5 Eylül 2012 Çarşamba

Ve artık her anı acıtıyor...

Yıllar öncesi bile insanın uykusunu kaçırmaya yetiyor bazen... Olmuş, bitmiş, yaşanmış, geçmiş... Başlıklar halinde hatırlıyorsun anıları sonrasında içine girince derinliklerine kadar inebiliyorsun. O günlerin derinliklerinde kayboldukça içtiğin bayat çay bile taze geliyor. Kendini genç hissediyorsun. Oturduğun yerden gençleşiyorsun bi anlama. Beyninde o günlere dair fırtınalar kopuyor, zaman zaman kalbin bir heyecanla hızlanıyor, gamzelerin yanaklarında gülümsemeyle ortaya çıkıyor... Bazı anılarıda parça parça hayal meyal hatırlıyorsun. Hatırlamak istemiyorsun belkide kim bilir? Kaçtıkların, unutmaya çalıştıkların... Yarım kalmışlar. En kötüsüdür yarım kalmışlar. Gün geliyor öyle bir gidiyor ki aklındaki yarım kalmışlar içinde kalıyor. Alıp karşıma yıllar öncesinin şu konusunu iyisiyle kötüsüyle konuşalım diyemiyorsun... Bir gidiyor, kelimeler anlamını yitiriyor... Artık senin yüzünü güzelleştiren o gamzeli anılar bile canını yakıyor. Ve artık her anı acıtıyor...

22 Haziran 2012 Cuma

Geçmişin İstanbul'unda Ayasofya

ayasofyanın mimari planıHastalıkta bazen bişeyler öğretebiliyor. Yazın göbeğinde nezle olup üstüne birde diş ağrısı piyangodan çıkınca eve kitlenip kaldım geçenlerde. Dışarıda mis gibi hava, akşam üzerine esen hafif rüzgar... Evde sıkıntıdan patlamamak elde değil. Hal böyle olunca bende kendimi bişeyler izlemeye verdim. Taa ki izleyecek bişey bulamayana kadar. Ara verdiğin diziler, sonra izlerim dediğim filmler... Hiçbirinden bişey çıkmayınca harici harddiskteki film arşivine yöneldim. Orada da tık yok. İzleyebileceğim şeyler arasında sadece arşiv olarak "kalsın ya" diyerek tuttuğum belgeseller mevcut. Doğa'nın güçleri yazan belgeseli açtım. Baya baya umutsuzca... (buraya bir parantez açıp söylemek isterim ki, arşiv olarak belgesel topluyorum ama izlemeye gelince tırt. dizi olsaydı itiraf edeyim ki diziyi izlerdim herkes gibi)  3-5 dakika derken adamlarım belgeseli ister istemez içine çekiyor seni. Kasırga, Rüzgar vs. derken konu depremlere geldi. Adamın teki 99 İzmit depremini 3 yıl önceden bilmiş. Tahmin diyelim. Çünkü fay hattının aynı San Francisco'da bulunan fay hattıyla anıymış. Velasılkelam adamın maksadı eğer buradaki hareketleri öğrenirsem ona göre memlekette uygularım. Roma imparatorluğundan bu yada roma imparatorluğundan bu yana olan bütün depremlerin yönünün saptayarak 99 izmit depremini önceden tahmin etmiş. (Ama konumuz bu değil bu deprem olayını sonradan yazacam elbet) Zaten konumuz bu değil. Bunca  deprem görüp, bunca eski bilginin öğrendiği yer Ayasofya, Kutsal bilgelik..

ayasofya belgeseliYapılış sebebi bile şiddetmiş. Roma imparatoru Justinyen zamanında bi'nevi sağcı solcu çatışması mevcut. Bunun yanında yüksek vergi falan derken birgün halk galyana gelip isyan eder. Ortalığı yakıp yıkarak tabiri caize amuğa koymuşlar. (Nika ayaklanması) Etraf yanıyor, toz duman derken bizim Justinyen için bi fırsat geçiyor eline. O zamanlarda ne kadar büyük yapı yaparsan gösteriş ve gücü simgelediği için (bugünde sürekli yapılıyor gerçi) hemde halkı oyalayacak bir şey olur hesabı, iki Trabzonlu olduğunu düşündüğüm adam buluyor ve "yapın buraya devasa bir katedral" diyor. (Esasında ayasofya 1-2 ve 3. dönem yapılışı olarak ayrılır) Bunlar mimar değil de o dönemin mekanik mühendisleri denebilir. Yani bu döneme göre hani şu bazen izlediğimiz mühendislik harikaları serilerindeki kişilerden. Pratik zekalılar bir çeşit deneysel mimari işte. Bu iki süper zeka elleri mahkum tamam diyor fakat 5 yıl içerisinde halledilmesi gerekli her şey. Hemde o devirde... Gel zaman git zaman ana kolonlar yerleştiriliyor ama devasa kubbeyi taşıyamıyor ve kolonlar yanlara esniyor. Başlıyor yavaş yavaş yıkılmaya. Bu seferde bizim Trabzonlu müteahhitler akıllarına gelen cınyıs fikirlerle yapıyı ayakta tutmaya çalışıyorlar. Oraya eklenti, buraya eklenti derken bazı sorunlar geçiştiriliyor. Ama iş işten geçti bi kere, bazı payanlar artık yarım daire değil ve kubbe yapının üstüne yayılıyor...

ayasofya belgeseli
Velhasılkelam yapının 6 yılda bitmesi ve 20 yıl aradan sonra kubbenin çökmesini... Çöken kubbenin tekrar yapılışının 4 yıl sürmesini... Hatta Pozoyana tuğlalarının suda yüzebilecek kadar hafif olduğu halde, tuzsuz nehir kumu ve kireçten harçlanarak oluştuğu için bunun kalsiyum silikat etkisinin olup yani çatlasa bile kendi kendisini onarabildiğini... Bazı sütun ve kirişlerin günümüzde bile yamuk durduğunu... M.S. 500. yy'da depreme dayanıklı kolon/sütunların nasıl yapıldığını görmek istiyorsanız aşağıdaki Belgeseli izleyin...

Ben böyle böyle böyle bir belgesel var izleyin deseydim bok izlerdiniz. Belki biraz merakta bırakmışımdır da izlersiniz. Sıkıcı değil tam aksine süper ötesinde sürükleyici geldi bana...





