18 Nisan 2012 Çarşamba

Hırsız Fotoğrafçılar

Hırsız Fotoğrafçılar
Daha önce fotoğrafla ilgilendiğimden bahsetmiştim sanırım. Profesyonel yada amatör olarak bile değil, sadece "hobi olarak deklanşöre basıyorum" tabirini daha yerinde buluyorum. Çünkü pek üstüne düşecek zamanım olmuyor ve bu işin peşinden koşanlar kadar bile bilgim olduğumu zannetmiyorum. Fotoğrafçılık mevzusu son birkaç yıl içinde büyük çağ atladı. Vesikalıklar, düğün, sünnet fotoğrafçılığı derken işin içine teknolojide girince işin ucu bucağı kalmadan aldı başını gitti. Eskiden herhangi bir devlet dairesinde yada sınav merkezine bile giderken yanımızda götürmemiz gereken üç dört adet vesikalıkların yerini gittiğimiz yerlerde bulunan webcamler aldı. Tab yaptırmak istediğimiz filmliler makinalar kalktı yerine 4gb, 8gb lık hafıza kartları girdi. Sokaklarımızda bulunan "Foto Nejat" tabelaları "Emlakçı Nejat" olarak değişti. 

Ama fotoğraf piyasası öldü mü? Tabiki de hayır. Sadece büyük bir devrim yaşadı veya boyut değiştirdi diyebiliriz. İşin içine photoshop, lightroom vb. programlar girdi ve artık günümüzde manipüle edilmiş fotoğraf (silinmiş/eklenmiş obje gibi) veya fazla renklendirmeli fotoların doğal olup olmaması konuşulmaya başlandı.  Neyse konu bu değil zaten.

Günümüzde fotoğraf çekmek artık telefonlarımıza kadar girdiği bu zamanda artık herkesin yapabileceği gibi gözükse de esasında herkesin yapamadığı ama yapmak için uğraştığı yada BAŞKALARININ FOTOĞRAFLARINI ÇALARAK müşterilerini kandırdığı bir ekmek kapısı halinde. Facebookta mutlaka denk gelmişinizdir "xxx photography" diye sayfalara. Bunlardan kimisi çok iyidir, kimisi kötüdür. Bu insanın beğenisine kalmış bişey tabi ama bunların dışında bizim farkında olmadığımız esasında arasında HIRSIZ olanlarda var. Başkalarının fotoğraflarını alarak "bunları ben çektim bakın portre bakın manzara fotoğrafları" diyerek bize satmaya çalışanlar Çakma fotoğrafçı sayfaları.  İşte tam bu noktada HIRSIZ ile EMEKÇİYİ ayıran bir facebook sayfası var. HIRSIZ FOTOĞRAFÇILAR sayfası bunları ayıklayarak ifşa etmeyi seçmiş. Neredeyse kuruluşundan beri takip ettiğim bu sayfa (o sıralar 200-300 kişiydi) onca zaman içerisinde birçok kişiyi ifşa ederek EMEK HIRSIZLARINI yok etmeyi başardı. Kimisi halen yüzsüz yüzsüz çalıp çırpmaya devam etse de kimisi akıllanıp fotoğraf çekmeye başladı. Ekipleri sağlam, arkasında birçokta destekçisi var. Kavga çıksa indirirler aşa.

Uyanık olun. Facebookta binbir tane sayfa beğenmiş durumdasınız zaten. Bu sayfayı da takip etmenizde fayda var. Belki çok yakında takip ettiğiniz fotoğrafçının fotoğrafları belkide ona ait değildir? Çünkü bahsettiğim sayfada zaman içerisinde nelere şahit olduk nelere... Hiç yoktan yarın öbürgün düğününüz, nişanınız olur, sizin olmasa bile bi arkadaşınızın olur belkide emek hırsızı fotoğrafçıların mağduru olmasını önlersiniz. Düğün, nişan, sünnet, doğum vs. fotoğraflarınız çok güzel olmasını dilerken hüsrana uğramamak adına göz atmakta fayda var. 

Bu dediklerimin yarısını okuyan fotoğrafla ilgilenenler zaten çoktan sayfaya beğenip incelemeye başlamıştır bile, ama fotoğraf konusuna uzak olanlarında bir göz atar umarım.

Son olarak, Işığınız istediğiniz gibi olsun.


16 Nisan 2012 Pazartesi

Teknoloji Bize Zarar mı?

