hatırlayacağı yaşlarda. Annesi, kendisi, ve benimle aynı otel odasında kaldığını hatırlaması yeterince sıkıntı çıkartırdı ileride. Bu kadın neyin peşindeydi be? Bu muydu çok bilmişliği?
L: Tek oda mı?
Bİ: Evet?
L: (ufaklığı göstererek) sıkıntı olmasın?
Bİ: Ne gibi?
L: Beyin kayıtta, Sen bu yaştayken annenle birisi bi otel odasında kaldığını hatırlasan?
Bİ: Onu şöyle yapacaz. O uyuduktan sonra girersin?
L: Tövbe estf.. Al anahtarını. Ben hallederim...
L: Birader, sen bana 4 gecelik oda ayarlasana. Bi sıkıntı olmuş.
Resp: Tabi.. Ama şöyle bi sıkıntı var. Bekletecez biraz. Çünkü şuanlık yok. Uzatmayı düşünen birkaç oda var eğer uzatmazlarsa anca o zaman size yardımcı olabilirim.
L: Onlar uzatırsa ben kabak gibi kalacam yani... Offf! O halde not al. Mutlaka istiyorum o odalardan birini...
Resp: Tabi beyfendi...
Bu beyfendi de ne oluyorsa artık amk! Bi tabi efendim bi beyfendi... Senin yapacağın işi sikeyim İzmirli diye diye mırıldanarak yetişiyorum yanlarına...
Bİ: Naptın?
L: Beklemedeyim. Normalde bugün çıkışı olan odalar var ama uzatabilirlermiş.
Bİ: Eeee?
L: Eeesi beklemedeyim işte. Bavulu alay..
Bİ: Bırak dedim! İstemiyorum yardım falan. Bugüne kadar herşeyi oğlumla beraber hallettik...
L: Zı... Tamam o halde siz yerleşin ben recepsiyondan bi bileklik kapayımda bişeyler yiyeyim. Orada görüşürüz artık. Ulaşırsın telden.
Bİ: Tamam.
Artık elimden bişey gelmezdi. Göt et beni, yerin dibine sok beni diye yalvarırcasına terslemelerin limiti dolmuş hakkını kaybetmişti...Ufaklık olduğu için onun hatrına susacaktım mecburen. Demek istediklerimi diyemeyecek birden yol olacaktı her şey. Belkide "siktir lan ne katlanacam sana" diyerek çekip gitmek vardı otelden... Yok bu bana yakışmazdı ama... Henüz her şey için erken zaten en iyisi "önce bi dinlemek, sakin olmak, ardından yorum yapmak gerekliydi. Her şeyden önce açık büfeye dalmak vardı tabi. Nasıl acıkmışsan garsonlar masaları toplamaya başlamışlardı ben kalktığımda... İzmirliler gelmiş yemeklerini yemişler, biraz daha sakin gözüküyor ve havuzun kenarına gitmişlerdi bile. Bende kalkıp artık keşif turlarına çıkabilirdim.  Ama ondan önce otelde kalacak mıydım ki? Resepsiyona gittiğimde güzel haber vardı çok şükür. Çok büyük bir angaryadan kurtulmuş artık rahattım. Odaya attım bavulu kıçıma şortumu geçirdim ve oteli olabildiğince gezdim. Nerede ne var? Ne zaman ne yapılır? Otel otel değil askeriye gibi mübarek. Saat saat yazılmış onların dışında oynama imkanın yok. Her gün ne yapacağın belirli koşullara uydurulmuş olduğu için tatillerin hiçbirinde otelleri seçmemişimdir. Seçmemde ama zaten bu tatil değil 3 günlük hava değişikliğinden başka bişey değildi. Alakart, snack, açık büfe, akşam büfesi vs. herşeyin yerini öğrenirken birkaç animasyoncu çoktan bulaşmıştı bile. Ya hiçbir zaman çıkmayacak olan yada çıksa bile astarı yüzünden pahalı olan ödülü bingoyu satmak için. Çünkü bingo'nun fiyatı 20 TL ise çıkan ödül mutlaka 10tl'lik şarap oluyor. Genelde bu şekilde döndüğü için teşekkür edip salladım hepsini.
L: Buyrun bakalım klasik patates kızartmaları ve hamburgerler.
Bİ: Nerdesin sen ya? Ava mı çıktın?
L: Yok ya resepsiyondaki olayı hallettim birde etrafa baktım ne var ne yok diye. Dün batımı buradan mükemmel zaten ona şüphem yok. Denize batan bir güneş var ama başka yerlere baktım işte fotoğraf için.
Bİ: İlk fotoğraf burada olsun o halde.
L: Hamsi bulamaaaaaaa diyin bakalım...
Akşama kadar konuştuk ettik. Nasılsın? Nasıl gidiyor vs. Aklıma sürekli takılan dövmeleri derinlemesine girmek için yarım bırakacak şekilde cevaplayacağı sorular. Derin mevzular için girizgah soruları... Tabii ki daha çok ben kendimden anlatıp yarım bırakmam lazım ki yolunu isterse o açsın. Merak edeceği şekilde kesmeler. Akşam yemeğinden sonra gene animasyonu derken benim gözlerimden uyku akmaya başladı. Yatağa uzansam 2 dakika geçmeden uyuyacağıma eminim ama ayakta kalmam gerek. Kafamdaki soruların cevaplanması için. Yarın olursa havuz, kum, deniz derken düzgün bir fırsat olmaz. Zaten İzmirliyle konuşmalarımız hep gece olurdu. Çoğu zaman gün aydınlanana kadar devam ederdi. Ufaklık yattıktan sonrada aynısı oldu.