19 Haziran 2012 Salı

Yal(ın)ızlık Tek kalmak değildir.

Mektubun Ön Yüzü

Kimi görsem, kime baksam, kimi dinlesem, kimi okusam yalnız. İstatistik tutsaydım sanırım her 4 kişiden 3ü tek başına bir ağlak modda. Ortak dertleride "Beni kollarına alacak sarıp sarmalasın olmadı kucağına alsın..." vs. vs. Hee birde ileti ve tweetlerden eksik olmayan aforizmalar. Hiç olmadı şu son zamanlarda yeni moda olan fotoğraf üzerine alt, orta, üst yazılı zımbırtılar. Hadi o da olmadı film kareleri, iki külahlı dondurmalar...

Tedavi görmesi ve bir an önce sevişmesi gerekenler ise sürekli çocuk patikleri, yakışıklı bir adamın kucağındaki çocuklu fotoğraflar vs. vs... paylaşan kişiler. Lan ölüyorsun sevgili sevgili diye ne çocuğu? Ne patiği? Artık yalnızlıktan saçmalamanın doruk noktası. Neymiş efendim "topluluk içinde bıdı bıdı..." "kimse beni anlamıyor bıdı bıdı" "Çevremdeki dinlemiyor...." Ya bırak allasen ya. Sırf laftasın amk! Başın belaya düşünce direk yardım istiyorsun vs... Kararlarını verirken ona buna soruyor doğruyu bulmaya çalışıyorsun... Her gün evine giriyor ve ailenle birlikte yemeğe oturuyorsun. Tatile planlarını samimi arkadaşlarınla birlikte gitmek istiyorsun.... vs. vs. Ama lafa gelince sırf aforizma için yalnızım diyorsun... Tamam ya yalnızsın amk!

Eğer tuvalete girdiğinde kapı yada telefon çalıp çalıp devam ediyor ve sinirin bozuluyorsa, şarap aldığında bardak kullanmak yerine şişeyi kafaya dikiyorsan, yattığında bacaklarının arasına yastık alıp uyuyorsan, balkonda unuttuğun patates ve soğanların yeşermişliğini hissediyorsan, manavda, reyonda kişisel seçimlerden dolayı arda kalan soğan, patatesler gözüne çarpıyorsa, hasta olduğunda tavana bakıp hayaller kuruyor ve bundan saatlerce sıkılmıyorsan vs. vs. yalnızsın demektir...

Belkide kimse kendisine şans vermediği için bu kadar yalnız? Bir kere olsun "evet" dese belkide kurtulacak. Ama bazı götler o kadar yüksekteki yalnızlığa mahkum. Daha doğrusu yalnızlık üzerinden laf salatası yapmaya mahkum. Çünkü bazı arkadaşlar iki sevgili arasındaki boşluğu yalnızlık zannediyorlar...

Mektubun Arka Yüzü

Yalnızlık bazen bildiğini okumaktır. Kendi doğruların uğrunda yürümektir. Belki yanlış belki doğru... farketmez, bunu yapmak istediğin için yapmaktır yalnızlık. Hayatta yapmak istediklerini yapmışındır, bazen şansın yaver girmiştir bazende zorlamışındır şansını... Sonrasında olanları düşünmeden, belkide sonrasında olanlara katlanırcasına...

Yalnızlık bazen uğruna emek harcayıp kazandığın şeyi ardından "eee şimdi ne olacak?" demektir. İçinden geleni yapmışındır ve bitmiştir. Olayların geçtiği zaman sürecinde görmüş, yaşamışındır herşeyi ama sonuna geldiğinde sakinlik, ginginlik vardır üstünde... Sorarsın kendi kendine... "ya şimdi?" diye.

Yalnızlık bazen kaderdir. Çocukluğundan beri bişeyler ters gitmiştir. Ya da öyle yetişmişindir ama aklın başına gelene kadar farkında olmamışsındır. Belkide istemediğin halde seçmişindir yalnızlığı... Zorunda kalmışındır...

Yalnızlık bazen ansızın çıkıp yürümektir. Gitmek... Hemde dilediğin yere engel tanımaksızın. Koşulları düşünmeksizin... Canın istemiştir ve gitmişsindir. Ankara, İzmir vs. yollarında bulmaktır kendini. Hele ki işleyen düzenin aksine, hafta içi gibi bir zamanda olursa fark edersin hayatı... Yaşamayı... Özgürlüğü...
M: siz hiç terkettiniz mi?
K: yani ardında bırakmak terketmekse belki ama, hiçbir zaman geri dönmemek üzere gitmedim.
M: tabağınızda yemek bıraktınız mı usta?
K: arkanızdan ağlar diye korkuttular bizi. bu yüzden hep bıraktık. çünkü isyan vardı hep ruhumuzda. en sevdiğimize bile. o yüzden hep sevdiklerimizi öldürdük zaten.
M: şimdi devam mı ediyoruz yani?
K: insan başka kimi öldürebilir ki sevdiğinden başka.
M: karşı taraf da bunu bekler yani?
K: karşı taraf da bunu ister, o yüzden kusursuz değildir hiçbir cinayet.
Yalnızlık bazen sevdiğini öldürmektir. O'nun hayatında olmasından memnunsundur esasında ama içeride bir yerde senden aldığı şeyler vardır. Seni kitler... Seninle adım atmak yerine seni sabitler. Gün gelir zincirlerini kopartmak zorunda kalırsın. Gidersin. Ama belkide bu bir gidiş değildir. O'nun orada kalmasıdır?

Yalnızlık bazen karabasanla mücadele etmektir. O kadar tek başınasındır ki günlerce kimseyle bile konuşmaya bilirsin. Yalnızlıktan konuşamazsın. Yeri gelir sadece bakkalla alış-verişindir diyalogların... Gece yatağa girersin, duvarlar üzerine çoktan yıkılmıştır zaten. Uyumadan önce karabasana seslenirsin "bu gece vaktin varsa gel" diye. Kendini umarsızca kollarına atarsın karabasanın...

Yalnızlık bazen iki güzel göğüsün arasında bulunmaktır. Belkide iki güzel kadının ortasında uyumaktır. Umursamazsın, belki bir daha hatırlamazsın bile. Kimisi için büyük bir şans olarak gözükse de o an bile "hepsi buymuş demek ki" diyebilmektir.

