5 Eylül 2012 Çarşamba

Ve artık her anı acıtıyor...

Yıllar öncesi bile insanın uykusunu kaçırmaya yetiyor bazen... Olmuş, bitmiş, yaşanmış, geçmiş... Başlıklar halinde hatırlıyorsun anıları sonrasında içine girince derinliklerine kadar inebiliyorsun. O günlerin derinliklerinde kayboldukça içtiğin bayat çay bile taze geliyor. Kendini genç hissediyorsun. Oturduğun yerden gençleşiyorsun bi anlama. Beyninde o günlere dair fırtınalar kopuyor, zaman zaman kalbin bir heyecanla hızlanıyor, gamzelerin yanaklarında gülümsemeyle ortaya çıkıyor... Bazı anılarıda parça parça hayal meyal hatırlıyorsun. Hatırlamak istemiyorsun belkide kim bilir? Kaçtıkların, unutmaya çalıştıkların... Yarım kalmışlar. En kötüsüdür yarım kalmışlar. Gün geliyor öyle bir gidiyor ki aklındaki yarım kalmışlar içinde kalıyor. Alıp karşıma yıllar öncesinin şu konusunu iyisiyle kötüsüyle konuşalım diyemiyorsun... Bir gidiyor, kelimeler anlamını yitiriyor... Artık senin yüzünü güzelleştiren o gamzeli anılar bile canını yakıyor. Ve artık her anı acıtıyor...

22 Haziran 2012 Cuma

Geçmişin İstanbul'unda Ayasofya

ayasofyanın mimari planıHastalıkta bazen bişeyler öğretebiliyor. Yazın göbeğinde nezle olup üstüne birde diş ağrısı piyangodan çıkınca eve kitlenip kaldım geçenlerde. Dışarıda mis gibi hava, akşam üzerine esen hafif rüzgar... Evde sıkıntıdan patlamamak elde değil. Hal böyle olunca bende kendimi bişeyler izlemeye verdim. Taa ki izleyecek bişey bulamayana kadar. Ara verdiğin diziler, sonra izlerim dediğim filmler... Hiçbirinden bişey çıkmayınca harici harddiskteki film arşivine yöneldim. Orada da tık yok. İzleyebileceğim şeyler arasında sadece arşiv olarak "kalsın ya" diyerek tuttuğum belgeseller mevcut. Doğa'nın güçleri yazan belgeseli açtım. Baya baya umutsuzca... (buraya bir parantez açıp söylemek isterim ki, arşiv olarak belgesel topluyorum ama izlemeye gelince tırt. dizi olsaydı itiraf edeyim ki diziyi izlerdim herkes gibi)  3-5 dakika derken adamlarım belgeseli ister istemez içine çekiyor seni. Kasırga, Rüzgar vs. derken konu depremlere geldi. Adamın teki 99 İzmit depremini 3 yıl önceden bilmiş. Tahmin diyelim. Çünkü fay hattının aynı San Francisco'da bulunan fay hattıyla anıymış. Velasılkelam adamın maksadı eğer buradaki hareketleri öğrenirsem ona göre memlekette uygularım. Roma imparatorluğundan bu yada roma imparatorluğundan bu yana olan bütün depremlerin yönünün saptayarak 99 izmit depremini önceden tahmin etmiş. (Ama konumuz bu değil bu deprem olayını sonradan yazacam elbet) Zaten konumuz bu değil. Bunca  deprem görüp, bunca eski bilginin öğrendiği yer Ayasofya, Kutsal bilgelik..

ayasofya belgeseliYapılış sebebi bile şiddetmiş. Roma imparatoru Justinyen zamanında bi'nevi sağcı solcu çatışması mevcut. Bunun yanında yüksek vergi falan derken birgün halk galyana gelip isyan eder. Ortalığı yakıp yıkarak tabiri caize amuğa koymuşlar. (Nika ayaklanması) Etraf yanıyor, toz duman derken bizim Justinyen için bi fırsat geçiyor eline. O zamanlarda ne kadar büyük yapı yaparsan gösteriş ve gücü simgelediği için (bugünde sürekli yapılıyor gerçi) hemde halkı oyalayacak bir şey olur hesabı, iki Trabzonlu olduğunu düşündüğüm adam buluyor ve "yapın buraya devasa bir katedral" diyor. (Esasında ayasofya 1-2 ve 3. dönem yapılışı olarak ayrılır) Bunlar mimar değil de o dönemin mekanik mühendisleri denebilir. Yani bu döneme göre hani şu bazen izlediğimiz mühendislik harikaları serilerindeki kişilerden. Pratik zekalılar bir çeşit deneysel mimari işte. Bu iki süper zeka elleri mahkum tamam diyor fakat 5 yıl içerisinde halledilmesi gerekli her şey. Hemde o devirde... Gel zaman git zaman ana kolonlar yerleştiriliyor ama devasa kubbeyi taşıyamıyor ve kolonlar yanlara esniyor. Başlıyor yavaş yavaş yıkılmaya. Bu seferde bizim Trabzonlu müteahhitler akıllarına gelen cınyıs fikirlerle yapıyı ayakta tutmaya çalışıyorlar. Oraya eklenti, buraya eklenti derken bazı sorunlar geçiştiriliyor. Ama iş işten geçti bi kere, bazı payanlar artık yarım daire değil ve kubbe yapının üstüne yayılıyor...

ayasofya belgeseli
Velhasılkelam yapının 6 yılda bitmesi ve 20 yıl aradan sonra kubbenin çökmesini... Çöken kubbenin tekrar yapılışının 4 yıl sürmesini... Hatta Pozoyana tuğlalarının suda yüzebilecek kadar hafif olduğu halde, tuzsuz nehir kumu ve kireçten harçlanarak oluştuğu için bunun kalsiyum silikat etkisinin olup yani çatlasa bile kendi kendisini onarabildiğini... Bazı sütun ve kirişlerin günümüzde bile yamuk durduğunu... M.S. 500. yy'da depreme dayanıklı kolon/sütunların nasıl yapıldığını görmek istiyorsanız aşağıdaki Belgeseli izleyin...

Ben böyle böyle böyle bir belgesel var izleyin deseydim bok izlerdiniz. Belki biraz merakta bırakmışımdır da izlersiniz. Sıkıcı değil tam aksine süper ötesinde sürükleyici geldi bana...





19 Haziran 2012 Salı

Yal(ın)ızlık Tek kalmak değildir.

Mektubun Ön Yüzü

Kimi görsem, kime baksam, kimi dinlesem, kimi okusam yalnız. İstatistik tutsaydım sanırım her 4 kişiden 3ü tek başına bir ağlak modda. Ortak dertleride "Beni kollarına alacak sarıp sarmalasın olmadı kucağına alsın..." vs. vs. Hee birde ileti ve tweetlerden eksik olmayan aforizmalar. Hiç olmadı şu son zamanlarda yeni moda olan fotoğraf üzerine alt, orta, üst yazılı zımbırtılar. Hadi o da olmadı film kareleri, iki külahlı dondurmalar...

Tedavi görmesi ve bir an önce sevişmesi gerekenler ise sürekli çocuk patikleri, yakışıklı bir adamın kucağındaki çocuklu fotoğraflar vs. vs... paylaşan kişiler. Lan ölüyorsun sevgili sevgili diye ne çocuğu? Ne patiği? Artık yalnızlıktan saçmalamanın doruk noktası. Neymiş efendim "topluluk içinde bıdı bıdı..." "kimse beni anlamıyor bıdı bıdı" "Çevremdeki dinlemiyor...." Ya bırak allasen ya. Sırf laftasın amk! Başın belaya düşünce direk yardım istiyorsun vs... Kararlarını verirken ona buna soruyor doğruyu bulmaya çalışıyorsun... Her gün evine giriyor ve ailenle birlikte yemeğe oturuyorsun. Tatile planlarını samimi arkadaşlarınla birlikte gitmek istiyorsun.... vs. vs. Ama lafa gelince sırf aforizma için yalnızım diyorsun... Tamam ya yalnızsın amk!

Eğer tuvalete girdiğinde kapı yada telefon çalıp çalıp devam ediyor ve sinirin bozuluyorsa, şarap aldığında bardak kullanmak yerine şişeyi kafaya dikiyorsan, yattığında bacaklarının arasına yastık alıp uyuyorsan, balkonda unuttuğun patates ve soğanların yeşermişliğini hissediyorsan, manavda, reyonda kişisel seçimlerden dolayı arda kalan soğan, patatesler gözüne çarpıyorsa, hasta olduğunda tavana bakıp hayaller kuruyor ve bundan saatlerce sıkılmıyorsan vs. vs. yalnızsın demektir...

Belkide kimse kendisine şans vermediği için bu kadar yalnız? Bir kere olsun "evet" dese belkide kurtulacak. Ama bazı götler o kadar yüksekteki yalnızlığa mahkum. Daha doğrusu yalnızlık üzerinden laf salatası yapmaya mahkum. Çünkü bazı arkadaşlar iki sevgili arasındaki boşluğu yalnızlık zannediyorlar...

Mektubun Arka Yüzü

Yalnızlık bazen bildiğini okumaktır. Kendi doğruların uğrunda yürümektir. Belki yanlış belki doğru... farketmez, bunu yapmak istediğin için yapmaktır yalnızlık. Hayatta yapmak istediklerini yapmışındır, bazen şansın yaver girmiştir bazende zorlamışındır şansını... Sonrasında olanları düşünmeden, belkide sonrasında olanlara katlanırcasına...

Yalnızlık bazen uğruna emek harcayıp kazandığın şeyi ardından "eee şimdi ne olacak?" demektir. İçinden geleni yapmışındır ve bitmiştir. Olayların geçtiği zaman sürecinde görmüş, yaşamışındır herşeyi ama sonuna geldiğinde sakinlik, ginginlik vardır üstünde... Sorarsın kendi kendine... "ya şimdi?" diye.

Yalnızlık bazen kaderdir. Çocukluğundan beri bişeyler ters gitmiştir. Ya da öyle yetişmişindir ama aklın başına gelene kadar farkında olmamışsındır. Belkide istemediğin halde seçmişindir yalnızlığı... Zorunda kalmışındır...

Yalnızlık bazen ansızın çıkıp yürümektir. Gitmek... Hemde dilediğin yere engel tanımaksızın. Koşulları düşünmeksizin... Canın istemiştir ve gitmişsindir. Ankara, İzmir vs. yollarında bulmaktır kendini. Hele ki işleyen düzenin aksine, hafta içi gibi bir zamanda olursa fark edersin hayatı... Yaşamayı... Özgürlüğü...
M: siz hiç terkettiniz mi?
K: yani ardında bırakmak terketmekse belki ama, hiçbir zaman geri dönmemek üzere gitmedim.
M: tabağınızda yemek bıraktınız mı usta?
K: arkanızdan ağlar diye korkuttular bizi. bu yüzden hep bıraktık. çünkü isyan vardı hep ruhumuzda. en sevdiğimize bile. o yüzden hep sevdiklerimizi öldürdük zaten.
M: şimdi devam mı ediyoruz yani?
K: insan başka kimi öldürebilir ki sevdiğinden başka.
M: karşı taraf da bunu bekler yani?
K: karşı taraf da bunu ister, o yüzden kusursuz değildir hiçbir cinayet.
Yalnızlık bazen sevdiğini öldürmektir. O'nun hayatında olmasından memnunsundur esasında ama içeride bir yerde senden aldığı şeyler vardır. Seni kitler... Seninle adım atmak yerine seni sabitler. Gün gelir zincirlerini kopartmak zorunda kalırsın. Gidersin. Ama belkide bu bir gidiş değildir. O'nun orada kalmasıdır?