Bİ: ...Sonra işte ben onu takip ettim evine gittim. Şeytan işte dürtüyor. Hiç umurumda olmayacak yapmayacağım şeydir bilirsin. Birisini kontrol etmek ama şeytan işte dürttü. Bornovadaki evine gittim. Siteye vardığımda içeri girmek için güvenliği geçmek gerekiyordu. Şansıma bi duvarın tadilatı vardı o sıra oradan çocuklar çıkarken ben onlardan yardım isteyerek içeri girdim. Telleri falan tuttular. Direk otoparka yöneldim. Arabası oradaydı. Elimi kapartosına koydum sıcak. Belli ki yeni gelmiş. Sonra çıktım yukarıda şu otomatik ışıklar var ya heh işte onlardan var işte kapısına geldim zile bastım beklerken ışık söndü. Çok şükür dedim Çünkü delikten baksa beni görecek belkide kapıyı açmayacak. Kapının deliği karardı görmedi herhalde sonra aşağıki kapıyı açmak için bastığında bende elimle kapının deliğini kapadım sonra kapıya vurdum...
L: Eeee. Dur ya.. Valla heyecanlandım şimdi... (Ne heyecanlanacam amk! Eski sevgilisi bana benden sonraki eski sevgilisini anlatıyor. Bundan ne kadar nefret ettiğimi bildiği halde? Bile bile...Godoş etmediği mi kaldı acaba? Dur hele sen dur.)
Bİ: ahahah :) bak işte kapıyı kim açsa beğenirsin? O eve getirdiği kadın açmış. Henüz banyolarını yapmışlar tam olay başlamadan varmışım eve.
L: Aboooww..
Bİ: Direk kadını ittim içeri girdim. Kadına giyinip hemen gitmesini söyledim. Benim derdim adamlaydı çünkü. Sonra işte...
Anlattı da anlattı be... Adamı almış karşısına neden diye sorumuş. Onunla yatmadığı için birisiyle yatması gerekliymiş erkeklik hormonları vs. Hak verdim adama bi an. Çünkü o güzellikte hatunu kimse istememezlik edemezdi. Önemli olan onu taşıyabilmek ama o da zordu işte. Neyse sonra evi dağıtmaya başlamış, perdeleri indirmiş, Lcd tvye vazoyu fırlatmış, yemek masasının üstüne şu demir ayaklı bar koltuklarıyla vurmuş. Mutfaktaki aspiratör dahil evi alt üst etmiş... Sonra işte aşağıda bekleyen arkadaşıyla çıkıp gitmişler kordona bira içip makarasını yapmışlar...
L: Bunları sen yaptın he? Senin tersin çok pistir bilirim ama ben hayatta böyle bişey yapacağını zannetmezdim. Çünkü senin bi farkın vardı, eyvallahın yoktu bir kerede keser atar daha pis acıtırdın karşındakini, sana yapılan yanlış karşısında. Böyle şirret değildin?
Bİ: Ama yaptım hepsini inanmazsın...
L: Yook inanıyorum canım. O potansiyel sende var yani.
Evet o potansiyel onda vardı ama yapmazdı. Çünkü onun bir ağırlığı vardı. Keskin çizgileri, belli tabuları, ona yanlış yapanı bıçak gibi keserdi ama böyle şeyler yapıp cadolozlaşmazdı. Bir takım kalitenin ete kemiğe bürünmüş haliydi. Adam sonrasında başka kadında gördüğü cadolozluğu farkedince İzmir'liyi kaçırdığına pişman olurdu. (Örnek; Ben) Olması gereken kadın gibi kadını ben onda öğrenmiştim ama geçmişle şuan arasında bu kadar ne değilmiş olabilirdi ki? Geçmişteki o prim yapan o sakin tavırları şimdi tv programlarındaki gibi mi olmuştu neydi?
L: O potansiyel var yani. Şuan daha idrak ettim. Şaşkınım çünkü ben öyle bişey görmedim. Hoş ben seni hiç aldatma girişiminde bile bulunmadım gözüm tamamen kapalıydı senleyken ama olsa bile böyle bişey yapabileceğini bilmezdim.
Bİ: Yapmazdım zaten. Lokes, Ben hayatım boyunca en çok seni sevdim. Pek uzun sürdü sürmedi belki aramızdaki olay ama ben oğlumun babasını bile seni sevdiğim kadar sevmedim...
L: -miştin. diye değiştirmek gerekli bence. Çünkü bana öyle gelmiyor artık. Öyle bişey olsa halen gözlerinde parıldama olurdu. Bana sönmüş be güzelim gözlerinin ışığı. Başka atladığın bişeyler var yada anlatmadığın... Öyle hissediyorum..... Dövme? 3 tane? Sırtında da dövme var ki senin en sevdiğin yerindi. imkansızdı böyle bişey.
Bİ: Gelecem.
L: Sen gene gel ama şunu biliyorum ki sev-miştin... Ama değişmiş. Sabahtan beri itin götüne soktun çıkarttın terslemeler, iplememeler... Sadece sabrettim anlat diye....
Bİ: Muayyenim yaklaşıyor ondan birazda...
L: Hmmm..