Yalnızlık bazen gideceğini bildiğin halde bir kadına "hoş geldin" demektir. Seni kişiselleştirir bir süre ama aklındadır hep başladığın nokta... Yani son nokta... Zamanı gelince masadan kalkan kadının arkasından bakarsın... Hayatında değişen bir şey olmaz. Kaldığın yerden devam edersin.
Bi arkadaş derdini anlatırken "inanmazsın kimse beni anlamıyor çok yalnız hissediyorum kendimi" dedi. Ben kendi yalnızlığıma inanamazken bir başkasınınkine inanmak zor oluyor. Çünkü kelimenin tam anlamı ile yalnızlık kelimesi bile yalnızlığımın yanında yalnız kalırken, seninkini anladığımı söylemek hakikaten bana haksızlık olur.
Yalnızlık bazen eğlencedir. Patırtı kütürtü olmadan sakin sakin. Kimsecikler yok. Belkide elinde bir bardak içinde vokta... Yada sevdiğin herhangi başka birşey. Keyfin yerindedir ve mutlusundur. Senin için yeterlidir. Keyfine bakarsın o anın. Nefes alıp verirsin bol bol... Tasvir edilirken duvar dayanıp ağlayan kadın/erkek fotoları değildir yani yalnızlık...

Yalnızlık tek kalmak değil, tek başına yürümektir...






12 Haziran 2012 Salı

Tavuk Rosto Hayali

Bana göre daha doğrusu benim en kolay ve pratik yaptığım yemekler arasındadır tavuk kızartması, sote yada haşlama veya artık sen ne diye adlandırırsan. Çünkü ben pek bi isim veremiyorum. Neyse geçende -üzerinize afiyet- öküz gibi acıkmışım açtım buzluğu donmuş hazır tavuk butlarını çıkarttım. İşin en meşakatli kısmı buzunu çözdükten sonra üzerindeki derisini yüzüp kemiği budundan ayırmak.. Yemeyi kolaylaştırmak amacıyla kemiği budundan gelende ayırırım. Neyse bir budu ayırdım ikinciyi ayırırken bu tavuğun olası hayatı  düştü aklıma;

Düşünsene tavuksun! Hatta civciv! Sarı sarı ortalıkta dolanıyorsun. Civciv gözünden bak etrafa çoğu şey senden büyük. Heidi'nin çiftliği gibi bir çiftliktesin. Sabahın köründe başlıyorsun cik cik gezinmeye. Kümesinden dışarı çıkıyorsun tepende kocaman beyaz bulutlar ve cam gibi havada parlayan güneş. Gözünün alabildiğince yeşillik bayırlar. İlerideki dağları görüyorsun tepelerindeki beyazlıklarla. Anne tavuğun ardından tek sıra yürüyorsun. Kardeşlerin arkanda veya önünde cik cik cik ede ede civarı tanıyorsun. Anne tavuk ne yiyiyorsa sende ona bakarak öğreniyorsun. Daha sonra ele avuca gelecek kadar olduğunda yaramazlıkların başlıyor. Kendisin büyük kümesin tepesine çıkabiliyorsun. Oradan yeşilliklerin üzerine atlarken kanatlarını çırpıyorsun. Bu senin ilk uçuş denemen! Belki kendini uçabiliyor sanıyorsun ama zamanla aklın başına gelip bir daha denemiyorsun bile. Bazen diğer tavuklar seni kovalıyor, 10-15 seri adım atarak kaçarken kullanıyorsun kanatlarını. Sonrasında duraksayıp demin kan ter içinde koşan sen değilmişçesine gene hiç bişey olmamış gibi gıdgıd edip otlanıyorsun. işte o an "ayağı kaldırımda sanan ama boşluğa basıp düşen kızın dramını, sonrasında hiç bişey olmamışçasına başı dik yürüyüşün" tattırdığı hissi anlıyorsun. Artık ergen bir tavuksun. Belkide aşık olacaksın yakın zamanda. Gözüne horoz kestiriyorsun. Daha sonrada yumurtlamayı öğreniyorsun. Her sabah 1-2 tane yumurtluyorsun. Çoğalmaya karar verdiğin ve gene yumurtladığın bir sabah üzerinden hiç kalkmıyorsun. Günlerce üstünde oturup sıcak tutuyorsun. Haftalar sonra yumurtalar çatlıyor yavruların başlıyor bağırmaya... cik.cik.cik... Onlara yol yordam öğreteceksin zamanla ama bunu için 1-2 günün daha var. Kendilerini yuvadan çıkartmaya uğraşan yavruları içeride tutmaya çalışıyorsun...

Derken telefonuma gelen mesaj sesiyle irkildim. Birden önümde duran çayı gördüm, bir elimle de doymuş karnımı sıvazladığımı farkettim. Bu da böyle bir yalnızlık anım... Deliriyorum evet.


7 Haziran 2012 Perşembe

Geçen Gene Terk Ediliyorum #3

Geçen Gene Terk ediliyorum... Ya arkadaş ben harbiden anlamıyorum bu kadın milletini. Bir kadın nasıl olur da birden yok olabilir? Bunu nasıl başarabiliyor aklım ermiyor, hemde pekiştirme terk edilmesi... Bunu hobi haline getirdiğinden şüpheleniyorum. Ama hak veriyorum sanırım -henüz tam olarak analiz etmek için vaktim ve isteğim olmadı- Kağıtla yapabiliyorlar, telefonla yapabiliyorlar... İstedikleri şekilde halledebiliyorlar bu terk etme olayını. Kesin ve netler. Aradım açmıyor Sanırım 11:32 sularında gene terk edildim.