Yalnızlık bazen karabasanla mücadele etmektir. O kadar tek başınasındır ki günlerce kimseyle bile konuşmaya bilirsin. Yalnızlıktan konuşamazsın. Yeri gelir sadece bakkalla alış-verişindir diyalogların... Gece yatağa girersin, duvarlar üzerine çoktan yıkılmıştır zaten. Uyumadan önce karabasana seslenirsin "bu gece vaktin varsa gel" diye. Kendini umarsızca kollarına atarsın karabasanın...

Yalnızlık bazen iki güzel göğüsün arasında bulunmaktır. Belkide iki güzel kadının ortasında uyumaktır. Umursamazsın, belki bir daha hatırlamazsın bile. Kimisi için büyük bir şans olarak gözükse de o an bile "hepsi buymuş demek ki" diyebilmektir.

Yalnızlık bazen gideceğini bildiğin halde bir kadına "hoş geldin" demektir. Seni kişiselleştirir bir süre ama aklındadır hep başladığın nokta... Yani son nokta... Zamanı gelince masadan kalkan kadının arkasından bakarsın... Hayatında değişen bir şey olmaz. Kaldığın yerden devam edersin.
Bi arkadaş derdini anlatırken "inanmazsın kimse beni anlamıyor çok yalnız hissediyorum kendimi" dedi. Ben kendi yalnızlığıma inanamazken bir başkasınınkine inanmak zor oluyor. Çünkü kelimenin tam anlamı ile yalnızlık kelimesi bile yalnızlığımın yanında yalnız kalırken, seninkini anladığımı söylemek hakikaten bana haksızlık olur.
Yalnızlık bazen eğlencedir. Patırtı kütürtü olmadan sakin sakin. Kimsecikler yok. Belkide elinde bir bardak içinde vokta... Yada sevdiğin herhangi başka birşey. Keyfin yerindedir ve mutlusundur. Senin için yeterlidir. Keyfine bakarsın o anın. Nefes alıp verirsin bol bol... Tasvir edilirken duvar dayanıp ağlayan kadın/erkek fotoları değildir yani yalnızlık...

Yalnızlık tek kalmak değil, tek başına yürümektir...






12 Haziran 2012 Salı

Tavuk Rosto Hayali

Bana göre daha doğrusu benim en kolay ve pratik yaptığım yemekler arasındadır tavuk kızartması, sote yada haşlama veya artık sen ne diye adlandırırsan. Çünkü ben pek bi isim veremiyorum. Neyse geçende -üzerinize afiyet- öküz gibi acıkmışım açtım buzluğu donmuş hazır tavuk butlarını çıkarttım. İşin en meşakatli kısmı buzunu çözdükten sonra üzerindeki derisini yüzüp kemiği budundan ayırmak.. Yemeyi kolaylaştırmak amacıyla kemiği budundan gelende ayırırım. Neyse bir budu ayırdım ikinciyi ayırırken bu tavuğun olası hayatı  düştü aklıma;

Düşünsene tavuksun! Hatta civciv! Sarı sarı ortalıkta dolanıyorsun. Civciv gözünden bak etrafa çoğu şey senden büyük. Heidi'nin çiftliği gibi bir çiftliktesin. Sabahın köründe başlıyorsun cik cik gezinmeye. Kümesinden dışarı çıkıyorsun tepende kocaman beyaz bulutlar ve cam gibi havada parlayan güneş. Gözünün alabildiğince yeşillik bayırlar. İlerideki dağları görüyorsun tepelerindeki beyazlıklarla. Anne tavuğun ardından tek sıra yürüyorsun. Kardeşlerin arkanda veya önünde cik cik cik ede ede civarı tanıyorsun. Anne tavuk ne yiyiyorsa sende ona bakarak öğreniyorsun. Daha sonra ele avuca gelecek kadar olduğunda yaramazlıkların başlıyor. Kendisin büyük kümesin tepesine çıkabiliyorsun. Oradan yeşilliklerin üzerine atlarken kanatlarını çırpıyorsun. Bu senin ilk uçuş denemen! Belki kendini uçabiliyor sanıyorsun ama zamanla aklın başına gelip bir daha denemiyorsun bile. Bazen diğer tavuklar seni kovalıyor, 10-15 seri adım atarak kaçarken kullanıyorsun kanatlarını. Sonrasında duraksayıp demin kan ter içinde koşan sen değilmişçesine gene hiç bişey olmamış gibi gıdgıd edip otlanıyorsun. işte o an "ayağı kaldırımda sanan ama boşluğa basıp düşen kızın dramını, sonrasında hiç bişey olmamışçasına başı dik yürüyüşün" tattırdığı hissi anlıyorsun. Artık ergen bir tavuksun. Belkide aşık olacaksın yakın zamanda. Gözüne horoz kestiriyorsun. Daha sonrada yumurtlamayı öğreniyorsun. Her sabah 1-2 tane yumurtluyorsun. Çoğalmaya karar verdiğin ve gene yumurtladığın bir sabah üzerinden hiç kalkmıyorsun. Günlerce üstünde oturup sıcak tutuyorsun. Haftalar sonra yumurtalar çatlıyor yavruların başlıyor bağırmaya... cik.cik.cik... Onlara yol yordam öğreteceksin zamanla ama bunu için 1-2 günün daha var. Kendilerini yuvadan çıkartmaya uğraşan yavruları içeride tutmaya çalışıyorsun...

Derken telefonuma gelen mesaj sesiyle irkildim. Birden önümde duran çayı gördüm, bir elimle de doymuş karnımı sıvazladığımı farkettim. Bu da böyle bir yalnızlık anım... Deliriyorum evet.


7 Haziran 2012 Perşembe

Geçen Gene Terk Ediliyorum #3

Geçen Gene Terk ediliyorum... Ya arkadaş ben harbiden anlamıyorum bu kadın milletini. Bir kadın nasıl olur da birden yok olabilir? Bunu nasıl başarabiliyor aklım ermiyor, hemde pekiştirme terk edilmesi... Bunu hobi haline getirdiğinden şüpheleniyorum. Ama hak veriyorum sanırım -henüz tam olarak analiz etmek için vaktim ve isteğim olmadı- Kağıtla yapabiliyorlar, telefonla yapabiliyorlar... İstedikleri şekilde halledebiliyorlar bu terk etme olayını. Kesin ve netler. Aradım açmıyor Sanırım 11:32 sularında gene terk edildim.