Büyük değişiklikler vardı belli. Tanıdığım kadını almışlar bütün karakterini, duygularını, düşüncelerini ve hareketlerini değiştirip karşıma koymuşlardı sanki. Muayyen halinde hiç sorun çıkartmayan bir tek kendisi var tanıdığım. Karnım ağrıyor, anla beni vs. gibi hiçbir derdi olmamıştı onca zaman? Peki bu şimdi neydi? En bilindik numara... Kendisi diyordu "bu kadınların uydurduğu tamamen psikolojik olan hasta olacak diye herşeyi ona vurma davranışı" diye. Bunu kendisi de kanıtlamıştı hatta... 
Bİ: Birisiyle tanıştım ufaklığın okulda. Öğretmen... Tiyatro vs...
ikizlere takkeTamamdı. Her şey çözülmüştü. Kafamdaki soruların cevapları aydınlandı. Ama benim sabrımın limitleri bitmişti artık. Ok yaydan çıkmış hedefe doğru gidiyordu. Tekrardan eski sevgilisi vsden bahsediyordu... Bu kadın beni komple unutmuştu. Ne yediğimi, içtiğimi, neleri duymaktan nefret ettiğimi, bütün bıçak sırtı konularımı siklemeden devam ediyordu. Belli birisiyle konuşmak istiyor derdini anlatmak istiyordu. Her konuda ona yardımcı olabilirdim ama bazı konular benim canımı sıkacaksa ezip geçmesi ne peki amk...

Bünyede yeterince alkol, konuşan kadının sayesinde kafa olmuş davul, kıç kadar odanın küçücük balkonunda sigara içiyorum. Saat sabahın 6sı. Arkamı döndüğümde südyenini takıp bana doğru gelen kadın.
Bİ: Ben gidiyorum odaya. Bizimki uyanır sabahın köründe.
L: Tamam bende bi atayım kendimi dışarı bişeyler atıştırıp sonra gelir uyurum. Öğlene kadarda kalkamam herhalde
Bİ: Tamam o halde sende dinlen. Neyse gideyim ben hemen. Bu arada sağol. Dinlediğin için sağol.
L: Sorun değil daha konuşacağımız çok şey var.
Kafamdaki bir ton soruya cevap bulmuştum. Geri kalanları artık önemsizdi bile. 3'lü dövmenin anlamı öğretmene olan süpersonik büyük aşkı, sırtındakide sevdiği bir motifmiş sadece. Kolundaki 3lü yıldızlardan sonra yaptırmış. Biraz toparlandıktan sonra attım kendimi dışarı sabah kahvaltısı, sahilde biraz turlama derken artık pilim bitti odaya döndüm. Nasıl uyumuşsam uyandığımda saat 2ydi. Yemekte çoktan bitmiş olsa gerek? Ayıldıktan sonra kendimi havuz kenarındaki açık büfeye attım. Havuz başında bir kalabalık kargaşayı anlamaya çalışıyorum. Burada daha çok gençler vs var. 50 metre kadar tam ilerisinde ise kaydıraklı havuz vs. İzmirliler orada olduğunu görüyorum ama pek içimden gitmek gelmiyor. Büfedeki elemanla tanışıyorum konuşuyorum. Çünkü bu elemanlar kaldığın süre boyunca kilit rolleri oynamaya her zaman müsaittir. Hayat bile kurtarır. Önce ayılayım çay, kahve bişeyler içeyim bi güne adapte olayım peşindeyken düdük sesleri, müzik sesleri yükseliyor birden. Belli ki havuz atraksiyonlu bir animasyon var. Başlıyorum oyunu beklemeye. Acaba yeni neler vardı? Animasyoncularla  göz göze gelirsem başlayacaklar ısrar etmeye diye onları geçip, oyuna katılacak olanlara bakıyorum.. O sıra birisiyle göz göze geliyorum. Kocaman yuvarlak büfenin diğer tarafında. Gözünde gözlükler, dik duruşlu, kumral, kendinden emin bir tavrı, canı sıkkın olmalı ki dudaklarının kenarları büzülmüş gibi duruyor. Uzun uzun bakıyorum gözlerimi kaçırmadan. Büfenin etrafını dönerek yanıma geldiğinde;
Bayan Bacak: Oyuna katılır mısın?
Tam olarak görüş alanıma girdiğinde şok oluyorum. Bu nasıl bir fiziktir? Dik duruşunun sebebi belli oldu. Göbeği açıkta, karnında hafiften kasları belli oluyor. Bacakları sütun niyetine örnek alınacak güzellikte. Kalça genişliği vücuduna oranla süper. Çok belli ki düzenli spor yapıyor. Halen yanıma yaklaşırken baştan aşa süzüyorum. Hani gözleriyle yedi derler ya neredeyse o derece...
L: Yok sağol teşekkür ederim. Yorgun olmasam tamamda çok yorgunum.
BB: Yeni geldiniz herhalde?
L: Doğru yeni geldim. Pek kalıcı değilim zaten.
BB: Olsun keyfini çıkart işte. Katıl sende oyuna...
L: Emin ol seni kırmam ama yarına olsun sözüm?
BB: Tamam.. Nerden geldiniz?
L: İstanbul. Yalnız bişey rica ederim. Tatildeyim, sonlardaki "-niz"leri atalım. Şirkete gelmedim.
BB: Tamam tamam :))
L: Adalı mısın?
BB: Evet...