2 Gün Önce - 18:00...

Geçen gene terk ediliyorum #3
Freud: Vermedin şu maviyi ha!
Lokes: Aga halihazırda kucağıma gelmek üzeresin bence şimdiden anlaşmayı yapalım birazdan sıra bana gelecek.
Sarı: Bırak batsın ya!
Evli: Yok aga bu kaç oldu ya, Limited şirketi kurmak yok! Oha amk!
L: olur olur limited olur anonim olur. Freud gel ver şu turuncuyu naz yapma! Sonrasında al maviyi. Bak parası neyse ben veriyorum.
S: Aga o ne veriyorsa ben 5 fazlası...
F: Durun olum kafam karışıyor.
L: Tamam o halde. Sen veriyorsun şimdi bunu bana ben sana üstüne... AL işte oturdun şartlar değişti şimdi!
S: Geldin babalara aga.
L: Dur dur, şimdi ben senden kira almayayım, sen şu turuncuyu salıyorsun bana birde üstüne elektrik+su veriyorum. Sende bana evleri kurmamda yardım ediyorsun. Yarı yarıya ev kuruyoruz ama oturursan yarı kirasını alırım ona göre!
F: Bu nasıl pazarlık lan!
L: Yoksa oyundan çıkacaksın. Sonrasında dışarıdan bakar durursun seçim yap! İleride otelleri beraber kurarız 2 defalığına para almam oturursan!
S: Oha amk! oyunu iyice sıçtınız.
E: Oha amk! Kayseri'li de değilsin lan Nerelisin olm sen!
Gene monopolyde çığır açan pazarlıkların limitlerini zorladığımız cuma günlerinden biri... Akşam üzeri 18:00 civarı. İçten içe bıtkınlık geçirdiğim oyunun bitmesi için her çirkefliği, her pazarlığa açık oynuyorum. Bir an önce bitse de kendimizi ocakbaşına atmak en büyük isteğim. Karnımda çalan zil hafize annenin çaldığı zilden farksız. Artık sesler geliyor karnımda ama oyunda bitmesi gerekli...
S: Ne kadar istiyorsun metro ve vapura?
L: 4ü bende para getiriyor temiz. Ne çıkar senden?
S: 15. Ama nakit olarak 10 var. Tur başına 500 faiz binsin?
L: Limitleri zorluyorsun aklında ne var?
F: Kafana edem o nasıl iş?
E: Oha amk!
Pazarlık esnasında arkalarda bi yerlerde bulunan telefon çalar ve Freud telefonu bana uzatır. Numarayı tanımıyorum ama bi an sırf bu bahaneden dolayı siktir et açma gitsin diye içimden geçirsemde açtım telefonu.
L: Efendim?
x: Lokes naber?
L: Sağol eyvallah ama Kimsin? Tanıyamadım kusura bakma.
x: Benim ya -Bayan Geniş Kalça-
Flashback
O an bir flashback yaşadım her şeyi.. Hatun 1.5-2 sene önce terketmişti. Esasında uzunca zaman birlikteydik, anlaşıyordukta... Ama bir türlü karakterlerimiz uymuyordu. Kaçarsız sorunlar çıkıyordu. Fakat ne zaman alıp başımı gitmek istediğimde benimle geliyordu koşulsuz. Böylede boktan bir şeydi ve ben o'nun ismini ne zaman duysam, aklıma hep geniş kalça ve büyük göğüsler geliyor. Birde bel gamzeleri...
L: Hmm.. Eee buyur dinliyorum.
BGK: İstanbul'dayım.
L: Evet dinliyorum...
BGK: Görüşelim.
L: Kusura bakmada İstanbul'daysan zaten birisiyle görüşmüşündür sen zaten bence onunla görüşmeye devam et. (O sıra bizim elemanlar bana tip tip bakıyor)
BGK: Hayır kimseyle görüşmedim! Birisiyle görüşmek içinde geliyorum!
L: Eee?
BGK: 2 aydır rüyamda görüyorum öküz! Bende atladım geliyorum! Zaten canım sıkkın...
L: Kızım garip garip konuşma! istanbul'dayım dedin. şimdi geliyorum dedin.
BGK: Öffff Öffff! Köprüyü geçiyor otobüs yarım saate otogarda olacak! Karşılar mısın?
L: İsterdim fakat... ("2 sene önceki habersiz gidişin aklımda aradığımda otobüsteydin!" demek istedim ama içime oturmuş sanıp böbürlenmesini istemedim. Ki zatende oturmamıştı)
BGK: Aloo..
L: Hee tamam ya. Bende o. Gelirim yani. hemen çıkmam gerekli o halde. Sen bekle içeride...
BGK: Tamam.
Biraz boş bulunmuşlukla tamam dedim sıçtım. Halbusem hafta sonuna dair daha güzel planlarım vardı. Başıma gelecekleri tahmin edebiliyorum. Fakat pekte s*kimde olmadığından dolayı bi şekilde halledecez artık. Hiç yokta eskileri konuşup biraz güler, sonra ölü köpek bakışıyla gözlerinin içine bakar "ne güzeldi ya" der ardından "şimdi çok daha mutluyum ama" der geçer giderdim... Belki sert gelirdi... 
F: Hayırdır la noldu?
L: Yok bi sıkıntı hafız rahat ya. Atraksiyon var.
F: Hasiktir yaaa.. böyle dediysen var bi bok.
S: Kim geliyor onu söyle sen!
L: BGK geliyor. Yoldaymış. Oyun iptal yada kaldığımız yerden akşam devam ederiz.
F: Tamam içerisini toparlarsınız o halde. Bende T'ye haber veririm misafir geliyor diye.
L: Tamam sen haber ver, bende bi ara ararım, Birde vodkalanalım akşama T'yi ben çekerim. S sen ne yapacaksın akşama gelecek mi yenge?
S: Çağırırım, Kızlarda tek kalmamış olur. Bunca erkeğin arasında.
L: Amaaann kenar! Kalsa ne olacak sanki yabancıyız. Biz bizeyiz olum alla alla sende bi garipsiz amk ya! hadi kaçtım ben.
karşılaşma
Metrodayken düşündüğüm tek şey "2 sene sonra ilk defa karşılaşacaz. Nerden çıktı bu amk? Ne aradı ne sordu. Ki zaten "arama dersen 1 tek mesaj bile atmam" demiştim. Atmamıştım da.. Ondan gelen 1-2 mesaja bile cevap vermemiştim... Galiba sevmiştim de ben bu hatunu... Bunları düşünürken "amaan koyver ya gelişigüzel bakarız olaya kasmaya gerek yok" dedim ve sildim bütün her şeyi... Her zaman kullandığı otobüs firmasından içeri girdiğimde beni gören o oldu. Allah'ım o ne... Saçlar, endam... Bi tarz olmuş... Bi garip tuhaf adlandıramadım. Saçlar sarı, belinin inceliğini ortaya çıkartan dar bir elbise, kalçalar bıraktığımdan biraz daha küçülmüş sanki...Kilo vermiş... Hoşbeş merhaba, nasılsın, sarılma bittikten sonraki göz göze gelmeden aşüfteliği aynı kaldığını gördüm. Ben malımı tanırım. Var bi'şey ama hayırlısı dedim.