2 Gün Önce - 18:00...

Geçen gene terk ediliyorum #3
Freud: Vermedin şu maviyi ha!
Lokes: Aga halihazırda kucağıma gelmek üzeresin bence şimdiden anlaşmayı yapalım birazdan sıra bana gelecek.
Sarı: Bırak batsın ya!
Evli: Yok aga bu kaç oldu ya, Limited şirketi kurmak yok! Oha amk!
L: olur olur limited olur anonim olur. Freud gel ver şu turuncuyu naz yapma! Sonrasında al maviyi. Bak parası neyse ben veriyorum.
S: Aga o ne veriyorsa ben 5 fazlası...
F: Durun olum kafam karışıyor.
L: Tamam o halde. Sen veriyorsun şimdi bunu bana ben sana üstüne... AL işte oturdun şartlar değişti şimdi!
S: Geldin babalara aga.
L: Dur dur, şimdi ben senden kira almayayım, sen şu turuncuyu salıyorsun bana birde üstüne elektrik+su veriyorum. Sende bana evleri kurmamda yardım ediyorsun. Yarı yarıya ev kuruyoruz ama oturursan yarı kirasını alırım ona göre!
F: Bu nasıl pazarlık lan!
L: Yoksa oyundan çıkacaksın. Sonrasında dışarıdan bakar durursun seçim yap! İleride otelleri beraber kurarız 2 defalığına para almam oturursan!
S: Oha amk! oyunu iyice sıçtınız.
E: Oha amk! Kayseri'li de değilsin lan Nerelisin olm sen!
Gene monopolyde çığır açan pazarlıkların limitlerini zorladığımız cuma günlerinden biri... Akşam üzeri 18:00 civarı. İçten içe bıtkınlık geçirdiğim oyunun bitmesi için her çirkefliği, her pazarlığa açık oynuyorum. Bir an önce bitse de kendimizi ocakbaşına atmak en büyük isteğim. Karnımda çalan zil hafize annenin çaldığı zilden farksız. Artık sesler geliyor karnımda ama oyunda bitmesi gerekli...
S: Ne kadar istiyorsun metro ve vapura?
L: 4ü bende para getiriyor temiz. Ne çıkar senden?
S: 15. Ama nakit olarak 10 var. Tur başına 500 faiz binsin?
L: Limitleri zorluyorsun aklında ne var?
F: Kafana edem o nasıl iş?
E: Oha amk!
Pazarlık esnasında arkalarda bi yerlerde bulunan telefon çalar ve Freud telefonu bana uzatır. Numarayı tanımıyorum ama bi an sırf bu bahaneden dolayı siktir et açma gitsin diye içimden geçirsemde açtım telefonu.
L: Efendim?
x: Lokes naber?
L: Sağol eyvallah ama Kimsin? Tanıyamadım kusura bakma.
x: Benim ya -Bayan Geniş Kalça-
Flashback
O an bir flashback yaşadım her şeyi.. Hatun 1.5-2 sene önce terketmişti. Esasında uzunca zaman birlikteydik, anlaşıyordukta... Ama bir türlü karakterlerimiz uymuyordu. Kaçarsız sorunlar çıkıyordu. Fakat ne zaman alıp başımı gitmek istediğimde benimle geliyordu koşulsuz. Böylede boktan bir şeydi ve ben o'nun ismini ne zaman duysam, aklıma hep geniş kalça ve büyük göğüsler geliyor. Birde bel gamzeleri...
L: Hmm.. Eee buyur dinliyorum.
BGK: İstanbul'dayım.
L: Evet dinliyorum...
BGK: Görüşelim.
L: Kusura bakmada İstanbul'daysan zaten birisiyle görüşmüşündür sen zaten bence onunla görüşmeye devam et. (O sıra bizim elemanlar bana tip tip bakıyor)
BGK: Hayır kimseyle görüşmedim! Birisiyle görüşmek içinde geliyorum!
L: Eee?
BGK: 2 aydır rüyamda görüyorum öküz! Bende atladım geliyorum! Zaten canım sıkkın...
L: Kızım garip garip konuşma! istanbul'dayım dedin. şimdi geliyorum dedin.
BGK: Öffff Öffff! Köprüyü geçiyor otobüs yarım saate otogarda olacak! Karşılar mısın?
L: İsterdim fakat... ("2 sene önceki habersiz gidişin aklımda aradığımda otobüsteydin!" demek istedim ama içime oturmuş sanıp böbürlenmesini istemedim. Ki zatende oturmamıştı)
BGK: Aloo..
L: Hee tamam ya. Bende o. Gelirim yani. hemen çıkmam gerekli o halde. Sen bekle içeride...
BGK: Tamam.
Biraz boş bulunmuşlukla tamam dedim sıçtım. Halbusem hafta sonuna dair daha güzel planlarım vardı. Başıma gelecekleri tahmin edebiliyorum. Fakat pekte s*kimde olmadığından dolayı bi şekilde halledecez artık. Hiç yokta eskileri konuşup biraz güler, sonra ölü köpek bakışıyla gözlerinin içine bakar "ne güzeldi ya" der ardından "şimdi çok daha mutluyum ama" der geçer giderdim... Belki sert gelirdi... 
F: Hayırdır la noldu?
L: Yok bi sıkıntı hafız rahat ya. Atraksiyon var.
F: Hasiktir yaaa.. böyle dediysen var bi bok.
S: Kim geliyor onu söyle sen!
L: BGK geliyor. Yoldaymış. Oyun iptal yada kaldığımız yerden akşam devam ederiz.
F: Tamam içerisini toparlarsınız o halde. Bende T'ye haber veririm misafir geliyor diye.
L: Tamam sen haber ver, bende bi ara ararım, Birde vodkalanalım akşama T'yi ben çekerim. S sen ne yapacaksın akşama gelecek mi yenge?
S: Çağırırım, Kızlarda tek kalmamış olur. Bunca erkeğin arasında.
L: Amaaann kenar! Kalsa ne olacak sanki yabancıyız. Biz bizeyiz olum alla alla sende bi garipsiz amk ya! hadi kaçtım ben.
karşılaşma
Metrodayken düşündüğüm tek şey "2 sene sonra ilk defa karşılaşacaz. Nerden çıktı bu amk? Ne aradı ne sordu. Ki zaten "arama dersen 1 tek mesaj bile atmam" demiştim. Atmamıştım da.. Ondan gelen 1-2 mesaja bile cevap vermemiştim... Galiba sevmiştim de ben bu hatunu... Bunları düşünürken "amaan koyver ya gelişigüzel bakarız olaya kasmaya gerek yok" dedim ve sildim bütün her şeyi... Her zaman kullandığı otobüs firmasından içeri girdiğimde beni gören o oldu. Allah'ım o ne... Saçlar, endam... Bi tarz olmuş... Bi garip tuhaf adlandıramadım. Saçlar sarı, belinin inceliğini ortaya çıkartan dar bir elbise, kalçalar bıraktığımdan biraz daha küçülmüş sanki...Kilo vermiş... Hoşbeş merhaba, nasılsın, sarılma bittikten sonraki göz göze gelmeden aşüfteliği aynı kaldığını gördüm. Ben malımı tanırım. Var bi'şey ama hayırlısı dedim.
L: İskender?
BGK: Tabikide..
L: O halde her zamanki yerde...
BGK: Gidelim hadi.
Yemek yapma ve yemek keyfi yapmada o kadının üstüne tanımadım. Her yemeği güzel yapar ve benim gibi eften püften şeylerden uzak duranlardandı... Yemek boyunca sonrasında geçmişten günümüze konuştuk. Pek inanmasam da "ne çok şey yaşamış" dedim kendi kendime. Ailevi sorunlardı, okuldu vs...
L: Valla baya şeyler olmuş. Ağzım açık kaldı arada...
BGK: ahahah Ağzının açık kalmasını farkettim.
L: Bir farklı sebebi de bir hoş olmuş olman.
BGK: Canım sıkıldı böyle bir hal aldım işte.
L: Anladım... Klasik kadın tepkisi...
BGK: Aynen..
L: Ama yakışmış, Seni hiç böyle hayal etmemiştim, bi farklı olmuşun. Bi sexy falan. Fakat aşüfteliğinde bir değişiklik yok canım?
BGK: Öküzsün!
L: Sağol ama her zaman böyleydim bilirsin. Ben malımı bilirim tatlım rahat ol.
BGK: Lokes!!
L: Efendim? Neyse bi çay daha alayım ben...
Laf lafı açmış saatin nasıl geçtiğini bile anlamamışız, taa ki Freud arayıp çığırana kadar.
F: Nerdesin amk? Gelmiyor musun?
L: Hee. Tamam geliyoruz..
F: Biz başladık olum haberin olsun. Bonus olarak tekila var birde rahmetli 35lik vodka var. Ona göre
L: Hemen geliyoruz. 
Saate baktığımda 23:30 civarı bişeydi. Hangi ara ne ara oldu hiç anlamamışız. Gece, 12yi az geçerken eve geldiğimizde tekila kokusu karşıladı bizi. Ben vodkacı olduğumdan tekilayı pek sevmesemde içerideki hayvanatlar çoktan yarışa bile girmişler. Ama herkes ayakta... Henüz... Gene hoşgeldiniz beş gittiniz muhabbetleri... Sarının sevgiliside gelmiş, T' içeride ortalık tam bir öğrenci evi tarzındaki kalabalık hakimiyeti... 3üncü tek buzlu votkamdan sonra her zamanki tekli koltuğuma attım kendimi hatunda tekli koltuğun 2li koltukla birleştiği yerdeki kol koyma yerinde elinde birası, herkesi görecek şekilde devam ediyorduk ki;
F: Olm yaaa... Siz çok yakışıyorsunuz. (bana patlamadan savuşturmam gerekli)
L: Olm yakışırlar tabi görmüyor musun şunları çifte kumrular. S ve SS birbirleri için yaratılmışlar.
S: Eyvallah birader...
L: Freud bence sen kendi ilişkinin yakışanı ol en iyisi. Boşver yakıştırmayı kaynaştırmayı.
F: Yaa olm! Ben sizi diyorum...
Geçen Gene Terk Ediliyorum #3Al işte.. En sevmediğim olaya dönüyor muhabbet. Geçmişle yan yana gelince yakıştırma işi. Açılmasın konular istiyorum ama nafile... Pot kırdığının farkına varınca sussa da iş işten geçmişti. Alkole bağladım tabi bu potun kırılmasını ama...
T: Aramızdan ilk ayrınanı alkışlayalım... Mr. Frued!
Hepbirlikte: Şakşakşakşak...
Gecenin 03:30'unda artık aramızda kalanlar sarı ve sarının sevgilisi, ben ve BGK. T yarım saat önce yatmış, Freud eve yollanmış şişenin sonunu görmek için nöbeti ben devralmış şekilde yerde ayaklarımı uzatmışım boynumdan uzanan bir eli elimle farkında olmadan incelermişçesine ovuşturuyorum. Bir taraftan da geyik dönüyor. Yaz planları... Ne yapsak etsek.. Gene bir türlü gerçekleşmeyen karavan olayını geride bırakmışız artık bir Transporter tarzı bir araç ve 2 çadırlara kadar inmiş hayaller konuşuyoruz. Bi sessizlik arasında kulağıma "ne zaman yatacaz" cümlesi fısıldandı. Ne yalan söyleyeyim bana nasıl sesleneceğini çok iyi biliyordu... O sıra ben doğrulurken;
S: Yatalım artık lan, yoruldum valla içmekten.
L: Gömeydik şunu.
SS: Siz gömersiniz biz yatalım artık.
L: İyi peki madem.
BGK: İyi geceler.
Çiftler odalarına geçtikten sonra;
L: Eeee?
BGK: Ne eee?
L: Nerden es... 
Alkol ve hormon dengesinin önemini bir kez daha anladım. 27-28 dakikalık canlı performans nasıl geçti anlamadım... Zaten anlamakta istemedim. Balkona çıkmış sigara içerken buldum kendimi. Bizim sarıda 2yi yakmış;
L: Gece serinmiş.
S: Terliyiz ya ondandır. Esince tabi..
L: Yapar. yapar, esince yapar...
S: Yarın ne yapıyorsunuz?
L: Hiç bi fikrim yok. Koy göte rahvan ya.
S: Bizimle gelin.
L: Riskli. iki çift sevgili havaları soğutur.
S: Eee birader onca zamanda sonra neymiş derdi?
L: Vardır bi derdi. Çözemedim halen yarına kaldı.
S: Kahve yapalım mı?
L: Aklımdan aldın.
15 dakika sonra, sabahın 05:00i gibi balkonda en yakın arkadaşımla kahve keyfimize bir yenisini daha ekledik. Sabahın sıçtık mavisi diye adlandırılan maviliğine gözlerim uyurmuşçasına dalmışken;
S: Tekrardan başlamak istemesin bro?
L: İstemesin.
S: İstemez umarım. Terledin ya sahiplenme falan vs..
L: Kurudu o kurudu. Bende sahiplenememe alışkanlığı var zaten.
S: Olm sevmiştin sen bu kızı.
L: Olabilir. Doğru! Ben değer verdim ona o var oldu. Ama o var olduğunu o verdiğim değer sayesinde olduğunu anlamadı. Aynısı benim içinde geçerli...
S: ahahaha. Sabah sabah sikecem tahtanı... Ne dedin olm. Simple olabildiğince basit cümleler kur.
L: Siktir et ya... Afiyet olsun hadi. Ben kaçar. Yapmam gereken ufak bi iş ve ardından uyumam gerekli...
S: Hadi bende yatar..

1 Gün Önce 15:30...

Geçen gene terk ediliyorum #3
Uyanma mobbingi, kendine gelme çabaları, kahvaltı, biraz ayakları uzatıp keyif derken saat olmuş öğleden sonra. Ne yapalım edelim ve ne yapmak istersin var mı İstanbul'da halletmen gereken bişeyler suallerinden sonra plan yapılır ve BGK'nin arzusu doğrultusunda AVM macerası başlar... Zaten sevmem ama eşeklik edip sorduk bulunduk. 1-2 saat kadar BGK'yi vitrin vitrin dolaştırdıktan sonra ev için alışveriş yapıp eve döndük. Kimse yok, ama akşamki organizasyon bizden olacak diye bu girdi mutfağa başladı yemekleri yapmaya. Tencereler, tavalar şu bu derken benimde elim yatkın olmasına karşı çektim bi sandalye ve başladım izlemeye...Sanki onun yemek yapışını özlemişçesine izliyorum. Elimde sigaram... Üzerindeki ince tshirtü, kıçında kısa sort misali bişey, bacaklarının güzelliği... Sürekli onu süzüyorum. Zaten mutfakta işlenen bir kadını izlemek her zaman hoşuma gitmiştir...