L: Çok afedersin ya. Şaşkınlıktan aklım gitti sormayı unuttum ne içersin?
BB: Yok sağol.
L: (hafiften yanına yaklaşarak) Yasak mı sizede? Bazı oteller animasyonculara yasaklar getiriyorlar. Büfeden bişey almak yada havuz girmek gibi?
BB: :)) Sen nerden biliyorsun? (Ve oturur yandaki bar taburesine)
L: O halde vodka... Afedersin birader. 2 tane vodka.
bayan bacak
Geceden kafa olmuş göt, açım ve vodkaya dayanıyorum. Snack yarım saat sonra açılacakta ben bişeyler atıştıracam... Ama umurumda mı? Hatun hoştu ve en azından sıkıntı yaratacak cümleler kurmayacağına emindim. O soruyor ben anlatıyorum uzun uzun, ben soruyorum ardından konuşurken onu ezberlemeye başlıyorum. Hal hareketleri, bakışları, duruşu, gülüşü, etrafa bakışı, bana bakışı... Her şeyi ezberliyorum yavaş yavaş. Bir noktadan sonra aklım başıma geliyor. Böyle bi hatunun sevgilisi olmaması imkansızdı. "Havada karada gideri var" diye tabiri kullanılan cinsten. Ayılıyorum o an işte. Sevgilisinin olup olmadığını sormak için ise çok erken. Bir şekilde lafı oradan çaktırmadan dolandırmam gerekli.
BB: Neyse animasyon başlıyor sonra devam edelim.
L: Muhakkak, buralarda olurum.
Snack açılıyor, karnım doyuyor elimde tabaklarla izmirlilerin yanına gidiyorum.
Bİ: Anca mı uyandın? Yoksa çapkınlıktan mı geliyorsun? :))
L: Anca uyandım ya henüz çapkınlık içinde erken. Siz ne yaptınız.
Bİ: Ben 1-2 saat uyuyabildim sonra işte yemek kum burası derken... Tatile gelmişin rahatsızda etmek istemedim..
L: Yok canım ya estf. Ne rahatsızlığı. Arasaydın keşke.
Bİ: Olsun ya bişey olmaz. Rahatına bak takıl. Bize takılı kalmana gerek yok..
L: Yahu yok. Bunun lafı bile olmaz rahat ol sen ya.
Bİ: Hee. Fotoğraflar çekeceksin daha. Unutma sakın.
L: Zaten sürekli yanımda taşıyorum, ben daha çok fotoğraf çekmeye geldim... Başlayalım mı o halde? 
Kaydırak, şezlong, çim, orası burası şurası. Her yerde fotoğraf çektik. Sonrasında yemek akşam animasyonunun gürültü şamatası kafa oldu kazan. Bayan izmirli zaten 2 saat uykulu olduğu için birde ufaklığın hareketine yetişemediğinden dolayı beyni iptal olmuş durumda odasına çekildi. Konuştuğumuz en son cümle "yarın görüşürüz kahvaltıda" oldu. Sonraki gün kahvaltıya oturduğumuzda herkesin kafaları yerindeydi.
Bİ: Naptın gece?
L: Yattım uyudum ya. Sende zaten ölü gibiydin konuşacaklarımız kaldı hep :)
Bİ: Olsun ya daha buradayız.
L: Tabi canım.
BB: Günaydın...
L: Günaydın. Buyur otur istersen.
BB: Yok ben rahatsız etmeyeyim sağolun.
L: (bayan izmirlinin gözlerini süzerek) Yok ya sıkıntı olmaz.
Bİ: Buyur buyur bişey olmaz.
İşte başlamıştı. Sevmediği hareketlerden birisini bu sefer ben yapmıştım. Gayet güzel bir hatun masaya oturmuş, zamanında böyle bir sahneyi belkide hatırlamıştı. Mutlaka bir koz öne geçmek için uğraşacak  ve benimde içim rahatlayacaktı.
Bİ: Bizim bi arkadaş var adı x. Göremedim denk gelemedim ama.
BB: Hee. O izinli 2 günlüğüne bu akşama gelecek sanırım.
L: Bende bakındım da göremedim.
Bİ: Hadi ya. Akşama görürüz artık.
BB: Nerden tanışıyorsunuz?
Bİ: Biz onunla bu işin kitabını yazdık. Antalya, Kıbrıs, Bodrumda.. Beraber çok yerde çalışmıştık onunla.
BB: Hadi ya...