L: İskender?
BGK: Tabikide..
L: O halde her zamanki yerde...
BGK: Gidelim hadi.
Yemek yapma ve yemek keyfi yapmada o kadının üstüne tanımadım. Her yemeği güzel yapar ve benim gibi eften püften şeylerden uzak duranlardandı... Yemek boyunca sonrasında geçmişten günümüze konuştuk. Pek inanmasam da "ne çok şey yaşamış" dedim kendi kendime. Ailevi sorunlardı, okuldu vs...
L: Valla baya şeyler olmuş. Ağzım açık kaldı arada...
BGK: ahahah Ağzının açık kalmasını farkettim.
L: Bir farklı sebebi de bir hoş olmuş olman.
BGK: Canım sıkıldı böyle bir hal aldım işte.
L: Anladım... Klasik kadın tepkisi...
BGK: Aynen..
L: Ama yakışmış, Seni hiç böyle hayal etmemiştim, bi farklı olmuşun. Bi sexy falan. Fakat aşüfteliğinde bir değişiklik yok canım?
BGK: Öküzsün!
L: Sağol ama her zaman böyleydim bilirsin. Ben malımı bilirim tatlım rahat ol.
BGK: Lokes!!
L: Efendim? Neyse bi çay daha alayım ben...
Laf lafı açmış saatin nasıl geçtiğini bile anlamamışız, taa ki Freud arayıp çığırana kadar.
F: Nerdesin amk? Gelmiyor musun?
L: Hee. Tamam geliyoruz..
F: Biz başladık olum haberin olsun. Bonus olarak tekila var birde rahmetli 35lik vodka var. Ona göre
L: Hemen geliyoruz. 
Saate baktığımda 23:30 civarı bişeydi. Hangi ara ne ara oldu hiç anlamamışız. Gece, 12yi az geçerken eve geldiğimizde tekila kokusu karşıladı bizi. Ben vodkacı olduğumdan tekilayı pek sevmesemde içerideki hayvanatlar çoktan yarışa bile girmişler. Ama herkes ayakta... Henüz... Gene hoşgeldiniz beş gittiniz muhabbetleri... Sarının sevgiliside gelmiş, T' içeride ortalık tam bir öğrenci evi tarzındaki kalabalık hakimiyeti... 3üncü tek buzlu votkamdan sonra her zamanki tekli koltuğuma attım kendimi hatunda tekli koltuğun 2li koltukla birleştiği yerdeki kol koyma yerinde elinde birası, herkesi görecek şekilde devam ediyorduk ki;
F: Olm yaaa... Siz çok yakışıyorsunuz. (bana patlamadan savuşturmam gerekli)
L: Olm yakışırlar tabi görmüyor musun şunları çifte kumrular. S ve SS birbirleri için yaratılmışlar.
S: Eyvallah birader...
L: Freud bence sen kendi ilişkinin yakışanı ol en iyisi. Boşver yakıştırmayı kaynaştırmayı.
F: Yaa olm! Ben sizi diyorum...
Geçen Gene Terk Ediliyorum #3Al işte.. En sevmediğim olaya dönüyor muhabbet. Geçmişle yan yana gelince yakıştırma işi. Açılmasın konular istiyorum ama nafile... Pot kırdığının farkına varınca sussa da iş işten geçmişti. Alkole bağladım tabi bu potun kırılmasını ama...
T: Aramızdan ilk ayrınanı alkışlayalım... Mr. Frued!
Hepbirlikte: Şakşakşakşak...
Gecenin 03:30'unda artık aramızda kalanlar sarı ve sarının sevgilisi, ben ve BGK. T yarım saat önce yatmış, Freud eve yollanmış şişenin sonunu görmek için nöbeti ben devralmış şekilde yerde ayaklarımı uzatmışım boynumdan uzanan bir eli elimle farkında olmadan incelermişçesine ovuşturuyorum. Bir taraftan da geyik dönüyor. Yaz planları... Ne yapsak etsek.. Gene bir türlü gerçekleşmeyen karavan olayını geride bırakmışız artık bir Transporter tarzı bir araç ve 2 çadırlara kadar inmiş hayaller konuşuyoruz. Bi sessizlik arasında kulağıma "ne zaman yatacaz" cümlesi fısıldandı. Ne yalan söyleyeyim bana nasıl sesleneceğini çok iyi biliyordu... O sıra ben doğrulurken;
S: Yatalım artık lan, yoruldum valla içmekten.
L: Gömeydik şunu.
SS: Siz gömersiniz biz yatalım artık.
L: İyi peki madem.
BGK: İyi geceler.
Çiftler odalarına geçtikten sonra;
L: Eeee?
BGK: Ne eee?
L: Nerden es... 
Alkol ve hormon dengesinin önemini bir kez daha anladım. 27-28 dakikalık canlı performans nasıl geçti anlamadım... Zaten anlamakta istemedim. Balkona çıkmış sigara içerken buldum kendimi. Bizim sarıda 2yi yakmış;
L: Gece serinmiş.
S: Terliyiz ya ondandır. Esince tabi..
L: Yapar. yapar, esince yapar...
S: Yarın ne yapıyorsunuz?
L: Hiç bi fikrim yok. Koy göte rahvan ya.
S: Bizimle gelin.
L: Riskli. iki çift sevgili havaları soğutur.
S: Eee birader onca zamanda sonra neymiş derdi?
L: Vardır bi derdi. Çözemedim halen yarına kaldı.
S: Kahve yapalım mı?
L: Aklımdan aldın.
15 dakika sonra, sabahın 05:00i gibi balkonda en yakın arkadaşımla kahve keyfimize bir yenisini daha ekledik. Sabahın sıçtık mavisi diye adlandırılan maviliğine gözlerim uyurmuşçasına dalmışken;
S: Tekrardan başlamak istemesin bro?
L: İstemesin.
S: İstemez umarım. Terledin ya sahiplenme falan vs..
L: Kurudu o kurudu. Bende sahiplenememe alışkanlığı var zaten.
S: Olm sevmiştin sen bu kızı.
L: Olabilir. Doğru! Ben değer verdim ona o var oldu. Ama o var olduğunu o verdiğim değer sayesinde olduğunu anlamadı. Aynısı benim içinde geçerli...
S: ahahaha. Sabah sabah sikecem tahtanı... Ne dedin olm. Simple olabildiğince basit cümleler kur.
L: Siktir et ya... Afiyet olsun hadi. Ben kaçar. Yapmam gereken ufak bi iş ve ardından uyumam gerekli...
S: Hadi bende yatar..