Teknoloji Bize Zarar mı?
Bugün her bok elimizin altında. Esnaf lokantasının duvarında 106 ekran lcd, hepimizin elinde son model cep telefonları, günlüğümüzü farkında olmadan kaydettiğimiz facebook adreslerimiz, twitter vs. vs. (ask.fm linklerini paylaşıp haydi sor sor diye yırtınanlara halen aynen anlamadım. lan zaten diğer platformlardan ulaşabiliyorum her türlü ask mask ne?) Tonlarca oldu. Artık herhangi bir tanesine üye olmazsan eksiklikmiş gibi görülüyor. Herkese ulaşmak artık çok ama çok kolay. Twitter adresi varsa yaz direk, olmadı mail at. Cep telefonunu biliyorsan hemen ara. Heh işte cep telefonu... Belkide olayın kırıldığı nokta burası. Bizim bu zımbırtıyla iletişimleşmemiz gerektiğini düşünüyorum ama çoğu zaman böyle olmuyor.

Dedem, Beyazıt'ta çalışan bir ayakkabı ustasıydı. Eşi benzeri olmayan, kaliteli ayakkabıyı el emeği göz nuru şeklinde yapıyordu vakti zamanında. Zamanında diyorum bu bahsedeceğim olay 90'ların başı diye hatırlıyorum ama henüz ortaları falan değil. Beyazıt'tan eve hava koşulları normal olduğu zamanlarda sadece 1.5-2 saat sürüyordu. Bir yaz günü akşama doğru çok fena bir yaz yağmuru başlamıştır. Bardaktan boşalırcasına derler ya hani heh işte hortumla tutuyorlarmış gibi. O zamanlar İstanbul bu kadar gelişmiş(!) değildi. Bizim bulunduğumuz sokak, diz hizasında su dolmuş evimizin önünden nehir geçiyordu sanki. Neyse dedem normalde gelmesi gereken saat 19:00 civarı olması gerekirken o gün gece 12'ye az bir zaman kala geldi. O saate kadar herkes de bi telaş, herkes de ha geldi ha gelecek tedirginliği yok denecek kadar azdı. Ama bu kadarla sınırlıydı. Normaldi o zamanlar bu tür şeyler. Tedirginlik, telaş limitimiz daha doygun seviyelerdeydi. Dikkatimi çeken şey ise, o saatte geldiğinde b.annemin daha kapıdayken dedeme sarılmasıydı. 
Nerde kaldın herif.
Ama bu yakınma olarak değildi. Sesinde biraz neşe, biraz tedirginliğin kaybolma rahatlığıydı. Arkasında halam sarıldı, sonrasından babam. Dedem bile şaşırmıştı bu duruma. Eve her gün geliyor ama hiç sarılan olmuyordu.
Bu ne böyle, bilseydim hergün geç gelirdim hanım.
Teknoloji Bize Zarar mı?
Bugün tam bir pimpirikli durumdayız sanırım. Üç defa aradığın kişiye ulaşamadığında "Lan acaba???" diye aklımızdaki soru işaretiyle işimize yada muhabbetimize devam ediyoruz. Beşinci arayışımızda eğer gene ulaşamadıysak "Garanti bişey geldi başına" diye pimpirikleniyoruz. Bir telaş bir huzursuzluk kaplıyor daha ulaşamamanın 20. dakikasında.
İşin daha ilginç boyutu da şöyle; ulaştığı halde fırça atıp yüz yüze geldiğinde kavga edenler.
x: nerde kaldın?
y: Çok fazla trafik var.
x: (20dk sonra) Nerde kaldın herif!
y: Daha kavşaktayım çıkamadım.

x: (40dk sonra) Nejat eve gelmeyi düşünüyor musun?

y: Yoldayım dedim ya Nilüfer!
x: (1 saat 15dk sonra) Nerde kaldın sen?
y: Yoldayım dedim ya çok trafik vardı.
x: İnsan bi haber verir geç kalacam diye değil mi Nejat!
y: ?????? Tabi hayatım Haklısın.
Eskiden, cep telefonu yokken nasıl yapıyorduk biz? Meraklanma bardağımız ne zaman dolup taşıyordu?

