30 Mart 2012 Cuma

Bi Çayın varsa? Sana zahmet...

çay yaprağı
Muhabbet Kral'ının dün geceki konusu "Çay"dı. Program profesör hocamınız sayesinde bir ara kontrolden çıktı gibi oldu hatta  lipton ablada programın ilk kısmında pek bi zorlandı. Ama gene de eğlenceli ve öğretici bir programdı. Programda daha çok; Çayın içinde ne var? çay çeşitleri, demlenişi, çayın faydaları, çayın doğudan batıya gelişi, genel olarak çayın dünyadaki kültürü olarak kaldı. Programın son demlerinde artık bizim kültürümüzde çayın önemi kısmına geçildi ama bence yetersiz kaldı.

Dünyada üretilen çay miktarının 20i'de 1ini bizim oluşturduğumuzdan bahsedildi. Dünya pazarında 5. en büyük üreticisi olduğumuz halde festival vb. gibi organizasyonla tanıtımı yapılmaması pazarlamada ne kadar kötü olduğumu hatırlattı. Festivalimiz yok mu? Esasında var festivalimiz. Ama kısıtlı alana hitap ediyor. Rize Çayeli'nde yapılan Çay festivali var mesela. Belkide o festival yayla şenliği olarak adlandırılan Karadenizlilerin yaptığı eğlenceler gibi algılandığından bilinmiyordur. Bunun dile getirilmemesinden şikayetçi değilim; benim şikayet ettiğim konu, madem dünyada 5'inci sıradayız çay üretiminde neden bunun büyük bir festivallerle vb. şeylerle Dünya pazarına daha çok sunmak için çabalamıyoruz? Belkide elimizde ki fırsatı kullanmıyoruz. Çay tüketiminde Dünyada 1. sırada olduğumuz için bize her gün festivaldir.

29 Mart 2012 Perşembe

Suç ve Türk

Birkaç arkadaşımın "abi acayip hikayeler var kitapta aklın durur" tarzı övgüsüyle geçenlerde Ntv yayınlarının "SUÇ" kitabına başladım. Gerçektende kitapta enteresan, aklımın durduğu hikayeler var. Çoktandır böylesine keyifle okuduğum bir kitap elime geçmemişti. Çok sevdiği için kardeşini öldüren bir kardeş, üç kafadarın soygun girişimi ve başına gelenler, çin işkencesi... Neler neler.  Neyse alır okursunuz. Benim bahsedeceğim kısım kitapta geçen bir Türkün muhabbeti. Dünyanın neresinde olursa olsun, hangi işi yapacak olursa olsun genetiğimizde var sanırım. Olaylara bakış açımız hep aynı. Türk her yerde türk. Sebepsiz gülmeme neden oldu desem yeridir.

Sf. 30 - Ek
Manolis, Samir ve Özcan'la tanıştığında uyuşturucu ticareti yaptığından süpheleniliyordu. Bu şüphe yersizdi ve yargıç kararıyla gerçekleştirilen telefon dinlemeleri kısa süre sonra durduruldu. Ama Manolis ile Samir arasındaki ilk görüşme kayıtlara geçmişti. Cep telefonunun hoparlörü üzerinden Özcan da dinliyor ve konuşmaya katılıyordu.

23 Mart 2012 Cuma

Umutsuz Mahalle Teyzesi Melek Abla...

Balat '11
Geçen pazarlardan biriydi. Şu havaların buz gibi olup Allah'ını seven üstüme cemre atsın diye dua ettiğim günlerin hemen sonrası. Freud karakterindeki arkadaşım "gel lan gel dışarısı akıyor" demesinin üzerine attım kendimi dışarı. Sokağa çıkar çıkmaz cemreyi hissettim. Ne güzeldi hava öyle. Freud'la hoşbeş naber nasılsının ardından ayakları otomatik olarak her zaman yürüdüğümüz yöne doğru aktı. İlk sokağı geçtikten sonra aklım başıma geldi de dedim 
L - Noluyor? nereye gidiyoruz?
F - Turlayalım işte aşağı doğru...
Turlayalım dediğimizde hafta içi akşam yemeklerini fazla kaçırdığımızda çıkıp yürüdüğümüz tramvay yoluna takiben gittiğimiz avm önü. Avmlere girmek, hele ki pazar günlerini avmde geçirmek en hazetmediğim hatta kaçarcasına uzak durduğum şey. Işıklar, kuru kalabalık, amaçsızca avm içinde turlamak... bir türlü anlam veremedim nedense. Neyse
L- Gene gidecez oraya. Yok dön geri sokakta dururum daha iyi.
Sonrasında da öyle oldu. Döndük doğup büyüğümüz sokağa. Oturduk kaldırım taşına başladık laflamaya. Her zamanki gibi yoldan gelip geçenleri gözlerimizle takip edip laf lafı açtı. Derken bizim sarı birader belirdi arkamızda. Klasik hoşgeldin beş gittinden sonra yanımıza yanaştı. 3-5 dakika geçmeden bunlar kendi aralarında son 6 aydır yaptıkları muhabbetin gene içine girdiler.
S - Sen nerden aldın eşyaları bizde alacaz.
F - Tanıdık var. İstediğin gibi üretiyorlar mobilyaları gelip bakıyorlar odaya istersen
S - Nerde?
F - Masko'da ya gideriz beraber.
S - Beyaz eşyayı n'aptın?
F - Yarısı tamam çamaşır makinasını aldık işte birde buzd.....