hot bingoBingo!  Ben malımı biliyorum ya. Atlamasa şaşardım zaten. Yüzündeki o kadın kadına savaşın galibi hissini görünce içim rahatlamıştı artık.. Hoş, Bayan Bacağın zaten bi iddaası yok ki. Gelmiş oraya yaz sezonunu değerlendiriyor. İlk defa yapıyor belli ki. 5 dakikanın sonunda masadan ilk kalkan "biz kaydıraklı yerdeyiz ufaklık eğlenceye gidiyor" diyerek Bayan İzmirli oldu. Tribi banamıydı acaba? Sanmıyorum hiç. Farketmezdi de. Muhabbete kaldığımız yerden devam ettik Bayan Bacakla... 30-40 dakika sonra bizimkilerin yanına vardığımda fotoğraf makinasını Bayan izmirliye vererek havuza ufaklığın yanına daldım. Zaman nasıl geçti anlamadım. Neredeyse öğle yemeği bitecekmiş. Ona alelacele yetiş doyur falan derken anlamıştım ki otellerin askeri kampındayım... Bir kez daha nefret ettim otellerden o an. Yemek sonrasında derin mevzular tekrardan açıldı. Baya bi anlattı da anlattı. Sonrasında ufaklık kuma gitmek isteyince yarım kaldı. Ben yeterinden fazlasını duymuştum zaten. Zaman öldürmek için fotoğraf çektim sağda solda. Hatta bir ara otelin fotoğrafçısını sananlarda oldu. Akşam yemeği için odalarına gittiklerinde bile ben halen batan güneşi fotoğraflıyordum. Zaman nasıl geçmişse arkamı döndüğümde yemek yenilen balkonun baya dolmuş olduğunu gördüm. İçerisi diğer akşam yemeklerinde olduğu gibi çırağan sarayı. Hiçbir zamanda anlamadım zaten otellerdeki akşam yemeklerini. 10 dk önce kumda debelenen koca kadınlar 10 dk sonra sanki bir balonun baş konuğuymuş gibi grand tuvaletli şekilde ortalıkta dolanıyorlardı. Ama herkes böyle. Ben gene klasik kurumuş şortum ve tshirtle daldım yemeğe... İzmirli tayfası benden önce gitmiş oturmuşlar bile. Ama birisi daha var. Animasyoncu X. Yemeği almadan onların yanına gittim. Hoş geldin beş gittin vsden sonra farkettim ki masa dar. 2 kişilik. Ufaklıkta var. Bende girersem yemek yiyemeyecez ki zaten tabakları koyacak yer yok. Yemeğin acelesi yoktu. Ortalığın biraz sakinleşmesini bekledim sadece. Artık yavaş yavaş kalkmalar başlamış, geldiğimizden beri oturamadığımız denize sıfır masalardan birisini kesiyordum. Milleti yer kapma telaşları bitmiş artık masalar boş olduğunda ona doğru koşan müşteriler yok. Şimdi ziyafet zamanı. Tek başıma denize sıfır 6 kişilik masayı aldım. Salatalar, tatlılar, şişe şişe içecekler, alkoller vsler hepsi ne var ne yok doldurdum. Tek başıma oturuyorum. Açık büfe ya, dayandım anasını satayım. Oturdum masaya izmirlinin masasına doğruda kendimi çevirdim. Neredeyse denize arkamı dönecem. Bayan İzmirli tatlı tazelemeye kalktığında bi gözgöze geldiğimizde durumundan gayet memnundu. Yüzündeki o ifade bi hırs ifadesi gibi bişeydi resmen. En son artık zavallım animasyoncular/animatörlerde yemeklerini almaya başladılar. Akşam etkinliğine yetişmek için hemen yemeleri gerekli. Hazır masa diye hepsini davet ettim. Masaya sığdıkları kadar. Zaten Bayan Bacakla tanıştığımız için diğerlerinide yanında sürükledi. Klasik hoş-beş muhabbetler vs. ardından yemekler bitti animasyon yerine doğru gitmeye başladık.
L: Odaya kadar gidecem ben. Fazla eşyan var mı üzerinde koyayım oraya?
Bİ: Dur şunu al ya. Fazla olmuş bu. Ne zaman gelirsin?
L: Nereye?
Bİ: Animasyona gelmeyecek misin?
L: Gelecem ya. Miniclub var. Katılırsa çekerim hem.
Bİ: Hee bende onu diyecektim.
L: Tamam işte gelirim çok yemişim ya bi şişirdi.
Bİ: Olmadı arar uyandırırım. Uyuyakalma sakın.
L: Tamam tamam. Merak etme sen.
Huzur gelmişti hatuna sanki. Yüzünde tatlı bir gülümseme falan. Muayyeni mi geçmişti nolmuştu? Bir garipti. Neyse animasyonun olduğu yerden gürültüler gelmeye başlayınca bende gittim yanlarına. Ufaklık katılmak istiyor ama bi çekimser, utangaç. Önce Bayan İzmirli kalktı elinden tuttu ve animasyona katıldı. Dönmeceler, oyunlar vs. derken ben gene birçok fotoğrafla geceyi kapadım. Beklenen bingo günü geldiği için en fazla 1 saat dayanabilmişken o eziyete kalktım daha sessiz sakin olan resepsiyona attım kendimi. Çok geçmeden X geldi. Yarım saat onunla konuştuktan sonra Bayan İzmirli damladı. Gırgır şamata vs derken. X'in otelle sorunu olduğu için tekrardan gidecekmiş bu akşam. Meğersem onun koşturmacasından yokmuş iki gündür. Tamam falan derken onu postaladım. Alkol stoklarını şişe şise odama topladım. (Barlarda çalışan elemanlar hayat kurtarır demiştim) Bayan İzmirli'yi bekliyorum. Baya bi zaman geçtikten sonra baktım ses seda yok. Arıyorum açmıyor. Odasına gidip baktığımda uyuyormuş meğersem. Yarına bıraktık artık gece muhabbetini. Son geceye.
Gün ağırdı kahvaltı vs derken merkeze gittim adaşımı gördüm onunla biraz takıldıktan sonra öğleden sonra 5 gibi döndüm otele. Bir neşeli yüz, bir güler yüz, bi bişeyler. Üç gündür benimle yarışan kendisi değilmiş gibi.
Bİ: Naptın görüştün mü adaşınla?
L: Hee ya. Özlemişiz. Gitme diyorda randevu var.