1 Gün Önce 15:30...

Geçen gene terk ediliyorum #3
Uyanma mobbingi, kendine gelme çabaları, kahvaltı, biraz ayakları uzatıp keyif derken saat olmuş öğleden sonra. Ne yapalım edelim ve ne yapmak istersin var mı İstanbul'da halletmen gereken bişeyler suallerinden sonra plan yapılır ve BGK'nin arzusu doğrultusunda AVM macerası başlar... Zaten sevmem ama eşeklik edip sorduk bulunduk. 1-2 saat kadar BGK'yi vitrin vitrin dolaştırdıktan sonra ev için alışveriş yapıp eve döndük. Kimse yok, ama akşamki organizasyon bizden olacak diye bu girdi mutfağa başladı yemekleri yapmaya. Tencereler, tavalar şu bu derken benimde elim yatkın olmasına karşı çektim bi sandalye ve başladım izlemeye...Sanki onun yemek yapışını özlemişçesine izliyorum. Elimde sigaram... Üzerindeki ince tshirtü, kıçında kısa sort misali bişey, bacaklarının güzelliği... Sürekli onu süzüyorum. Zaten mutfakta işlenen bir kadını izlemek her zaman hoşuma gitmiştir...

Akşam oldu, bizim ekibi çağırdık, keyifli şenşakrat bir yemeğin ardından herkes muhabbetin kölesi olduğundan dolayı kalkmadık bile sofradan. Çaylar, tatlılar, çekirdekler derken değişilmez olan Ruski'm sofradaki yerini aldı. Biralar, çerezler vs.. Başka ne yapacaktık ki zaten? Cumartesi akşamı dışarı çıkabilirdik, belki bir ufaktan boğaz turu aklımdaydı ama kimsede kalkmak istemedi. Zaten eğleneceğimiz kişilerle dipdibeydik. Alkol bünyedeki kana yavaş yavaş karışıyor. Oda da sadece bizim goygoyumuz ve ne çaldığı belli olmayan zaten kimseninde dinlemediği müzik listemden çıkan sesler... Ne tv, ne bişey umurumuzda değil hayatta soyutlanmış doyasıya muhabbeti özlemişçesine... Herkes bi geyiğin ucundan tutmuş gidiyor saat gece 01.00'i ağırdan geçiyor ve ben gene aynı koltuğumdayım... Kulağıma fısıldayan bir nefes;
BGK: Özlemişim seni.
L: Bence cümle kurma fazla.
BGK: Neden?
L: Hayır bu cümleyi söyleyebiliyorsan zaten cümle kurma üstüne...
BGK: Anlamadım.
L: Siktir et. Özlemeye gerek yok diyorum yani.
BGK: Eeee?
L: Offf. Diyorum ki; Sen gittin ve oyun bitti. Oyunun içindeydi özlem kavramı. Ama oyunun biteli çok oldu.
Böyle diyorum ama yemek yaparken özleyen ben değil miydim? Herhalde sadece bir anlık hormon dengesizliğinden dolayıydı... Zaten uzun süredir yalnızım. Boşluk muydu? İnsani ihtiyaç mı? Belkide ikisinin ortasındaydım bu yüzden böyle bir şeyle karşı karşı kalınca hayatımdaki eksik olan şeyi bulmuşçasına bir davranıştı... Ama bildiğim gerçekler hiç birşeyi değiştirmezdi ki.
BGK: Ben sadece içimden geçeni söylemek istedim.
L: Bende aynen...
BGK: Özür dilerim.
L: Bira ısındı, tazele istersen...
Yapabileceğim bişey yoktu malesef. İstemezdim böyle bir cevap vermek ama malesef işte. Gene gecenin 03:00ü görmüştük duvarda. Artık geriye kalan sesler arasında önceliği laptopta çalan müzik alıyor, herkes bir kenarda yavaş yavaş sessizliğe bürünüyor... Odaya gidip yeni sigara paketi aldığım sırada arkamdan bi el dolandı belime;
L: Sabret biraz daha...
BGK: Hadi...
L: Dur kızım şu sigarayı içeyim bardaktakini bi halledeyim...
BGK: Hadi gidelim tekrardan bi yerlere. Nolur!...
L: Sen geçeceksin o işi.
BGK: Ya içinde ne varsa kus o halde bana! Yeter! Ne demek istiyorsan söyle içinden geçenleri...
L: Bak yapma! Alkollüsün! Ben konuşursam ağır konuşurum! Kalkamazsın altından...
BGK: Söyle ne demek istiyorsan söyle!
L: Söylemeyecem hiç birşey. Söylemeyecem ki için içini kemirsin! Söylersem senin tatmin etmiş olur vicdanını rahatlatmış olurum. Sıkıntı etme her bi boku biliyorum nasıl olsa! Neden gittiğinde buna dahil! O'nu da tanıyorum merak etme..
BGK: O derken? Neden gitmişim ben?
L: Benim için farketmez ki. Hadi afiyet olsun...
Gecen Gene Terk Ediliyorum #3Kendimi iyi ki kontrol altında tutmuşum da istediğini vermemişim. Her bi boku bildiğim halen bilmiyorum sanmasına şaşırmadım değil. Birde üstüne bildiğime ikna ettiğime göre artık neden geldiğini öğrenmeye geldi.
L: Bro kahve yapalım iyi gelir (bi göz kırpmasıyla işareti)
S: Tamam yapalım hemen, sert olsun mu?
L: Olsun olsun...
Yıllardır bir arkadaşla birlikte olmanın güzelliği. Tek bir işaretle her şeyi anlatabiliyorsun. Ortam istediği kadar kalabalık olsa bile... Mutfağa geçince;
S: Sıkıntıyı çözmüşün...
L: Tam değil.
S: Alkollüyken konuşturmak daha kolay değil mi bro?
L: Kolay ama sert olsun istiyorum. Sonradan ben hatırlamıyorum yapmasın.
S: O halde fazladan basıyorum kahveyi.
L: Doldur doldur. Dejavu yaşasın biraz.
S: Biz kaçalım mı odaya.
L: İçelim ayılsın da iyice.. Hoş zaten çarpmıyor alkol onu ama... Sen git seninkine söyle lafa tutsun biraz ağzını yoklasın...
S: Ne diye yoklasın olm?
L: Ya hiçbişey diye yoklasın... Buraya gelmesin yeter.
S: Hee tamam..