12 Nisan 2012 Perşembe

Ben Neymiş(m)im

Blogger güzellerinden Missbone vakti zamanında beni ilk kez mimleyerek milli etmişti. O yüzden Missbone adını hiçbir zaman unutamayacam sanırım. Neyse baktı çok güzel devamını getireyim diyerek tekrardan mimlemiş sağolsun ama bu sefer güzel insan Cherry Wine'la birlik olmuşlar. Cherry'de mimlemiş sağolsun. Mimlenenlere biraz baktım da herkes bi börtü böcek durumlarında, birazdan okuyacağınız mim kısa kısa ve biraz aykırı gelebilir;

1) Yemek olsa ne yemeği olurdun?
Mantı
Öyle çok büyük iri taneli hazır mantılardan değil. Büyüklüğü maksimum baş parmağının tırnağı kadar olacak. Tabak güzelce dolacak üstüne SULANDIRILMAMIŞ sadece çırpılmış yoğurt dökülecek. Sıcak mantı yoğurtla buluşup soğumaya geçtiği sırada sos hazırlanacak. Bol tereyağ, 1 yemek kaşığı salça, kekik, pul biber, çok az karabiber (çok az). Bol tereyağından dolayı sulanmış gibi olan sosa 1 çay kaşığı nane atacaksın. Bu sosu biraz olsun toparlayıp akışkanlığını azaltacak. Sonra iyice çırptıktan sonra yoğurtta soğuyan mantının üstüne dök. Afiyet olsun bandıra bandıra ye beni işte. Daha ne olsun.

2) Müzik aleti olsan ne olurdun?
Vita yağı tenekesi. (Sarı olan varya o işte.)
Sonra salın beni ufak yaşta çocuğun o ellerine. Eline altığı ufak bir tahta çubukla tangırdatsın dursun. Çat, Çut sesler çıkartırken bacaklarıyla sıkıştırdığından biraz küt bir ses veririm hatta kısmen yanlarım içeri girer ama eğlencesi büyüktür.

4 Nisan 2012 Çarşamba

Adamlar -Doğa için- Çalıyorlar Abi

1 değil, 2 değil, 3 hiç değil tam 4 oldu. Pekte güzel oldu, çokta güzel oldu. Divane aşık gibi ve uzun ince bir yoldayım parçalarından sonra potpori şeklinde gesi bağları-çemberimde gül oya-çay elinden öteye 'yi tek seferde güzel coverladılar. (sanırım cover deniyor anladınız siz işte he.) Dördüncüsü çoktandır yapım aşamasındaydı çok şükür ki bitti ve Selvi boylum al yazmalım, Çiçek Abbas, Devlerin aşkı'nı birden coverlayarak ziyafete sunuldu. Lafı hiç uzatmayacam işte hepsi bir arada burada.
Eğer sizde destek olmak isterseniz paylaşın, paylaştırın hiç yoktan bloğunuzun kenarında köşesinde "doğa için çal" banneri ekleyebilirsiniz. Adamlar birşeyler yapmaya çalışmıyorlar YAPIYORLAR.



Doğa için Çal 4 - Selvi Boylum Al Yazmalım - Çiçek Abbas - Devlerin Aşkı


2 Nisan 2012 Pazartesi

Che'mim Vol 2

Che'm gene mimlemiş beni sağolsun. Hiç eksik etmez her seferinde mimler beni. Her ne kadar da "tatile gidelim kafamızı dinleriz" teklifimi geri çevirse de severim sayarım kendisini. Neyse sorulara geçelim azizim.

Hayatınızda "artık yok" dediğiniz şeyler var mı?
Yok dediğim şeyin var olması biraz imkansız gibi. Neyse leblebi tozu ve leblebi helvası. Bilmem bilir misiniz ama küçülüğümün vazgeçilmeziydi bu ikili. Leblebi tozunu istinaden de olsa bazen bulabiliyorum. Ama Leblebi helvasına yıllardır denk gelemiyorum. Şuan yazarken aklıma geldi, herhangi bir Koska dükkanında niye aramadığım. Valla mim bi halta yaradı jetonu düşürdü.

Eskiden bu yana neler değişti sizce?
Sokaklar, apartmanlar, kaldırımlar, çocuklar, oyuncaklar, eğlence, arabalar, yatlar, köprüler, tüneller, şehirler, hava, su, toprak, anlayış, hoşgörü, insanlar, dünya, ve tabi ki Çelik... 80lerin ikinci yarısını hasbelkader anımsadığım, 90ları görmüş 2000'ler de işler çığırından çıkmaya başlayarak değişti her şey. Ajda aynı onda hemfikiriz.