Bİ: Eee gitme sallayamaz mısın?
L: Yok. Ne çektiğimi bi ben biliyorum güzelim.
Bİ: Öfff... Güzelim güzelim... Biliyorum güzel olduğumu... ahahahaha
L: :)) Eeee ama kusura bakmada öyle yani. Tamam güzelsin, hoşsun, 40'ına gelsende güzel kalacaksın millet sana imrenerek bakacaklar...
Bİ: Bunları biliyorum Lokes. Bana bilmediğim bişey söyle...
L: Sana özel bi çekim yapalım sen seversin.
Bİ: Ben bi yer görmüştüm orada çekelim.
L: Hadi.
Arkadaş insan nasıl bu kadar rahat olabiliyordu onca hatadan sonra? Hiç bişeyde söylemiyordu. Bu kadar yüzsüz değildi bu hatun? Yaptığı hatanın farkına çabuk varırdı? Ne oldu buna? Ne kadar unuttu benim tersimi? Akşam yemeğine yaklaşıyordu saat. 1 saat kadar olmuştu fotoğraf çekmeye başlayalı. Yemekler yendi, odaya çekildik ufaklık bilgisayar başında biz balkonda laflıyoruz. Gecenin 2sine kadar falan sürdü muhabbet.
Bİ: Fotoğraflara hiç bakmadık ya...
L: Hee yaa.. Aklıma geldi ama şarjıda yok.
Bİ: Taksaydık keşke.
L: Eee işte sonradan geldi aklıma. Neyse ya yarın 2ye kadar buradayız nasıl olsa. O sıra bilgisayara atarım oradan daha rahat bakarsın. Bi'ton foto oldu. Benden hatıra olur işte.
Bİ: O ne demek ya?
L: Valla sen yakında evlenirsin bana öyle geliyor yani. Yeter ki birisi çıksın karşına.
Bİ: Olabilirde...
L: (evlilikten nefret etmiş biriydi bu ya?) diyorsun... Güzelmiş..
Bİ: Sıra sende..
L: Böyle iyi. Ben kaçayım yavaştan geç oldu gürültüden uyanmasın ufaklık, sonra uykusu falan kaçar.
Bİ: Olmaz bişey ya.
L: Ya yarında yol uzun. Ordan oraya vs. Uçağa yetişmem gerek.
Bİ: Hee doğru ya. Tamam görüşürüz yarın. İyi geceler.
L: Eyvallah iyi geceler...
kuşadası gün batımı
Sabah 11.30 olmuş uyandıranım yok. Apar topar hazırlanıp gittim resepsiyona. Artık bişeyim kalmamıştı orada kalmak için. Yarım saat sonra İzmirli geldi... Anahtarları teslim ettik bekliyoruz. 1 saat sonra gideriz diye planladıktan sonra ufaktan birkaç bişeyler atıştırdık sonra yayıldık koltuklara. O sırada ben fotoğrafları attım. Bayan Bacağı giderken gözlerim aradığı halde göremedi. Hayırlısı diyerek çıktık yola. Bu hatuna yolda bişey oluyordu herhalde. Minibüse bindik otogara gidiyoruz bi terslik başladı gene. Tersleme gibi havalar, cevaplar... amk ne olmuştu gene. Beynim yandı oracıkta... Otogara vardığımızda son muhabbetler geçirdikten 20 dk sonra İlk önce Bayan İzmirli olmak suretiyle herkes farklı yollara dağıldı...

Günümüz Günlerden Yakın Geçmiş Bir Gün... Saat:22:50

E: Şoklardayım. Gerçi şoktada değilim ama şaşkınlıktan farklı bişey bu.
S: Çayım elimde soğumuz amk. Haaaaanııııııımm. Şu çayları bi tazeler misin?
L: Vaaay. Cümlenin güzelliğine gel. "Haaanıım" ahahahaha
E: Ben bile sizden daha tecrübeliyim öyle seslenmiyorum lan.
L: Taze evliler oğlum. Biz gidelim aşkım aşkım... ııykk. Vıcık vıcık..
S: Hade len oradan.
Sarının Eşi: İçeri gelsenize ne konuşuyorsunuz kaç dakkadır?
S: Ya güzelim gelecez birazdan. Lokes'in bi sıkıntısı varmış onu anlatıyor.
Sarının Eşi: Tamam içeride anlatsın soğuk bura.
E: Yok yok gayet iyi yenge burası.
L: Yok ya 5 dakikaya geliriz zaten hem sigaralar, içerisii perdeler vs.
Sarının Eşi: Tamam siz bilirsiniz.
E: Eeee hafız Sonuç?
L: Eeeesi şöyle...
F: Ne yapıyorsunuz lan burada?
S: Kanka sen okeyi hazırla 2 dakikaya geliyoruz.
F: La söylesenize oğlum.
E: Sigara içiyoz la etrafa bakıyoruz işte...
F: iyi amam be. tamam.
L: Neyse işte...
S: Oha oğlum ya! Eee peki Bayan İnce Ses ne yapıyor şimdi?
L: Ağustos başlarıydı, ben Bayan Şirine ile konuştuğumu, yardım istediğim falan söyledim. Ama bi gariplik sezmiştim. Yani hani o yüzündeki değişmeyi anlarsınya öyle işte. Hatta "Kızım birine aşık olmuşun sen? Öyle bakıyorsun" dedim. Önce aramalar, sonra mesaj atmaları kesildi. Aradım açmadı, mesajlarımada cevap vermedi... İşte o ay birisiyle tanışıp, Ekimdemiydi Kasım 1'deymiyde neydi nişanlanmış...