Akşam oldu, bizim ekibi çağırdık, keyifli şenşakrat bir yemeğin ardından herkes muhabbetin kölesi olduğundan dolayı kalkmadık bile sofradan. Çaylar, tatlılar, çekirdekler derken değişilmez olan Ruski'm sofradaki yerini aldı. Biralar, çerezler vs.. Başka ne yapacaktık ki zaten? Cumartesi akşamı dışarı çıkabilirdik, belki bir ufaktan boğaz turu aklımdaydı ama kimsede kalkmak istemedi. Zaten eğleneceğimiz kişilerle dipdibeydik. Alkol bünyedeki kana yavaş yavaş karışıyor. Oda da sadece bizim goygoyumuz ve ne çaldığı belli olmayan zaten kimseninde dinlemediği müzik listemden çıkan sesler... Ne tv, ne bişey umurumuzda değil hayatta soyutlanmış doyasıya muhabbeti özlemişçesine... Herkes bi geyiğin ucundan tutmuş gidiyor saat gece 01.00'i ağırdan geçiyor ve ben gene aynı koltuğumdayım... Kulağıma fısıldayan bir nefes;
BGK: Özlemişim seni.
L: Bence cümle kurma fazla.
BGK: Neden?
L: Hayır bu cümleyi söyleyebiliyorsan zaten cümle kurma üstüne...
BGK: Anlamadım.
L: Siktir et. Özlemeye gerek yok diyorum yani.
BGK: Eeee?
L: Offf. Diyorum ki; Sen gittin ve oyun bitti. Oyunun içindeydi özlem kavramı. Ama oyunun biteli çok oldu.
Böyle diyorum ama yemek yaparken özleyen ben değil miydim? Herhalde sadece bir anlık hormon dengesizliğinden dolayıydı... Zaten uzun süredir yalnızım. Boşluk muydu? İnsani ihtiyaç mı? Belkide ikisinin ortasındaydım bu yüzden böyle bir şeyle karşı karşı kalınca hayatımdaki eksik olan şeyi bulmuşçasına bir davranıştı... Ama bildiğim gerçekler hiç birşeyi değiştirmezdi ki.
BGK: Ben sadece içimden geçeni söylemek istedim.
L: Bende aynen...
BGK: Özür dilerim.
L: Bira ısındı, tazele istersen...
Yapabileceğim bişey yoktu malesef. İstemezdim böyle bir cevap vermek ama malesef işte. Gene gecenin 03:00ü görmüştük duvarda. Artık geriye kalan sesler arasında önceliği laptopta çalan müzik alıyor, herkes bir kenarda yavaş yavaş sessizliğe bürünüyor... Odaya gidip yeni sigara paketi aldığım sırada arkamdan bi el dolandı belime;
L: Sabret biraz daha...
BGK: Hadi...
L: Dur kızım şu sigarayı içeyim bardaktakini bi halledeyim...
BGK: Hadi gidelim tekrardan bi yerlere. Nolur!...
L: Sen geçeceksin o işi.
BGK: Ya içinde ne varsa kus o halde bana! Yeter! Ne demek istiyorsan söyle içinden geçenleri...
L: Bak yapma! Alkollüsün! Ben konuşursam ağır konuşurum! Kalkamazsın altından...
BGK: Söyle ne demek istiyorsan söyle!
L: Söylemeyecem hiç birşey. Söylemeyecem ki için içini kemirsin! Söylersem senin tatmin etmiş olur vicdanını rahatlatmış olurum. Sıkıntı etme her bi boku biliyorum nasıl olsa! Neden gittiğinde buna dahil! O'nu da tanıyorum merak etme..
BGK: O derken? Neden gitmişim ben?
L: Benim için farketmez ki. Hadi afiyet olsun...
Gecen Gene Terk Ediliyorum #3Kendimi iyi ki kontrol altında tutmuşum da istediğini vermemişim. Her bi boku bildiğim halen bilmiyorum sanmasına şaşırmadım değil. Birde üstüne bildiğime ikna ettiğime göre artık neden geldiğini öğrenmeye geldi.
L: Bro kahve yapalım iyi gelir (bi göz kırpmasıyla işareti)
S: Tamam yapalım hemen, sert olsun mu?
L: Olsun olsun...
Yıllardır bir arkadaşla birlikte olmanın güzelliği. Tek bir işaretle her şeyi anlatabiliyorsun. Ortam istediği kadar kalabalık olsa bile... Mutfağa geçince;
S: Sıkıntıyı çözmüşün...
L: Tam değil.
S: Alkollüyken konuşturmak daha kolay değil mi bro?
L: Kolay ama sert olsun istiyorum. Sonradan ben hatırlamıyorum yapmasın.
S: O halde fazladan basıyorum kahveyi.
L: Doldur doldur. Dejavu yaşasın biraz.
S: Biz kaçalım mı odaya.
L: İçelim ayılsın da iyice.. Hoş zaten çarpmıyor alkol onu ama... Sen git seninkine söyle lafa tutsun biraz ağzını yoklasın...
S: Ne diye yoklasın olm?
L: Ya hiçbişey diye yoklasın... Buraya gelmesin yeter.
S: Hee tamam..

6 saat önce

Kahveler içilir, adet yerini bulsun diye fal bakılmamak üzere fincanlar kapanır... Ortalık olduğu gibi dağınık bırakılıp ardından herkes odalarına çekilir. Canlı performansın etkisinden sonra sigara yakılır;

BGK: Biz şimdi neyiz?
L: Efendim?
BGK: Şaka şaka. Biliyorum bu sorudan nefret ettiğini.
L: Bu iyi.
BGK: Kaç kişi sordu sana bu soruyu?
L: Nereye getirmeye çalışıyorsun konuyu?
BGK: Söyle içindekileri hadi.
L: Ben bu konu hakkında diyeceğimi dedim. Bence yat uyu.
BGK: HAYIR! SÖYLEYECEKSİN!
L: Bağırma gece gece nafile! Konuşursam ağır konuşurum! Bilirsin beni... Ben konuştuğum zaman sert konuşurum ve gerçekleri çıplaklığıyla lafımı esirgemeden konuşurum!
BGK: Ağır konuş farketmez yeter ki söyle...
L: Peki. Dur ama nereden başlayacağımı bilmiyorum aşüfte güzel... EEee heh şuradan başlayayım en iyisi... Hani şu uzun boylu bi çocuk vardı seninle aynı yerde çalışıyor diye arkadaşım kankam dediğin!
BGK: Eeee?
Gecen Gene Terk Ediliyorum #3
L: (Olağanca sert bir dille) Sakın araya girme! Cümle bile kurma dinle!... O çocuk ne yapıyor acaba? Dur dur ben tahmin edeyim askerde. 4 ayı kaldı. Malatya uzak tabi. Yazık ama kaçtı o çocuk ya. Çünkü birde telefoncu vardı. Gerçi onunda sevgilisi vardı ASU adında ama olsun bişey kaybetmez. Nasıl olsa istediği kadar hat açıp kapatabiliyor. Ama yakın olduğu halde olmadı. Olmadı. Birde çocuğa kurduğun "erkekler sevgilisi nasıl aldatıyor anlamam" cümlelerin var.. Bu yüzden olabilir mi?
BGK: (şaşkın gözlerle) Pardon? Daha açık konuşabilir misin?
L: Emin misin?
BGK: EVET!
L: PEKİ! Seninle aynı yerde çalışan ve arkadaşım kankam dediğin çocuk! Beni siklemeyip göt gibi bırakman o çocuk içindi. Yok neymiş efendim iyiymişte, sevgilisinden ayrılmışta, sana anlatmışta... Lisedemiyim lan ben yiyecem bu numaraları. Benimle beraberken gönlün kaymaya başlamıştı o çocuğa! Sonra ne oldu? Beni siktir ettin. Bravo! Sonra attın kendini o çocuğun kollarına... Ama hesapta olmayan bişey vardı sonradan öğrendin. Askerlik.. Onun olduktan 2-3 ay sonra askere gideceğini öğrendin. Eee? Sen bekleyebilirmisin birisi askerde? İmkansız amk! Sen siktim sene kimseyi uzun süre boş boş beklemeyemezsin! O karakter sende yok! 2 ay boyunca ailesine yavşadın ettin! Ben şöyle iyiyim böyle iyiyim... 2 kelime duyma kendinle ilgili göt tavan! Ardından iyice kapıldın. Çünkü kör olabilecek kadar aşıktın. Asker eğlencesi falan tertip ettin herkesi çağırdınız, aile dahil. Dans ederken babasının laf olsun diye söylediği iki kelimeye aldandın... Yalakalık olsun diye yemin törenine bile ellem ettin kellem ettin gittin! Ama ne oldu O seni siklemedi pek... Hatta hiç... Çünkü çocuğun aklında BAKİRE olmak vardı. Kurbanlık kan akıtma olayı vardı!
BGK: (dolu gözlerle) Onu nerden çıkarttın?
L: SUS! DİNLE! AMA SAKIN AĞLAMA! Çocuğun yapısı oydu. Çünkü kendi ağzıyla itiraf etti zamanında. Onuda anlatırım elbet bekle hele! Sırayla gidiyorum ki iyice kafana yazılsın dediklerim! Ardından 2-3 ay kadar bekleyebildin onu! Hoş beklemedin sayılmazda... Başkalarıyla gene sürttün ettin mesela. Sürekli askerin ailesiyle iletişimde olsan bile, bir taraftan telefoncu çıkmıştı! Çok merak ediyorum acaba kontör yolluyor da sen soyunuyor muydun acaba?
BGK: SAÇMALAMA!
L: KO-NUŞ-MA DEDİM! Dinle... Öyle olmuyordu ama kontörler beleşe geliyordu. Bana yatmadım deme onunla da yattın o sıra! Çünkü çocuk dillendirmeye başlamıştı artık! Hoş güzel bir sevgilisi vardı onun. Çocuk Sortie, Reina falan takılıyor gibi gözüküyor sürekli ama tırt.. Yalan mı? Değil. Sürekli sevgilisiyle oralarda ama gel gelelim bir taraftan da sana iltifat ediyor vs... Eee sonra? Seni kim pohpohlarsa götün ona tavan yapıyor... 2 kelime duyma kendinle ilgili! Tebrik ederim o sıra askeri ziyarete bile gitmeyi başardın... Bu derece çıtanı yükseltebileceğini hiç düşünmemiştim... Sonra baktın askerlik uzun daha önünde anasının amı kadar zaman var siktir et dedin yavaş yavaş. Önce ailesi ile irtibatı kesmeye başladın, sonra telefoncuya vermeye devam ettin. Hoş o da senin tatmin edemiyordu.? Doğru mu?... Doğru mu dedim!
BGK: ....
L: Madem günah çıkartmak istiyorsun sorularıma cevap vereceksin LAN! Doğru mu?
BGK: Doğru...
Geçen gene terk ediliyorum #3
L: AFERİN! Aile ile irtibat sadece 1-2 kişiye düşünce telefoncuya iyiden iyiye sardın ama sorun şurada bi sıkıntı vardı. Sevgilisi ASU, güzel hatundu... Hemde baya güzel, çıtır bişey... Seninle konuşuyor yeri gelince yatıyordu ama tatile asu ile gidiyordu.. Yazık sana ya.. Ayyy kıyamam... 3 günlük Kuşadası tatili süperdi. Kaldıkları pansiyonda merkezdeydi hatta. Güzel zaman geçirdiler diyebilirim... Ağlama ama bak kıyamıyorum şimdi sana... Neyse bu metres hayatından sıkıldın zamanla... İçten içe metresliği yediremedin daha doğrusu askeri komple sildin ama hırs yaptın birinci ben olayım diye... İşte işler orada karıştı çünkü çocuk sana siktir çekti kuzum... Ayy sen ağlarmışında.... kıyamammm... Gel gel omuzda ağla istersen ama omuzum çok ağrıyor bee... HOP NEREYE?
BGK: Yüzümü yıkayacam...
L: OTUR ŞURAYA!!! O'da siktir çekti göt gibi kaldın tekrardan.. Telefoncuda kalmadı artık. Eee ama sen birisi olmadan yapabilirmisin. Siktim sene yapamazsın. Eski defterler kurcalanmaya başladı artık... O sırada eski sevgililerinden birisinin evleneceği sırada sana mesaj attı. "evleniyorum ben ama aklımda sensin" diye. Hoop göt gene tavan! Bir türlü unutamadı beni edaları.. Bi siktir git neyini unutamadı amk! Maksadı sevişmek. Hoş ona vermedin bu sefer ama telefoncu içinde kalmıştı... Ardından başka birisi girdi hayatına böyle saçı falan az var kele yakın, memur gibi birisi. Onunla iyidiniz. Gene her zaman ki gibi, ailesine iyi görüneyim davranışları, yemek yapmalar, aşüfte bakışlar vs... Sonrasında...
BGK: TAMAM YETER!
L: Dur daha yeni başlamıştım...
BGK: Allah'ını seversen yeter. Sus nolur. Tamam pişmanım aklıma başıma geldi. Ama zoruma giden senin kıymetin...
L: SAKIN o cümleyi tamamlama! SAKIN! Hiç ama hiç umurumda değil benim kıymetim vs... Kıymet falanda aramıyorum zaten! Ben kürkçü dükkanı değilim... ve beni çok iyi bilirsin ben direk söylerim ne geçiyorsa içimden lafımı esirgemem. Zamanında öğrendin bu huyumu. Hani çocukları çok seviyor ölüp bitiyorsun ya, çocuğum olsun falan diyorsun ya 21 yaşında bunları yaşamış olman senin çocuğunun orospu çocuğu olmasına engel değil... Benden demesi...
BGK: YETER SUS DEDİM!
L: Senin diyeceğin bi'şey varsa umurumda değil... Dinlemekte istemiyorum. Ama bi'şey itiraf edeyim mi? Ben bilseydim senin bu kadar üst kademelere çıkabileceğini seninle yatmazdım bile!
BGH: 2 gündür...
L: Hiişşş... Hakkını verdim sadece... Hepsi bu... Şimdi sana iyi geceler hatta sabahlar... Ben yatmaya içeri gidiyorum...
BGK: Burada yat!
L: Gerek yok..
BGK: Merak ettim, bu kadar şeyi nerden biliyorsun?
L: Kafanın karışma sırası sende...
BGK: Söylesene nerden biliyorsun?
L: İyi geceler...