21 Mart 2012 Çarşamba

Bi Kadın Var #3

Ansızın bir kadın gelir. 
Senin somurtan suratına ifade katmaya çalışır. 
Yılların korkusundan belki ilkinde oralı olmasan da muhabbet etmek istersin. 
Her cümlende yalnızlığından sıyrıldığını hissedersin. 
Bir iki gülümseme derken birden yalnızlığından kaçarsın. 
Halbuki uzun zamandır alışmışındır. 
Belki de o kadının gülüşü seni söküp almıştır. 
O an farkında olmazsın belki ama sönüp giden heyecanı körüklemiştir gülüşü. 
Sen o gülüşün peşine takılır ve ilerlersin. 
Zaten kaybedecek neyin vardır ki artık? 
Elinde ne var da üzülebilirsin? 
Damağındaki tada mutluluk adını takarsın. 
bi kadın var
Hiç yoktan yalnızlık grisinden biraz olsun sıyrılmışsındır.
Ee sonra? 
Sonra giderken gülüşünü yanında götürür o kadın. 
Masadan kalkar ve uzaklaşır. 
Arkasından bakarsın taa ki merdivenlerden inip kaybolana kadar. 
Gözün orada kalmıştır içindeki dönüp gülümser umuduyla beraber.
Kafanı çevirirsin.
Tekrardan hoş geldin yalnızlık. 

20 Mart 2012 Salı

BNRP Kayıtları

Kaan Çaydamlı ve Mete Avunduk
"Korumasız toprakları koru, kadınların ve çocukların önünde asla tükürme!"


der ve başlar. Kaan Çaydamlı, Mete Avunduk. Gençliğini 90'larda yaşamış Kadıköy semalarında dolananların daha çok aşina olduğu iki isim. 

Bir radyo programı düşün ki zamanının en agresifi en farklısı. Yayında dakikalarca suskunluk ya da dünya dışı varlıkların bağlandığı bir radyo programı? Yeri geliyor en derin felsefenin taşını oyuyor, yeri geliyor sıradan rutin cümleler. Sayın dinleyenle beraber ağlıyor, isyan ediyor yayından sonra birlikte yatıyor. Bazen "dünyanın en büyük kiremitte balık maketinin" içinde bulunduğu bir hikayenin içinde buluyorsun kendini bazen de yayına bağlanan kadının göğüs ölçülerinin kaç olduğuna denk geliyorsun.
K: En son ne zaman aldatıldın?
M: Pazartesi.
K: Çarşamba benimleydi çünkü ondan sordum.
M: O halde perşembe günü.
K: Ben salı gününden beri düzenli olarak aldatılıyorum.

16 Mart 2012 Cuma

Che'mim

Gülhane '11
" Hani küçükken sokakta top oynardıkta bazı teyzeler kapısının önünde örgü örerdi ya heh işte o " dedim ve bir bakmışım mimlendim. Tam olarak çözemesemde bu mim dalgasının nasıl devam ettiğini elimden geldiğince yapmaya çalışacam işte Cherry. Hadi bakalım;

1 - Kendini seviyor musun?

Nasıl sevmem ya, o kadar çok seviyorum ki gece uyurken kendime sarılarak uyuyorum. Bana sarılıp uyuyan olduğunda onu daha çok seviyorum o ayrı. Gözünden bir canlandır bakalım kendisine sarılıp uyuyan birisini :) yok yok tamam sevmem ama bol bol dalga geçerim kendimle.

2 - Yapmaktan hoşlandığın şeyler nelerdir?

Fotoğraf çekmek. Ama öyle stüdyo ortamında değilde daha çok dağ bayır gezerken deklanşöre basmak. Amatör fotoğrafçı diye algılama hemen sadece deklanşöre basınca çıkan o shutterın sesini seviyorum. Hobi heh hobi. Aylardır yapmadığım halı saha maçları da var. Kar yağmur demeden oynardık ama mazide tatlı bir gülümseme olarak kaldı. Hee birde olmazsa olmazlarımdan An-ı birlik karar alıp;
+Hadi Ankara'ya gidelim. -Olur
+Hadi İzmir'e gidelim. -Olur
+Mardin'e uçak biletleri ucuzlamış gitsek ya? -Olur.
+Aloo hadi in aşa Ankara'ya gidiyoruz sabah geri dönecez. -Tamam bekleyin.
seferlerim. Şaka gibi gelir belki ama "nargile içelim hadi" diye evden çıkıp Ankara'da Anıtkabiri ziyaret ettiğimizi hatırlıyorum. :)
Birde film arşivi. Arşivlemek yani.