S: Bayan Şirine?
L: Eylül'ün başlarında bu otele gitmeden önce bigün gene konuşurken birkaç mesaj falan geldi işte, bu alel acele cevap verdi falan. Aradan 3-4 gün geçti bi soğuma falan sezdim. Mesajlara geç dönmeler işim varlar falan... Zamanla conta oldu işte sızdırmazlık kazandı. Nişanlısına geri dönmüş işte...
S: Alla allaaaa... Bayan İnce Ses ve Bayan Şirine senin bu Bayan Yeşil'in zamanında en yakın arkadaşları değil miydi?
L: Evet... Hayat işte ne tuhaf.
S: Bayan İzmirli? O hatun iyiydi ya.
L: Görüşmüyoruz o günden beri. Otelden sonra bir kez aradı işte. Ondan sonra arayıp sormadı hiç. Tam bir akibeti hakkında fikrim yok ama faceden silmeden önce şu öğretmenle bir fotoğrafını koymuştu profiline. Sonra engelledi herhalde. Merak etmedim hiç...
S: Bayan Bacak? Onu tanımıyorum ben. Sadece isim olarak 1-2 defa duydum senden...
L: Büyük keşkem diyebilirim!.. Hiç bi fikrim yok...
S: Buna ne derler biliyor musun?
L: Yahu sövme! Alakası yok.
S: Sövmeyecem oğlum.
L: La git! Hepsinde terk edilen ben oldum işte. Tekrardan barıştılar eski/yeni sevgilileriyle daha ne yapayım ben amk? Suçum nerde? Ben mi ayırdım onları? Türbe gibiyim diye boşuna demiyorum. Şöyle diyelim, geçmişten günümüze gelen lezzette denebilir. :)) Oğlum kötü rahatsızlık geçirtim. Bunların hepsi rehabilistasyon amaçlı... Yalnızlıktan oğlum bunların hepsi. :)) Her şey bir kenara, bazen sadece herşeyi yaparsın bir umut uğruna. Bazen hayatta istediğimizi yaptıkça ödediğimiz bedeller olur ya sonra sıçtım dersin. O bedelleri ödemek için hayatta, bazen istediğini yaparsın işte. İnsan bazen kendi içinde beslediği o sonsuz umudu öldürmek adına hareket eder...
E: Eminim çok güzel bişeyler dedin ama ben belli bir yerden sonrasını kaçırdım.
S: Siktir lan! Strike yapan bowling topu gibisin birader.
L: Senin yapacağın benzetmeye sıçayım. Sövdün mü ne yaptın belli değil amk :)

Temmuz Sonları, 2012 - - - #1

Bayan İnce Ses: Lokeess biz şimdi neyiz? :))
L: Yorgunuz?
BİS: Ahahahaah. Tamamen hormonel bişi. Hormonlarımı depreşti.
L: Tabirlerin öldürücü.
BİS: O kahveleri içerken uzun uzun bakmayacaktım işte.
L: Orasını bilmiyorum ama birden kaynadı işte.
BİS: Annem hep derdi ateşle barut yanyana durmaz diye...
L: Bi kahve?
Valide sultanın ne kadarda haklıymış. Olan olmuş ve bitmişti. Ama gerçektende hormonel bişeydi. Birden parlayan bir saman alevi gibi. Biraz yanaşma ve ansınız bir öpücük. Yapmaması gerek hareket... Sonrasında biraz şaşkınlık sus demesi...

Ağustos Sonları, 2012 - - - #2

L: Ne oldu ne gülüyorsun kız?
Bayan Şirine: Bişey söyleyecem ama yanlış anlama.
L: Bütün çıplaklığımla karşımdayım yanlış anlamaya pek müsait değilim güzelim.
BŞ: Bişey itiraf etmek gerekiyor... Bunu daha önce aklımdan geçirmedim değil.
L: Pardon?...
BŞ: İnanmıyorsun değil mi?
L: Yok inanıyorum da... Şoktayım yani... Şuan bitkin olmama rağmen tahrik edici... Yalnız ben bişey soracam. Bu eskiye dair, o zamanlara dair görüştüğün kimse var mı? O günlerden bu güne halen vs?
BŞ: Yok...
L: Hee.. Hepinizin geçmişe dair ortak anısı benim yani... O günlere dair yani... Bir araya gelirsiniz umarım tekrardan...
BŞ: O ne demek ya?
L: Ya bişey demek değil, O zamanlardan birisiyle tekrardan görüşmek işte... :)
Hayat işte bi tuhaf. Nereden nereye? Yıllar sonra ortaya çıkan sır. Sır demek doğru mudur bilmiyorum ama insan bir enteresan oluyor. Dizinin dibinde yıllar geçiyor içeride farklı şeyler besleniyor ve hiç belli olmuyor. İnsan bazen farklı olsaydı nasıl olurdu diye düşünmüyor değil. Ne kadar doğru? Bilmem...

Eylül Ortaları, 2012 - - - #3

L: Efendim...
Bayan İzmirli: Ne diyebilirim sana bilmiyorum...
L: İstediğin yerden başlayabilirsin.
Bİ: Fotoğraflara gelir gelmez heyecanla baktım güzel çıkmışlar sağol.