Bel gamzeli hatunu ardımda bırakrak çıktım odadan balkonda 1-2 sigara içtikten sonra tv'nin karşısındaki kanepeye attım kendimi. Yayıldım iyice aklımda deli sorular. Acaba üstüne fazla mı gittim falan diyorum kendi kendime... Ama bir taraftan da daha kurmadığım cümleler var... Belkide gidip biraz olsun gönlünü almalıydım... Hiç gerek yoktu esasında... Bunca şey yapan hatun acaba aldatmış mıdır beni diye hiç düşünmedim bile. Hiç ama hiç umurumda değildi çünkü... Anlık düşünceler arasında kayboluyordum... Sonrasında uyuyup kalmışım zaten.

Sabah 11:00'de uyandığımda afallamışım. Bi sersemlik derken direk yaktım bi sigara. Odanın kapısına kadar gidip açmaya yeltendim ama sonrasında vazgeçtim. Yüzümü falan yıkadıktan sonra yayıldım gene koltuğa. Sarı'da henüz uyanmış olsa gerek ki odasından çıkarken tshirtünü giyiyordu.
Gecen Gene Terk Ediliyorum #3
L: Sabah şeriflerin hayırlı olsun bro.
S: Günaydın hacı. Çay var mı?
L: Yeni ayıldım bende. Vodka susuzluk yaptı ona kalktım.
S: Hee.. Demleyelim o halde. Sen naptın? Sert kahve işe yaradı mı.
L: Tam değil. Ne istediğini anlamadım ama ben içimdekini döktüm.
S: Hassiktir ya.. ağzına sıçmışındır kızın.
L: Bilmem.
S: Uyuyor mu?
L: Uyuyordur, ben burada yattım olm.
S: Gidip baksana olm.
Odanın kapısını yavaşça açtım, kimse yok ortalıkta. Yatak düzeltilmiş toplanmış her şey yerli yerinde... Eee nerde bu kız amk? Lan yoksa dejavu mu yaşatacak? Direk telefona sarılıp aradım.
L: Nerdesin?
BGK: Gidiyorum.
L: Nerdesin dedim sana!
BGK: Gidiyorum dedim! Otobüsteyim.
L: Kızım giderken haber versene. uyandırsaydın ya amk!
BGK: Gerek yoktu.
L: Neden geldiğini söylemeyeceksin sanırım?
BGK: Sadece seni özlemiştim!
L: Dikkat et kendine. 
Son cümlem bu oldu. Sonrasında telefon kapandı. Ve dejavu. Yıllar öncede aynısını yapıp terk etmişti. Sonrasında hiç ama hiç görüşmemiştik. Ne mesaj, ne telefon...
S: Hayırdır?
L: Otobüsteymiş..
S: Ne iyi hatun ya... Sıkıntısız temiz iş. En güzeli. Bi'şey soracam, "kullanılmış mı oldun şimdi sen?"
L: Ahaahhha, Çayı siktir et kahve yapalım...
S: Hadi...


4 Haziran 2012 Pazartesi

Bedava Pizza Yeme Yöntemleri

beleş pizza yeme yöntemi
Birazdan anlatacağım yöntemler denenmiş, aylarca uygulanmış ve %83.4'lük başarıya sahiptir. Öyle reklam falan değil -yada reklam olarak algıla çokta fifi- tam tersine amme hizmeti olarak genç bünyelere, öğrencilere, bekarlara... Pizza yemeyi seven herkese sunulan hizmettir.  Hoş ben pizzayı sevmesemde böyle bir yöntemi niye geliştirmiş bulundum bilmiyorum. Daha çok iskender vb. şeyleri tok olsam da gömerim. Neyse yöntemi Ankara Kolej'de - yani 96'lılar sitesi arkasındaki- öğrenci evinde hayat buldu sonra İstanbul'da devam etti. Bu yöntemlerde birkaç kritik nokta mevcut ve bu kritik noktalar beleş pizzanın can alıcı noktasını oluşturmaktadır. Bunlara mutlaka uyun. Yöntemler kasvetli gelebilir fakat 1 yıl boyunca kaldığınız üniversite vs. yerde bu yöntemi olağan akışında yapabilirsiniz. Birinci yöntem tutarlılığı pek olmasada ikinci yöntem sistemli iddaa kuponu gibidir ve en çok kullandığımız yöntemdir. Okuduktan sonra saçmalık olarak değerlendirebilirsiniz ama işe yaradı.

1- Gözlemleyip Abanma Yöntemi. (Tutarlılık %55-60)
1- İnternetten sipariş vereceğiniz sepet, -30 dakika kurallı olması şartıyla.-
2- Evinize en az 100-150 metre uzaklıktaki pizzacı. -Biraz daha uzun olursa daha iyi.-
3- Mümkünse, evinizin yolunun üzerindeki pizzacıyı her eve dönüşte önünden geçerken içeriyi gözlemlemek, içerisini bi kolaçan edip müşteri potansiyelini ölçmek.
4*- Pizzacının karşısında oturan arkadaş -tutarlılığı arttırır-
Yöntemin gelişimi pizzacının önünden ne zaman geçilirse geçilsin içerisini kontrol etmekle başlıyor. Kalabalık olduğu saatleri beyin bedava diyerek ya hafızaya atacaksınız yada 1-2 haftalık süreç sonunda kağıtta yazılmış halde bulacaksınız. Notlar alındıktan sonra ilk deneme için heyecan yapmayın çünkü kuryeleri işin piri olabilir ve şak diye kapınıza pizzanızı dayatabilirler. Çünkü 30 dakikalık siparişler öncelikli olarak hazırlandığından dolayı içeride müşteri varsa bile bekletilebiliyor. 
Püf nokta : 30 dakika garantili internetten siparişler her zaman öncelikli olacaktır.
Artık pizzacının sakin bir zamanında -bu gece olabilir o zaman daha rahat olur- sipariş vermeye pizzacıya gidilir. Kimi pizzacılar artık pizza hamurlarını müşterilerin görebileceği şekilde açık yerlerde yapıyorlar. Yani ustanın tezgahı ve hazırlanışını görebiliyorsunuz. Burada nasıl hazırladığına bakacağınıza kaç usta var ona bakın. -Bizim burada 2 usta harıl harıl çalışıyor- Genelde 2-3dür ve bu şekildedir. Ama kontrol edin. Olmadı siz sorun bişey olmaz. Sonuçta oradan yemek yiyeceksiniz sıkıntı çıkmıyor. Birde internetten gelen siparişlerin sıralandığı yapışkanlı aleti bulun ve liste sırasına bakın. O sipariş barkodu bizim can damarlarımızdan birisidir. Liste ne kadar uzunsa o kadar şansımız yüksektir. Bu bahsettiğim alet genelde kasanın hemen arkasında bulunan bölmede, el büyüklüğünde, yapışkanlı, sarkan kağıtlar çıkartır. Her kolaçan ettiğinizde 3-4 tane varsa şanlısınız.
Yöntemin uygulanışı...
Notlarınızı aldınız pizzacının haftanın hangi saatlerinde yoğunluk yaşadığını gözünüze kestirdiniz. Bir kaç seferde yoğunluk sırasında girip içeriyi kolaçan ettiniz ve artık her şey hazır. Yoğunluk sırasında pizzacıya gidilip aletten çıkan kağıtlara bakılır. 4-5 taneyse riskli olabilir ama 6dan fazlaysa hemen cep telefonundan yada evde bırakılan arkadaşa vasıtasıyla bol abidikli gubidikli pizza internetten sipariş edilir. Hele ki o an kasada 3-5 kişilik bir yoğunluk varsa 2-3 kişiden sonra siparişi vermek gerek... 
İnternetten siparişi verdiniz ve saat varsayalım 20:00 olarak gözüktü. İnternetten siparişiniz 3-4 dakika gecikmeyle o alete 20:04 olarak düşer ve isminiz artık orada yazılırdır. Ama size en geç 20:30'da gelmesi gerekmektedir. O kalabalık sırasında 2 usta bunlara yetişmesi zordur. İçeride bekleyen 5 kişi, alette ulaşması gereken 5 kişi. pişme süresi vs. Hele birde kalın hamur, ince hamur olayına girmişlerse yanlış gelebilir. Bizim için önemli olan internetten verdiğimiz siparişin gecikme durumudur. Bundan sonrası ustanın hızına bakar. Eğer usta yıllarını vermişse bu işe sıçtık. Kapıya dayanır o pizza.
Ama internetten verdiğimiz sipariş 1 dakika bile geçmiş olsa ilk yapılacak olan hemen sepetin canlı müşteri temsilcisi kısmına girip şikayette bulunmak. Yazacağımız şey "Merhaba x hanım. Bizim siparişimiz gecikti? nasıl yapsak acaba :) size zahmet bi kontrol etseniz :)" ardından x hanım siparişin merkezini arar ve durumu bildirir. O sırada pizzacı gelse bile "gecikti pizzanız bi arayıp kontrol edin" der ve o da pizzacıyı arar. Sepetten gelen direktif doğrultusunda pizzanız beleştir.

4*- opsiyonel seçenek hakkında
Eğer pizzacının karşısında oturan bir tanıdığınız varsa yoğunluk hakkında bilgi alıp benim gibi bu işi çok daha rahat halledebilirsiniz.

2- Sistemli Arkadaş Kuponu "Bi-nevi Sıralı Arkadaş Sistemi" (Tutarlılık %75-80)
1- İnternetten sipariş vereceğiniz sepet -30 dakika garantili-
2- Evinize en az 100-150 metre uzaklıktaki pizzacı. -Biraz daha uzun olursa daha iyi.-
3- Mümkünse, evinizin yolunun üzerindeki pizzacıyı her eve dönüşte önünden geçerken içeriyi gözlemlemek, içerisini bi kolaçan edip müşteri potansiyelini ölçmek.
4*- Pizzacının karşısında oturan arkadaş -tutarlılığı arttırır-
5- 2-3 Sıralı arkadaş sistemi...
6*- Sıralı arkadaş sisteminin eski adresi.
beleş pizza yeme yöntemi
İlk 4 kuralı hızlıca geçiyorum. Daha önceden mekanı süzmüşsünüz artık oradan siparişlerinizde birkaç defa 5 TL'lik pizzalara 20-30 TL bayılarak almışsınız ve hemen hemen ne kadar zamanda geleceğiniz biliyorsunuz. İç mekan düzeni, kaç usta sayısı hakkında bilgiye hatta gelen kuryeye bile aşinasınız. Yada değişik değişik gelen esmer, sarışık kuryeleri bile biliyorsunuz. Ama vize, final zamanındasınız ve hepiniz feysbukta twitterda takılıyor bir taraftan da açlığınızda mücadele ediyorsanız işte bu yöntem tam size göre. Açlık tak ediyor canınıza ve arkadaşlarınız ortak sohbete alarak hep birlikte iletişime geçiyorsunuz, ardından;
Yöntemin uygulanışı...
Pizzacının yoğun olduğu bir zamanda -aranızdan birisi oraya gidip kontrol etse daha iyi- hepiniz sepete giriyorsunuz aynı pizzacının linkine tıklayarak 3 arkadaş başlıyorsunuz keyfinize göre pizzanızı hazırlamaya. herkes tamam olduğunda,
Pizzacıya konum olarak ve ulaşım olarak en uzak olan arkadaş Post makinasını seçiyor ve kredi kartıyla ödeme yapacam diyerek siparişini veriyor. Bu sipariş varsayalım 20:00'da verilmiş ve 20:03,04 gibi pizzacıya ulaşıyor.
İlk siparişin 4 dakika ardından gene konum olarak en uzaktaki 2. arkadaş siparişi yolluyor onun siparişi 20:07 yada 08 olarak düşüyor.
Artık son siparişte, 5 dakika ardan sonra sipariş veriliyor ve 20:13,14'de sipariş onlara ulaşıyor. Kafadan 15 dk gitti. Buradan 4lü arkadaş yapabilirsiniz. Kurye bekleyecektir ama bekledikçe uzaktakine yetişmesi zorlaşacak.
Bu siparişlerde ikişer tane ortaboy söylerseniz hem zamandan kazanılacak, hemde son varacak olana gecikme olayı yükselecektir... O yüzden son varacak olan 3 tanede söyleyebilir.
Püf nokta: Arkadaşlar 3er 4er sokak arka arkayaysa bu çok daha iyidir. Yeterki ulaşım açısından seri gibi gözüksün ama uzaktan yakına doğru olacak şekilde sıralansın. Çünkü esas amaç pizzacıyı dolaştırmaktır...
Eğer kurye ilk durağa zamanında ulaşmışsa diğer arkadaşlarının para ödememesi için boş kredi kartlarını deneyerek zaman kazanıyor. Sonrasında nakit olarak ödüyor ve pizzasını alıyor. Çünkü yarın buluştuklarında ödediği o parayı arkadaşlarına ona tahsil edeceklerdir. UNUTMAYIN BU BİR TAKIM OYUNU! Ödeme sırasında kazanılan 5 dakika diğer pizzaların dağıtımını geciktirip bedavaya getirecektir. Gene ödeme sırasında post makinasıyla uğraşırken bir taraftanda pizzaların bulunduğu çantanın üstündeki barkodlara bakarsa orada isim, ve sipariş saatini görüp Ona göre de arkadaşlarına haber verebilir...
1 Dakika bile geçse sepetin şikayet kısmından iletişime geçin. Ararlar hatta bazen para ödemeniz bile gerekse sonrasında geri iade veya pizza yollarlar...
Beleş pizza yeme yöntemi
4*- opsiyonel seçenek hakkında 
Eğer pizzacının karşısında oturan bir tanıdığınız varsa yoğunluk hakkında bilgi alıp benim gibi bu işi çok daha rahat halledebilirsiniz.