6 saat önce

Kahveler içilir, adet yerini bulsun diye fal bakılmamak üzere fincanlar kapanır... Ortalık olduğu gibi dağınık bırakılıp ardından herkes odalarına çekilir. Canlı performansın etkisinden sonra sigara yakılır;

BGK: Biz şimdi neyiz?
L: Efendim?
BGK: Şaka şaka. Biliyorum bu sorudan nefret ettiğini.
L: Bu iyi.
BGK: Kaç kişi sordu sana bu soruyu?
L: Nereye getirmeye çalışıyorsun konuyu?
BGK: Söyle içindekileri hadi.
L: Ben bu konu hakkında diyeceğimi dedim. Bence yat uyu.
BGK: HAYIR! SÖYLEYECEKSİN!
L: Bağırma gece gece nafile! Konuşursam ağır konuşurum! Bilirsin beni... Ben konuştuğum zaman sert konuşurum ve gerçekleri çıplaklığıyla lafımı esirgemeden konuşurum!
BGK: Ağır konuş farketmez yeter ki söyle...
L: Peki. Dur ama nereden başlayacağımı bilmiyorum aşüfte güzel... EEee heh şuradan başlayayım en iyisi... Hani şu uzun boylu bi çocuk vardı seninle aynı yerde çalışıyor diye arkadaşım kankam dediğin!
BGK: Eeee?
Gecen Gene Terk Ediliyorum #3
L: (Olağanca sert bir dille) Sakın araya girme! Cümle bile kurma dinle!... O çocuk ne yapıyor acaba? Dur dur ben tahmin edeyim askerde. 4 ayı kaldı. Malatya uzak tabi. Yazık ama kaçtı o çocuk ya. Çünkü birde telefoncu vardı. Gerçi onunda sevgilisi vardı ASU adında ama olsun bişey kaybetmez. Nasıl olsa istediği kadar hat açıp kapatabiliyor. Ama yakın olduğu halde olmadı. Olmadı. Birde çocuğa kurduğun "erkekler sevgilisi nasıl aldatıyor anlamam" cümlelerin var.. Bu yüzden olabilir mi?
BGK: (şaşkın gözlerle) Pardon? Daha açık konuşabilir misin?
L: Emin misin?
BGK: EVET!
L: PEKİ! Seninle aynı yerde çalışan ve arkadaşım kankam dediğin çocuk! Beni siklemeyip göt gibi bırakman o çocuk içindi. Yok neymiş efendim iyiymişte, sevgilisinden ayrılmışta, sana anlatmışta... Lisedemiyim lan ben yiyecem bu numaraları. Benimle beraberken gönlün kaymaya başlamıştı o çocuğa! Sonra ne oldu? Beni siktir ettin. Bravo! Sonra attın kendini o çocuğun kollarına... Ama hesapta olmayan bişey vardı sonradan öğrendin. Askerlik.. Onun olduktan 2-3 ay sonra askere gideceğini öğrendin. Eee? Sen bekleyebilirmisin birisi askerde? İmkansız amk! Sen siktim sene kimseyi uzun süre boş boş beklemeyemezsin! O karakter sende yok! 2 ay boyunca ailesine yavşadın ettin! Ben şöyle iyiyim böyle iyiyim... 2 kelime duyma kendinle ilgili göt tavan! Ardından iyice kapıldın. Çünkü kör olabilecek kadar aşıktın. Asker eğlencesi falan tertip ettin herkesi çağırdınız, aile dahil. Dans ederken babasının laf olsun diye söylediği iki kelimeye aldandın... Yalakalık olsun diye yemin törenine bile ellem ettin kellem ettin gittin! Ama ne oldu O seni siklemedi pek... Hatta hiç... Çünkü çocuğun aklında BAKİRE olmak vardı. Kurbanlık kan akıtma olayı vardı!
BGK: (dolu gözlerle) Onu nerden çıkarttın?
L: SUS! DİNLE! AMA SAKIN AĞLAMA! Çocuğun yapısı oydu. Çünkü kendi ağzıyla itiraf etti zamanında. Onuda anlatırım elbet bekle hele! Sırayla gidiyorum ki iyice kafana yazılsın dediklerim! Ardından 2-3 ay kadar bekleyebildin onu! Hoş beklemedin sayılmazda... Başkalarıyla gene sürttün ettin mesela. Sürekli askerin ailesiyle iletişimde olsan bile, bir taraftan telefoncu çıkmıştı! Çok merak ediyorum acaba kontör yolluyor da sen soyunuyor muydun acaba?
BGK: SAÇMALAMA!
L: KO-NUŞ-MA DEDİM! Dinle... Öyle olmuyordu ama kontörler beleşe geliyordu. Bana yatmadım deme onunla da yattın o sıra! Çünkü çocuk dillendirmeye başlamıştı artık! Hoş güzel bir sevgilisi vardı onun. Çocuk Sortie, Reina falan takılıyor gibi gözüküyor sürekli ama tırt.. Yalan mı? Değil. Sürekli sevgilisiyle oralarda ama gel gelelim bir taraftan da sana iltifat ediyor vs... Eee sonra? Seni kim pohpohlarsa götün ona tavan yapıyor... 2 kelime duyma kendinle ilgili! Tebrik ederim o sıra askeri ziyarete bile gitmeyi başardın... Bu derece çıtanı yükseltebileceğini hiç düşünmemiştim... Sonra baktın askerlik uzun daha önünde anasının amı kadar zaman var siktir et dedin yavaş yavaş. Önce ailesi ile irtibatı kesmeye başladın, sonra telefoncuya vermeye devam ettin. Hoş o da senin tatmin edemiyordu.? Doğru mu?... Doğru mu dedim!
BGK: ....
L: Madem günah çıkartmak istiyorsun sorularıma cevap vereceksin LAN! Doğru mu?
BGK: Doğru...
Geçen gene terk ediliyorum #3
L: AFERİN! Aile ile irtibat sadece 1-2 kişiye düşünce telefoncuya iyiden iyiye sardın ama sorun şurada bi sıkıntı vardı. Sevgilisi ASU, güzel hatundu... Hemde baya güzel, çıtır bişey... Seninle konuşuyor yeri gelince yatıyordu ama tatile asu ile gidiyordu.. Yazık sana ya.. Ayyy kıyamam... 3 günlük Kuşadası tatili süperdi. Kaldıkları pansiyonda merkezdeydi hatta. Güzel zaman geçirdiler diyebilirim... Ağlama ama bak kıyamıyorum şimdi sana... Neyse bu metres hayatından sıkıldın zamanla... İçten içe metresliği yediremedin daha doğrusu askeri komple sildin ama hırs yaptın birinci ben olayım diye... İşte işler orada karıştı çünkü çocuk sana siktir çekti kuzum... Ayy sen ağlarmışında.... kıyamammm... Gel gel omuzda ağla istersen ama omuzum çok ağrıyor bee... HOP NEREYE?
BGK: Yüzümü yıkayacam...
L: OTUR ŞURAYA!!! O'da siktir çekti göt gibi kaldın tekrardan.. Telefoncuda kalmadı artık. Eee ama sen birisi olmadan yapabilirmisin. Siktim sene yapamazsın. Eski defterler kurcalanmaya başladı artık... O sırada eski sevgililerinden birisinin evleneceği sırada sana mesaj attı. "evleniyorum ben ama aklımda sensin" diye. Hoop göt gene tavan! Bir türlü unutamadı beni edaları.. Bi siktir git neyini unutamadı amk! Maksadı sevişmek. Hoş ona vermedin bu sefer ama telefoncu içinde kalmıştı... Ardından başka birisi girdi hayatına böyle saçı falan az var kele yakın, memur gibi birisi. Onunla iyidiniz. Gene her zaman ki gibi, ailesine iyi görüneyim davranışları, yemek yapmalar, aşüfte bakışlar vs... Sonrasında...
BGK: TAMAM YETER!
L: Dur daha yeni başlamıştım...
BGK: Allah'ını seversen yeter. Sus nolur. Tamam pişmanım aklıma başıma geldi. Ama zoruma giden senin kıymetin...
L: SAKIN o cümleyi tamamlama! SAKIN! Hiç ama hiç umurumda değil benim kıymetim vs... Kıymet falanda aramıyorum zaten! Ben kürkçü dükkanı değilim... ve beni çok iyi bilirsin ben direk söylerim ne geçiyorsa içimden lafımı esirgemem. Zamanında öğrendin bu huyumu. Hani çocukları çok seviyor ölüp bitiyorsun ya, çocuğum olsun falan diyorsun ya 21 yaşında bunları yaşamış olman senin çocuğunun orospu çocuğu olmasına engel değil... Benden demesi...
BGK: YETER SUS DEDİM!
L: Senin diyeceğin bi'şey varsa umurumda değil... Dinlemekte istemiyorum. Ama bi'şey itiraf edeyim mi? Ben bilseydim senin bu kadar üst kademelere çıkabileceğini seninle yatmazdım bile!
BGH: 2 gündür...
L: Hiişşş... Hakkını verdim sadece... Hepsi bu... Şimdi sana iyi geceler hatta sabahlar... Ben yatmaya içeri gidiyorum...
BGK: Burada yat!
L: Gerek yok..
BGK: Merak ettim, bu kadar şeyi nerden biliyorsun?
L: Kafanın karışma sırası sende...
BGK: Söylesene nerden biliyorsun?
L: İyi geceler...