L: Eyvallah makinadandır.
Bİ: Sonra tekrar baktımda anladım...
L: Neyi?
Bİ: Bu diğer fotoğraftakiler animasyoncu kız değil mi?
L: Bayan Bacağı diyorsun sanırım? Evet o...
Bİ: Hangi ara becerdin bu kadar şeyi şaşkınım...
L: İnsanlar işte... Değişiyor İzmirli...
Bİ: Sırasıyla bakınca film gibi hepsi. Ama bu yaptığın şerefsizlik! Ayıp lan! Birde değerlisin falan diyordun!...
L: Evet öyleydin Güzelim... Aaaa pardon ya sen zaten güzel olduğunu taş gibi olduğunu biliyordun... O halde bilmediğin bişey söyleyeyim yada cümlenin devamını... Güzelim, Güzelliğini gün geçtikçe yitiriyorsun... Yok artık o eski sen... Anlattında durdun "beni şöyle sevdiler değer verdiler..." diye... gıg demedim. Hani ilk gece senle sabahladık ya onun sabahında denk geldik havuzun oradaki barda... Mesela terslemedi çok şükür. Bi cümle kurduğumda da laf sokmak yerine insanca yaklaştı. Sırayla bakarsan senin o ilk gecenin 1-2 saatlik uykuyla hemen uyuduğun gecenin fotoğraflarıda var zaten... Sonrasında kafalar güzel falan derken baya iyi olmuşuz. Sabah "naptın gece?" sorusu sanki içine doğmuşçasına sorsanda bozuntuya vermedim. Sonrasında anladım ki laf olsun diye sormuşun. O gün kahvaltıda yanımıza geldiğinde eğer şu içindeki her bi boku ben bilirim hırsını harekete geçirmeseydin devamındaki fotolar olmayabilirdi. Sen hatunu ezip kalktıktan sonra bizde sahilde biraz turladık işte. Fotoğraf falan...
Bİ: Görüyorum şuan...
L: Anlatayım mı?
Bİ: Sen bilirsin.
L: Dinlersin sen beni ya. Ben seni dinledim... onca zaman!!!! Mesela O Animasyoncu arkadaş X'in geldiği akşam 2 kişilik masaya oturman süperdi mesela. Ondan önceside gene Bayan Bacak var, akşam üstü manzarasına karşı..
Bİ: Peki hangi ara odana geldi bu kız?
L: Hangisini soruyorsun?
Bİ: Hangisi mi?
L: Ya şeydir muhtemelen. Hani o gece miniclup vardı da ben yemekten sonra odama giderken sana seslendim bişey varmı götürecek diye... Animasyoncu X'le yemek yediğin akşam işte. Sanırım onu soruyorsundur.
Bİ: Evet miniclup var ardından.
L: Ya neyse işte öyle yani. Fotoğraflara bakarsan anlarsın...
Bİ: Belli oluyor her şey. Gece fotoğraflar, Merkezde fotoğraflarınız var.
L: Merkeze gitmeden önceyse şu kapına gelip uyuyakaldığın gün olsa gerek... Birde işte son gece vardır. Şu senin yanından çıktıktan sonra... Etrafta biraz gezindim denk gelince takıldık işte..
Bİ: Birlikte gittiğimiz mekandı burası... Şimdi anladım... Sen aşık olmuşun...
L: Yok anlamaşınsın... aşk değil... Biraz daha zorlarsan anlarsın... Bilmem hatırlarmısın? Seninlede böyle başlamıştık... Akşamına eğlence. sabah kahvaltısı, o akşam gene eğlence sonra akşam yemeğinden sonra koşturmaca arasında ufak bi kaçamak? Kuşadası merkezde gittiğimiz mekanlar, fotoğrafların şekilleri, pozlar, akşam güneşi... dikkatli bak...
Bİ: Alçaksın ve şerefsizsin!
L: O öyle olmuyor işte. Emirvaki gibi beni getirip birton tersleme siklememe, laf sokma çalışmaları.. Bende sanıyorum ki kafası esti gene makara kukara takılacaz derdin var anlatacan derdim var anlatacam... O öyle değilmiş işte, ilk günü hatırlıyorsun herhalde. Bavul uğruna siktin attın ortalığı. Sikimsonik bavul... Ardından da gelmişin yok şunu sevdim dağıttım. Yok bunu sevdim çok fazla. Senden fazla sevdim. Sev İzmirli Sev. Bana anlatman ne diye? Afraların, Tafraların... Beni böyle sevdiler şöyle sevdiler... Bla... bla... bla... Aramızdaki aşkı sen biliyorsun... O burnun artık biraz yere baksın! İşte seni böyle sevmişler... Ardından bende geçmişimi öğren istedim... Fotoğraflarla... Al sana benden hatıra...

Günümüz Günlerden Yakın Geçmiş Bir Gün... Saat:22:52

L: Böyle işte sıkıntılı günler geçti başımdan...
S: Hee belli amk belli... O değilde ben de bişey söyleyecem... Şu benim sürekli peşinden koşupta ulaşamadığım Harem Ağızlı vardı ya?
L: Kanka...
S: Heh işte on...
L: Kanka o konuya bence hiç gitme yaaa. Bu anlattıklarım Eylül'e kadar olan kısmı...
E: Aahahahahahaaaaaaaaha
S: Nasıl yani ya?
L: Boşver, onunla bi cacık olmazmış...
E: ahahaahahah