6*- opsiyonel seçenek hakkında 
Telefonla yada internetten fake bir hesap açıp sipariş vererek, eski adresini veya civardaki bir adresi yazıp oraya bir pizza yollayabilirsiniz. Ama bunu sıralı sistemde 2 yada 3 kişi olarak yapın. Bu da size ve diğer arkadaşlarınıza zaman kazandıracaktır.

Bu anlattığım yöntemler her zaman tutmuyor. Eğer paranız yoksa denemeyin. Yoksa göt gibi açıkta kalabilirsiniz. Bazen ustayı ve kuryeciyi ayakta alkışladığım zamanlar oldu. 2şerli ve 3erli pizza siparişlerimizin yetiştiğini görünce artık vazgeçtik. Ve bu oyunu pek fazla uzatmayın sonrasında büyük zarara girebiliyorsunuz. Büyük boy 3 pizza denilen şey anasının nikahı kadar para ediyor. Altı üstü hamur, sucuk vs için o kadarına değmeyecek paralar ödemek zorunda kalıyorsunuz. Bazı şubelerin kuryeleri bekleme yapmıyor bu da kıçınıza kaçabilir.
Bu yöntemler kuryenin çıktığı kat sayısına göre daha da tatlı bir hal almaktadır. Bütün siparişlerin 5. ve üzerinde verildiğini düşününce... Ohh baby.. Mesela Koki'nin yaptığı sitelerden verilmiş 2-3 sipariş ardında kalırsanız...siz düşünün işte..

Özet geçecek olursak;
Birinci yöntem için
  1. Sipariş verdiğiniz yeri iyice tanıyın.
  2. Yeni açılmış, küçük yerler seçip kuryesinin az olmasına özen gösterin. Zaten motorlar kapılarının önündedir.
  3. Birkaç defa sipariş verip zamanlamayı ölçün.
  4. Kasada ve sipariş barkodunda yoğun olduğu zamanlarda birkaç deneme yapın.
  5. İnternet siparişleri her zaman önceliklidir.
  6. Tek pizzanın gecikme olasılığı azdır, 2-3 ortaboy ve birbirinden farklı olursa zaman kazanırsınız.
  7. 1 Dakika bile geçse şikayet kısmını hemen kullanın.
  8. Paranız yoksa denemeyin. Kıçınıza kaçabilir!
  9. BU YÖNTEM HER ZAMAN TUTMAZ! GARANTİ VERMEZ!

İkinci Yöntem için
  1. Sipariş verdiğiniz yeri iyice tanıyın.
  2. Yeni açılmış, küçük yerler seçip kuryesinin az olmasına özen gösterin. Zaten motorlar kapılarının önündedir.
  3. Birkaç defa sipariş verip zamanlamayı ölçün.
  4. Kasada ve sipariş barkodunda yoğun olduğu zamanlarda birkaç deneme yapın.
  5. İnternet siparişleri her zaman önceliklidir.
  6. Kuryeyi dolaştırmak işin can alıcı noktasıdır. Siparişlerinizi ona göre uzaktan yakına doğru sıralayın ve zamanlamaya dikkat edin.
  7. 1 Dakika bile geçse şikayet kısmını hemen kullanın.
  8. Paranız yoksa denemeyin Kıçınıza kaçabilir!
  9. BU YÖNTEM HER ZAMAN TUTMAZ! GARANTİ VERMEZ!
Eğer yöntem tutarda bir kulak çınlaması olursa muhtemelen yediğiniz KÜFÜRLERDEN dolayıdır... Kolay gelsin.

NOT: Bu yöntemlerin sonunda Lokes hiçbir sorumluluk kabul etmez!



30 Mayıs 2012 Çarşamba

İstanbul'un Ölüm Grubu (500T Otobüsü)

500 t

Tuzla-Cevizlibağ arasında gidip gelir.
240 Dakika sürer.
FSM Köprüsünü kullanır.
İstanbul'un en uzun mesafesini giden otobüs hattı.
500t için genel bilgi böyledir, ama bununla sınırlı değildir. Her İstanbul'lu bu hattı mutlaka bir kez tadacaktır. Bu hat şakaya gelmez. Bildiğiniz bütün otobüs taktiklerini geride bırakın ve dinleyin.

Dünya'da kaç tane otobüs hattı var acaba KITALAR ARASI sefer yapan...

3-5 dakikada bir duraklardan otobüs kalkar ama ara duraklarda her daim fazlasıyla doludur. Beklediğiniz durakta 3-4 tane 500t arka arkaya görme ihtimaliniz vardır. Bazen 1 dakika içinde 3-4 tane gelme ihtimalide vardır. Macera Avrupa yakasında Cevizlibağ'dan başlar ve taa ebesinin çorabına kadar yani Gebze'den önce Şifa mahallesinin içinden geçerek Yeni mahalle sınırında biter. Yada tam tersi. Aynı yolu otobandan gittiğinizde Kocaeli il sınırı tabelasını görürsünüz. İstanbul'un her tarafını görür büyük istanbul turu yapmış olursunuz. 

Muavinli zamanlarında -eskiden- birlikte muavine tepki ve posta koyar, gene birlikte bitmek bilmeyen arkalara doğru ilerlersiniz. Yol boyunca ayaktaysanız sıçtınız. Hemde ne sıçtınız! Sen sıçmadıysan başkası sıçtı çünkü arada o bok kokusu gelir burnuna! Ama korkmanıza gerek yok. Bayılmazsınız. Bayılsanız bile anlamazsınız. Hatta bayılsanız bile yere düşme ihtimaliniz olmadığından dolayı sizi görenler uyuyor sanır ve ellemezler. Yer yer ayaklarınız yerden kesilir. Ayıldığınızda, bayıldığınızın farkında olmadığınız için "hah, içim geçmiş" dersiniz. "80 kişilik" yazan tabelaya gözünüz takılır, güler geçer, içeride 150 kişiyle birlikte arabanın fren ve gaz tepkilerine göre hareket edersiniz. Sabahın 6-7sinde bile iklim koşullarına göre bu rakamı yakalamanız mümkündür. 

500 t
Yolcular artık ön kapıdan binemeyecek duruma geldiğinde devreye orta ve arka kapılar girer. Duraklarda ön kapı yerine orta ve arka kapılar açılır önce binecekler biner sonra inecekler iner. Bu devir teslimden sonra kapılar kapanıp, kapı arasında bir iki kişinin sıkıştığını görmeniz doğaldır. Yolculuklarına öyle devam edenler bile var. Sonrasında içeride elden ele dolaşan akbil curcunası olur.

500T'ler İstanbul'un en uçarı kaçarı arabalarıdır. Trafik ne kadar sıkışık olursa olsun yolunu bulur. Bi'nevi su gibidir. Eminim başbakanın arabası o trafikte olsa yol vermezler. 500T'lere itibar ve bol bol tırsma olduğu için herkes yol verir, sol şeritten kaptırıp gidebilir, bmw, mercedeslere kafa tutarlar, yer yer emniyet şeridinden sizi ulaşmak istediğiniz yere ulaştırmak için son noktadaki hızlara kadar çıkarlar.

500t
Yağmurlu havalarda dışarıda ne olduğunu merak edip göremezsin, dışarıdan otobüse bakınca da içeride var merak edersin. Camlar o kadar buğuludur ki "seks otobüsü" sanırsın. Eğer yağmurlu günlerde 500t otobüsüne binilecekse hiçbir zaman boştur diye düşünülmemelidir. Bazen buğudan dolayı boş zannedip sevinç yaşansa da kapılar açıldığında üzerine düşen konserve insanları görünce "kaderde varda düzülmek neye yarar üzülmek" tadında otobüse adım adım yaklaşırsın. Eğer içeride halen ayakta gidebileceğin yer varsa o otobüs "boş"tur. Kimi zaman sağlam bir şekilde binip, indiğinde nezle, grip kapıldığı da görülmüştür.

Sıcak havalar çok daha janjanlı seferler sizi beklemektedir. Her tür ter ve parfümle harmanlanmış koku genizlerinizden içeri işleyince insana narkoz etkisi yaratıyor. Hayatla bağınızı 15 cmlik açık camlardan sağlıyorsunuz. Eğer cam kenarında oturuyorsanız biraz daha şanslısınız, fakat güneşin konumu sizin taraftaki cama geliyorsa... Eridiniz.. Yapış yapışsınız... Tek tarafınız bronzlaşmaya başladı bile... Birde omzuna yıkılan adamın teri...

500t
Yolcularının %70i erkektir. Geri kalanı çocuk ve yaşlı teyzelerdir. Genç güzel hatun görme olasılığı dört yapraklı yoncaya rastlamak kadar azdır. Güzel hatun hiç yok değildir. Elbette vardır ama kalabalıkta kaybolurlar. Oturuyorsan ve uyuyor numarası yapıyorsan yaşlı teyzeler bu numarayı yemezler. Zaten 500T'ye bindiğine göre profesyoneldir. İngiltere Premier Ligi misali... Direk başına dikilir, sadece bakışlarıyla psikolojik baskıyı kurmayı başarırlar. Maksimum 10 dakika dayanabilirsin. Gerçekten uyuyorsan ilk fren yada virajda gelen sert bir dirsek darbesiyle uyanırsın. Sıkışıklıktan dolayı herkes istese de istemese de fordçudur. 