Bel gamzeli hatunu ardımda bırakrak çıktım odadan balkonda 1-2 sigara içtikten sonra tv'nin karşısındaki kanepeye attım kendimi. Yayıldım iyice aklımda deli sorular. Acaba üstüne fazla mı gittim falan diyorum kendi kendime... Ama bir taraftan da daha kurmadığım cümleler var... Belkide gidip biraz olsun gönlünü almalıydım... Hiç gerek yoktu esasında... Bunca şey yapan hatun acaba aldatmış mıdır beni diye hiç düşünmedim bile. Hiç ama hiç umurumda değildi çünkü... Anlık düşünceler arasında kayboluyordum... Sonrasında uyuyup kalmışım zaten.

Sabah 11:00'de uyandığımda afallamışım. Bi sersemlik derken direk yaktım bi sigara. Odanın kapısına kadar gidip açmaya yeltendim ama sonrasında vazgeçtim. Yüzümü falan yıkadıktan sonra yayıldım gene koltuğa. Sarı'da henüz uyanmış olsa gerek ki odasından çıkarken tshirtünü giyiyordu.
Gecen Gene Terk Ediliyorum #3
L: Sabah şeriflerin hayırlı olsun bro.
S: Günaydın hacı. Çay var mı?
L: Yeni ayıldım bende. Vodka susuzluk yaptı ona kalktım.
S: Hee.. Demleyelim o halde. Sen naptın? Sert kahve işe yaradı mı.
L: Tam değil. Ne istediğini anlamadım ama ben içimdekini döktüm.
S: Hassiktir ya.. ağzına sıçmışındır kızın.
L: Bilmem.
S: Uyuyor mu?
L: Uyuyordur, ben burada yattım olm.
S: Gidip baksana olm.
Odanın kapısını yavaşça açtım, kimse yok ortalıkta. Yatak düzeltilmiş toplanmış her şey yerli yerinde... Eee nerde bu kız amk? Lan yoksa dejavu mu yaşatacak? Direk telefona sarılıp aradım.
L: Nerdesin?
BGK: Gidiyorum.
L: Nerdesin dedim sana!
BGK: Gidiyorum dedim! Otobüsteyim.
L: Kızım giderken haber versene. uyandırsaydın ya amk!
BGK: Gerek yoktu.
L: Neden geldiğini söylemeyeceksin sanırım?
BGK: Sadece seni özlemiştim!
L: Dikkat et kendine. 
Son cümlem bu oldu. Sonrasında telefon kapandı. Ve dejavu. Yıllar öncede aynısını yapıp terk etmişti. Sonrasında hiç ama hiç görüşmemiştik. Ne mesaj, ne telefon...
S: Hayırdır?
L: Otobüsteymiş..
S: Ne iyi hatun ya... Sıkıntısız temiz iş. En güzeli. Bi'şey soracam, "kullanılmış mı oldun şimdi sen?"
L: Ahaahhha, Çayı siktir et kahve yapalım...
S: Hadi...