Yolculuk sırasında şehrin bütün zümrelerindeki insanların bulunduğu yerden geçersiniz. Her telden insanın o otobüse binme ihtimali vardır ve 500T yeri gelir askerlik gibi bir duruma dönüşür. Her telden insan görür ve tanışırsınız. Çuvallar, yatak, yorgan, tavuk, kurbanlık koyun arasında gitmişliğim de vardır. Cevizlibağ'dan binip son durağa kadar gidecekseniz,
Topkapı'da, herhangi bir işportacı,
Edirnekapı'da, muhtemelen Eyüp'ten yukarı yardırmış bir teyze,
Levent'te, geldiğinizde plazada çalışan iyi giyinimli köle,
Kavacık'ta, memleketin uç noktasından gelmiş şehirler arası otobüsten henüz inmiş elinde valizleriyle birisi,
Bostancı'da, bahtına ne çıkarsa,
İçmeler'den, tersanede çalışan birisinin... değişimli olarak yanınıza oturduğunu görebilirsiniz. 

500 t
Bindiğiniz anda yolculuk boyunca sabrınız sınanacaktır. Özellikle Avrupa-Anadolu arasında geçiş yapacaksanız o zaman işiniz çok daha zor.  Hele birde ayaktaysanız artık kaçarınız yoktur. 30 dakika sonra gözünüz döner. Yer kapmaya çalışırsınız. Yere oturmak en mantıklısıdır. Merak etmeyin kimse size yukarıdan bakmaz bu otobüste bu tür davranışlar olağandır. Yanık lastik kokusuyla biraz olsun rahat bir yolculuk sizi bekler...

240 dakika total süre yani gidiş geliştir. Fakat büyük bir yalandır. Ölçümlerime göre vardığım en kısa süre 2 saat 26 dakikadır. Zaman zaman 3 saat 20 dakikadan fazla süren yolculukların içinde bulunursunuz. Otobüsten inince oturup 10 dakika dinlenerek tramvayı atlatmaya çalışırsınız o sırada dünyanın varlığını sorgulayıp uhrevi duygular içine bile girebilirsiniz. 

Olur da bir gün bir çılgınlık edip 500T'ye binerseniz diye
Şimdi tüyo zamanı;

  1. Öncelikle Topkapı'dan binenler istikamet değiştirip Cevizlibağ'dan binmelerini şiddetle tavsiye ederim. Eğer Avrupa'dan Asya yakasına gidiyorsan, en boş olduğu ve oturma garantili olan tek yer Cevizlibağ. Tabi bu kış aylarında akşam iş çıkışı saatine göre değişebilir.
  2. Açılır gibi gözüken yada "şu camı açayım da hava alayım biraz" diye gözünüze kestirdiğiniz camları hiç ellemeyin. Açılmaz. Cam aralık ise en fazla o kadar açılıyordur. 15 cm aralıktan içeri giren havayı idareli kullanın.
  3. Şifa mahallesine girişteki rampada ardarda gelmiş en az iki adet 500t otobüsü mevcut ise sizi bir yarış beklemektedir. Yaklaşık 1-1.5 km'lik rampada formula 1 heyecanını ayağınıza getirir. Gidiş-geliş olan ve en fazla Monaco Grand Prix'si genişliği bulunan o rampada iki otobüsün yan yana geldiği an gençken yaşanması gereken 100 haz'dan birisidir.
  4. Sakın ama sakın dalgınlıkla 2-3 durak önce ineyim demeyin. İndikten sonraki o kurtulma hissi kursağınızda kalır ve tekrardan ölüm grubuna gireceğinizi bilmek hayattan kopmanıza yol açabilir.
  5. Gençler uyku numarası bu otobüste işlemez. Çünkü bunu kullanan genel kesimlerden biriside şuursuzca kalk teyzeye yer ver diyen insanlardır. Yemezler. Uğraşmayın. Kavga etmeyin.
  6. Şoförlerle dalaşmayın! SAKIN!
  7. Alternatif yolunuz yoksa uzak durun.
  8. Allah hepimizin yardımcısı olsun.
Not: Sevgilinizden ayrılmak istiyorsunuz ama bir türlü yolunu bulamıyorsanız 500T ile Cevizlibağ-Tuzla arasında gidip geri gelin yeter.

- unutmadan -



24 Mayıs 2012 Perşembe

Uzun Evliliklerin Sırrı

Burada evlilikle ilgili ahkam kesmeyecem elbette ama "bence" bir kaç tespit, belkide görüşümü bildirecem. Zaten her sitede "uzun evliliklerin sırrı" ile alakalı olarak bolca yazılar var. Hatta aylık çıkan her derginin içinde bile iki ayda bir tekrarlanan uzun evlilik anketleri, kelamları vs. vs...

Ben henüz evlenmedim, ucuna bile gelemedim, hatta etrafımdaki çoğu çift boşanmış durumda. Ama tespit yapmayacağım anlamına gelmiyor tabiki. Çünkü şöyle düşünün, belkide dediklerimi onlarda görmediğim için hepsi boşanmıştır? Neyse çok uzatmayacam belkide bu dediklerimi sevgilinizle uygulayabilirsiniz. Hem bir değişiklik olur. Zaten o sürekli başınızı koyduğunuz tek kişilik, ince yastığı bel altına alarak seviş seviş nereye kadar? Farklı şeyler de deneyin.

Kural 1: Yatağa Küs Girmemek
Tamam zaten bunu hepimiz biliyoruz ama uygulamıyoruz. Bunun üstüne pek bişey demeyecem, zaten kural ikinin yolunu yapmak adına mecburen yazdım. Ama ister istemez insan en çok sevdiğini öldürdüğü için gün olur seyran olur baya bi zaman gelir büyük bir kavga, trip vari şeyler olmaya başlaması doğaldır. Haliyle ardı ardına derken artık yatakta bile olmaması gereken küslükler başlar ki iş buraya geldiyse mutlaka ilişkiyi bir check-up'a sokmanın zamanı gelmiştir demektir.

En Önemli Kural 2: Tek Yastık.
Genelde hepimiz anneanne yada babaanne yastığı olarak biliriz. Böyle kolon gibi uzuncana ve bütün yatağı kaplayan kütük gibi yastık. Evliliğin anahtarı bu yastıkta yatıyor bence. Çünkü seviştikten sonra olsun, kavgadan sonra olsun kıçını dönüp yatma yastığa sarılarak uyuma olayını ortadan kaldırıyor. Mesela çatır çatır seviştiniz ve sonunda bitkin düşen vücudun isteği 3-5 dakika olsun dinlenmektir. Bu sırada biz erkekler, genelde yaptığımız hareket o şaşkoloz zaman diye tabir ettiğim zaman aralığında bilinç yerinde olmadığı için çoğu zaman yastığa sarılıp uyuruz. İşte anane yastığı bu salakça durumu ortadan kaldırıyor. O yastık aranızı birleştirir. Yeri gelir çiftlerin ikisi birden yastığı ortalarına alarak uyurlar (deneyin) Bence büyük büyük büyüklerimiz yastığa sarılıp yatmak yerine birbirlerine sarılıyorlardı. Öyle kocaman yastığın altına başlarını gömüp trip attıklarını da sanmıyorum! Yanındakinin canını sıktıklarını! Düşünün bir bakalım anane yada babaannelerimiz zamanında hayat bugünkünden daha rahat mıydı? Bir şeylere ulaşmak daha mı kolaydı? Tam aksine adamlar karne ile ekmek alıyorlardı! Bu kadar rahata varıp "Amaaaaan koy götüne" cümlesini kurmak yerine direniyorlardı sonuna kadar. Rahat bulup kıçlarını yaymıyorlardı... Bana anlatılıp benim duyduklarım yada eski filmlerden, fotoğraflardan gördüklerim kadarıyla baya bir zordu. Biz şimdi nostaljik diye farklı bi hava katıyoruz ama o zamanlara gitsek hemen kaçarız! 

Onlarda yer yer isyan edip belki birbirlerine bağırıyorlardı ama "Tek yastıkta kocuyorlar"dı... Kokuları ise ayrı ayrı yastıklar yerine tek yastığa siniyordu. Uyku sırasında soludukları kokular kendi kokuları yerine birbirlerinin kokularıydı. Bu yüzden birbirlerini benimseyip, bencil olmuyorlardı...

Bence evinizde tek yastık bulundurun. Bir farklılık olsun deneyin. Kaybedecek neyiniz var? Hiç yoktan fantezilerinizde çok yardımcı olur.

22 Mayıs 2012 Salı

Yılın 20. Haftası Salı-Çarşamba

Bebek parkı
Nasıl bir haftaydı hatta iki haftaydı hiç anlamadım. Ne sıra geldi geçti... Nasıl oldu? Ne yaptık? Bu nasıl hızdı düşünüyorum da hiçbir şey hatırlamıyorum desem yeridir. Hatırlayabildiğim, haliyle anlatabileceğim tek kısım geçen hafta.
Pazartesi akşamı adaşım geleceğini haber verdi. Tee Kuşadası'ndan. Aceleye geldiği için biraz ayaküstü oldu ama sıkışık dönemde halledebildik ve sorunsuz da atlattık. Ama söz konusu adaşım olunca işler değişiyor. Herif tam kafa dengim. Nasıl anlaştığımız kimse anlam veremiyor. Daha doğrusu ikimiz arasındaki muhabbete birisi şahitlik ettiğinde sıkıntıdan patlayanlar olduğunu gördük. Hatta yer yer masadan kalkıp gidenleri hiç saymıyorum bile... Kısacası adı saçmalamak oluyor ama biz fazlasıyla keyif alıyoruz. Ne olursa olsun daha önce bahsettiğim gibi etrafımdaki arkadaşlarımın bir kısmı evlilik arefelerinde olduğundan dolayı pek bişey yapamaz olduğum şu dönemde ilaç gibi geldi. Zaten ikimiz yan-yanayken yaptığım tek şey bol bol içip, stokları tazelemek oluyor. He adaşı anlatacak olursam, bana 10-13 kilo kadar ekle al sana adaş.

Salı 14:00 Civarı...
Adaş gelir ve olaylar gelişir. Selamlaşmadan sonra eve doğru yola düştük ki tramvayda ilk atılımlarımızı konuşmaya başladık. Evde biraz sohbet yemek hazırlığı derken klasik "nasıl gidiyor orada havalar nasıl" kısımlarını atlattıktan sonra gene ortak paydamıza ulaştık.
Adaş: Durumlar nasıl?
Ben: Boktan!
A: Niye lan?
B: Aylık olarak hayatıma giren ortalama kadın sayısı, hayatımdan çıkan kadın sayısından daha az. Dolayısıyla bir tür cari açık veriyorum şuanda...
A: Stoklarda sıkıntı var yani.
B: Bahardan sanırım.
A: Yapar. Bahar yapar adaş...
B: Bahar vardı senin noldu?
A: Bilmiyorum. Noldu?
B: Bilmiyorum.
Derken akşam olur, uğrayacağı birkaç yere uğrar işlerini görür gelir. Yarının planı çoktan yapılmıştır. Birkaç bira içilir havadan kara konuşulur... Adaş yokken benim içim geçip 2-3 saat kadar uzandığım yerde uyuyakaldığım için sabah 7'de anca uyuyabildim.


sokak fotoğrafları
Çarşamba 15:30 Civarı

A: İstersen bekleme adaş sen dön ben yolu öğrendim nasıl olsa.
B: Yok adaş ben fotoğraf çekerim zaten.
A: Yağmur var.
B: Berekettir.
A: Bereketini gör o halde. Ben herhalde 1 saate işi hallederim.
B: Parktayım. Güneş açarsa işler yoluna girer merak etme.
A: Güzellikler senin olsun.
B: Güneş, güneş... Buralar güneşle çalışıyor..
A: Kaçtım ben.
Artık an itibariyle Bebek parkında gene yalnızım. Havada çiseliyen yağmur parkta dolanıyorum. Elimde fotoğraf makinem bakınıyorum etrafa ne var ne yok diye. Pek bişey yok. Parkta yalnız kovboy edalarında dolanıyorum mal mal... Bir taraftan da oturacak kuru bir yer arıyorum. Her köşeye bakındıktan sonra kuru bir yer olmadığını anlayınca sahil kısmında bulunan banklara "ıslak bankta oturma pozisyonu" halinde kuruldum. Yani sırtımızı dayadığımız yere oturup ayaklarımı normalde kıçımızı koyduğumuz yere koydum. 20 dakika hafif yağan yağmur keyfinden sonra çıkan güneş...Offf.. Sen nelere kadirsin güneş. Tatlı tatlı ne güzel okşayıp ısıttım sırtımı...
Yağmur duralı daha 10 dakika olmadan köpeğini alan parka koşmuş gibi birden ortalık köpeğini gezdirenlerle doldu. Güneşte gittikçe artıyor, saha şartları fotoğraf çekmeye müsait hale geldi, sadece kadraja girecek güzel bir bişeyler bulmam gerekli... İskeleye yanaşıp birkaç foto oradan çekerken birilerinin kadraja girmemek için duraksadığının farkında vardığım anda aradığım güzellikleri bulduğumu farkettim. Birisinin boyu maksimum 1.70 civarında 45-49 kilo, diğerinin boyunun maşallahı var 175'den biraz uzun ve 55, 5de benden olsun 60 kilo gibi. Ufak bir gülümsemeyle "buyrun geçin" dedikten sonrada haliyle doğru anı kollamak için beklemeye başladım.  

Sürekli fotoğraf çekiyorlar, sürekli arkalarına boğazı alıyorlar, olmuyor tekrar deniyorlar, bankta, iskelede, iskelenin kenarında bulunan merdivenlerde fotoğraflar... Muhtemelen de kısıtlı zamanları var. Ki bu havada düzgüncene giyinip çıkmışlar. Ayakkabılara baktığımda temiz belkide buralarda oturuyorlar ama yağmurdan dolayı yanlarında şemsiye var belli ki sabahtan çıkmışlar ve demek ki gezmek için burada oldukları belli... Anladım bunlar buralı değil hiç sarmaya gerek yok. Neyse oturdum biraz daha bankta bakınırken karşımda yağmur yağarken yağmura aldırış etmenden uyuyup ıslanan ve bana eşlik eden köpeğin kaşlarının hareketlerine dalmışım. Dalmışım ama aklım nerede hiç bilmiyorum. Soluma döndüğümde kızların biraz daha yaklaştığını gördüm ama bir şey için cebelleşiyorlar belli. Bir hırıltı var. Bu sefer onları izlemeye başladım ne yapıyorlar diye. Çok geçmeden kendilerini çekmeye çalıştıklarını farkettiğimde göz göze geldik. Baya baya baktılar yani. Bende zaten mal mal bakıyorum öküz gibi. Bu kadar baktım bari yardım edeyim diye kalktım gittim yanlarına;
B: Merhaba iyi günler.
K: Merhaba.
B: İsterseniz yardımcı olayım. Verin şunu ben çekeyim de cebelleşmeyin.
K: Çok teşekkür ederiz.
B: Hoş bu fotoya baktığınızda aklınıza bile gelmeyecem biliyorsunuz değil mi?
K: Nasıl yani?
B: Yok bişey. Yanaşın biraz.
B: Buyrun, İstanbul hatıranız.
K: Teşekkür ederiz, sağol.
B: İyi gezmeler.
sokak fotoğrafları
İyice anladım ki turlamaya çıkmışlar. Belli ki buralı değiller ve bu yüzden burnundan getirip sıkmamak adına pekte ilerletmedim muhabbeti. Başka hedeflere yöneleyim derken sıkıldım zaten birde hevesim kaçtı. Ardından parkın oradaki büfeye attım kendimi. (ilk fotoğrafda uzanan yolun sonundaki) Çok geçmeden adaş aradı işini halletmiş "nerdesin?" Büfeye gelip sonra bişeyler atıştırdıktan sonra turlamaya başladık. 
A: Naptın?
B: Bakındım.
A: Var mı doyurucu bişeyler.
B: Kemik sıyırmak istersen var.
A: O derece zayıflar... Nerdeler?
B: Bilmem. Gitmişlerdir çoktan.
A: Eee?
B: Buralı değiller adaş. Napayım? Fotoğraflarını çektim diretmedim...
A: O halde sıra bende...
B: Gel, şurada güzel birkaç yer buldum
.
Bebek parkında şu kilo verme aletlerinin yanında kesilmiş ama kaldırılmamış büyük kütüğü hemen herkes bilir. Orada birkaç kare fotoğraftan sonra sahil kısmında pan tekniğini uygulanmış foto yakalamak için takılırken
A: Kemik sıyırmak istiyorum!
B: (kafamı baktığı yöne çevirdim) Buralı değiller adaş.
A: Olsun bende buralı değilim?
B: Sende insansın be adaş.
A: Gidelim o halde?
B: Bekle şu fotoyu yakalamam lazım. İnat yaptım. Tekrar yürü...
A: Adaş zaman geçiyor.
B: Yürü.
A: Adaaaaaşşş!
B: Tekrar Yürüüüüü
5-6 deneme sonunda doğru enstantane ve ona uygun yürüyüş hızını tutturduk ki birkaç net foto yakalayabildim. (Lensin IS özelliğinin olmaması!!!) Baktım ki oturuyorlar aceleleri yok. Takılıyorlar konuşuyorlar bizde oturduk diğer uçtaki banklara. Adaşa durumu anlatıyorum. "Buralı değiller, bak çünkü böyle böyle... adaş" diye. İkna ettim bizim hayvanı zapedettim konuyu "nasıl geçti sen naptın gittin işini hallettin mi?" lafına bağladım ki kızlar önümüzden geçinde bi dikkatimiz dağılıp uzun uzun göz göze gelsekte konudan sapmamayı başardık. Adaş kendi olayını 10-15 dakika boyunca anlatınca, saatin artık gitme vakti geldiğinin farkında varınca olayın devamını yolda anlatır diye kalktık. 10 adım attık atmadık kızların yanında geçerken zaten 1 saatten fazladır parktayız hepimiz, ya göz göze geliyoruz ya denk geliyoruz diye Sadece ama sadece laf olsun nasıl olsa "yok sağolun" diyeceklerini bildiğim için "iyi günler varsa başka çekilecek foto yardımcı olalım" dedim. 
KısaHatun: Var esasında.
UzunHatun: Bir türlü yakalayamadık.
A: Peki o halde yardımcı olalım adaş.
B: Olalım hadi.
KH: Havada yakalamaya çalışıyoruz ama olmuyor.
UH: Evet flu çıkıyor.
B: Bununla zor tabi. Erken basarsanız deklanşöre gecikmeyi alırsınız.
A: Evet öyle anlamasamda...
UH: Nasıl yapacak peki?
A: Birde ben deneyeyim.
KH: Elindekiyle olur herhalde.
B: Şöyle yapalım o halde ben benim makineyle çekeyim isterseniz sonra maile atarım.
UzunHatun: Olur tamam.
A: Ben de ufakla deneyeyim o halde. Adaş uçur şunları bakalım.
B: İlk önce kim zıplıyor.
UH: Ben.
B: Tamam.... Olmadı tekrar zıpla... Olmadı tekrar... Tamam. Bak bakalım nasıl olmuş?
UH: Göbeğim açılmış....
5 dakika sonra...
KH: Bu arada adınız?
B: Lokes
UH: Sizin?
A: Şaşırmayın benimde Lokes.
15 dakika sonra...
UH: Siz nerelisiniz?
B: Ben İstanbul'luyum.
A: Ben de Kuşadası.
KH: Manisalıyım...
30 dakika sonra...
A: Hadi ya... Halbuki ben hep oradayım. Bir daha gelince mutlaka haber verin.
UH: 3 hafta sonra gelecem zaten tekrardan, sen ne zaman dönüyorsun?
A: Cuma günü.
KH: Sende gidiyor musun?
B: Tabiki de. Sen gitmeyecen mi?
KH: Ben de gidecem sanırım.
B: 3 Hafta sonra Kuşadasındayız... iyimiş.
taksim nevizade
50 dakika sonra...
B: Bira 50lik? 70lik?
KH: 35lik olsun.
A: Her zamankinden adaş.
UH: yok içmeyecem.
B: 4 tane 70lik.
KH: 35lik demiştim.
B: Biliyorum.
1.30 dakika sonra...
A: Akşama taksimdeyiz o halde?
B: Kesinlikle.
UH: Önceden planımız vardı değiştiremeyiz.
KH: Akşama plan olmasaydı olurdu da...
B: Biz oradayız sizde orada olacaksınız. Lütfen.
A: Bu sefer bize kalksın. Şerefe.
2.10 dakika sonra...
KH: Telefonları verdik zaten akşama görüşürüz o halde.
B: Tamam. Eve gidecektik ama artık direk taksime gideriz.
UH: Biz gelemeyiz önce eve gitmemiz gerekli.
A: Tamam. Saat 9da görüşürüz o halde.
UH: Kesinlikle.
B: Bişey olursa cepten ulaş mutlaka.
KH: Tamam.
Velhasılkelam bundan 3 saat kadar önce eve dönmemiz gerekirken bütün planlar değişti. Kısa olanının civarda bir yerde kaldıkları arkadaşlarının evi varmış, onları yolladıktan sonra bizde taksime gittik. Zaten akşam kalabalığına yakalanınca hatunlarla buluşmamıza 1 saat kala anca vardık. Bi'şeyler atıştırırken telefon çaldı. Arayan Kısa boylu. "Nerdesiniz? Biz yarım saate kadar taksimdeyiz" haberini aldıktan sonra
B: Geliyorlarmış.
A: İyi.
B: Nasıl yapalım?
A: Farketmez, akışına bırakacaz.
B: Nasıl farketmez lan! Nerden nereye geldi olay. Ne bileyim giderayak selam veripte işin buraya kadar uzayacağını...
A: Eeee? Vermeseydin selam!
B: Ben miyim suçlu?
A: Şimdi bu zamanın o anının suçu mu? Zamanın o anında orada olmanın suçu mu? Yoksa zamanın o anında o kadının orada olmasının suçumu?
B: 70liklerin.
A: Muhtemelen öyle... Saat kaç?
B: Şimdi.
A: Kalkalım o halde.
taksim nevizadeSaat 12:30...
Ben 3. tek buzlu vodka siparişimi verdim. Hatunlar gitarcının gitarından çıkan Romen havasında kıvırtıyorlar adaşta onlara eşlik ediyor. Ben de bilmediğim için romen havası hatunları hayran hayran izliyorum. En uç noktamdan vurdular resmen. Romen havası oynayan hatunu izlemek oldum olası hoşuma gitmiştir. Ama hepsi güzel oynamadığı için bu konuda seçiciyimdir. Fakat karşımdakiler sınıfı rahatlıkla geçtiler...

Saat 02:30 Civarı sanırım.
Kafam ses ve alkolden göt olmuş durumda, gömleğimin bir tarafına devrilen 1 shot tekila, kokusu ve ıslaklığı sarmış. Her zaman olduğu gibi bizim elemanlardan birisini arayıp konaklayacak yer ayarlandıktan sonra kahve içmek için eve geldik. Sonrasını hayal meyal hatırlıyorum. Kahveyi içtim mi bilmiyorum. Üzerimde yorgunluk ve gece uyumayıp sabah 7'de yatıp 11'de kalkmanın uykusuzluğu. Hatırladığım birkaç şeyden birisi bir boyun, sırtıma çullanan birisi, enteresan ve ne olduğunu çözemeyip 10 dakikadan fazla baktığım biblo, ince bir bacak, birde şu bel kısmında hafiften belirgin kalça kemikleri... Sonrası hafızada yok...
Not: Devamı olan Perşembe-Cuma kısmı taslak halinde bitirilmeyi bekliyor...