13 Mart 2012 Salı

Sosyal Medyada DüşünME Özgürlüğü

Sosyal Medyada DüşünME Özgürlüğü
Dün gece "yüksek zümreden" birisinin tweetlerini okurken tekrardan anladım eleştiri değil pohpohlamak önemli. Birisi demiş ki; "Senin yaptığın yanlış" sonrasında da olayla ilgili destansı tweetler atmış. Üşenmedim en az elli tane tweetini okudum. Düşüncelerini uygun ve açık bir şekilde dile getirmiş. Hatta kendisine göre yer yer yapıcı bile olabilir. Tamam buraya kadar her şey normal. Ama sorun burada başlıyor işte. Bu "Yüksek zümreden" diye tabir ettiğim kişi bilindik klasik sonla olayı noktalamış.
"Adını ver. Şu üniversitede okuduğunu biliyorum. Bostancı'da oturduğunu öğrendim. Adresini ver uğraştırma Mahkemede görüşecez seninle! Bulacam seni ibret olsun diye mahkemeye verecem" diye iki üç tweetle cevap vermiş olaya.
Ardından da;
"Yada Özür dile AFFEDEYİM. Sende özür dile affedeyim. Bak arkadaşın özür diledi AFFETTİM"

9 Mart 2012 Cuma

Otur Bayülgen SIFIR(!)

Selam, ben Rtük!! Çözdük ingilizceyi indirdik seni 2 haftalığına da olsa. Yok öyle GO AND FUCK demek falan! Elimizden gelse komple yasaklayacaz ama olmuyor işte. Billuru fazla bir insansın! Gençlere de kötü örnek oluyorsun. Kafalarını karıştırıyorsun koyunların Sayın Bayülgen. Durduk yere işimize alttan alttan çomak sokuyorsun. Bırak yönlendirme burası demokratik bir millet be adam! Doğru yolu gösterme elaleme elbet su akar biz yolunu yaparsız  onun. Rtük olarak bizi de her seferinde ters köşeye yatırıyorsun! Birde kendince önerilerde bulunuyorsun gençlere. Yok efendim neymiş;

"Blog açın düşüncelerini yazın paylaşın." Be adam sen kim oluyorsun da gençlere düşüncelerinizi dile getir diye yönlendirmede bulunuyorsun ha?

Neyin kafasını yaşıyorsun? Bırak gençler dünyadan bir haber yaşıyorlar zaten. Yumurta atan gençleri arada zapt etmek güç olsa da seslerini acılı biberle kesiyoruz. Yumurtacı, tinerci gençlerle uğraşmak zor zaten sende fiştekliyorsun, yol yordam gösteriyorsun. Sonra bunlar bizim başımıza patlıyor. Çünkü bu senin yaptıkların bize ters. Oturttuğumuz bir sistem var bulaşma. Koyunları uyandırma!

8 Mart 2012 Perşembe

Zeyna, Kadınlar Günün Kutlu Olsun.

Önsöz olarak ufak bir bilgi;
"8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can verdi..." devamını vikipedia'dan okuyun! Bunu her kadın bilmeli ki ilerde bir gün "bu gün nerden çıktı" denildiğinde şakkadanak cevaplanabilmeli. Ben yazıma geçeyim.
Bugün keşke "Yok şiddet, yok şu kadınlar günü" diye isyankar takılanacağına çıkıp sokaklara 1 hafta boyunca etkinlik yapılmasını dilerdim. Bugün birlik olunabilinseydi. Böyle kenarından köşesinden olmasaydı da "vay be" dedirtecek aktivistlikte bulunulsaydı. 

Halen tv, radyo ve sosyal medya'da emekçi, sigortalı, ezilen, barbekücü kadınlar günü diye dillere gelip ister istemez ayrımcılık yapılıyor gibi geliyor bana! 

Kadınlar Günü işte... ha emekçi kadın, ha ezilen kadın, ha sigortalı kadın...

7 Mart 2012 Çarşamba

Anam Mim'lenmişim.

Anne beni fişlemişler. Etiket olmuşum güzel bir blog yazarına. Anne tamam hemen başlama güzel dedim diye, sevgilisi var zaten.  Missbone'u yazılarıyla takip ediyorum sadece. Bonbon ne desen haklısın. Mim'in üstünden 1 hafta geçti belki ama koşuşturmaca falan derken kusura bakma. Zaten mimlenme olayını yeni çözdüm. Ne olduğunu yeni anladım ki mimlendiğimi şans eseri anladım sen düşün artık. Bizim bakkal nuri abi söyledi en sonunda "olum mim seni takip eden görüşünü almak istediği bişi neyim öyle bişey veresiyen de kabardı kapat bi ara." dediğinde jeton düştü benim. Daha çömezim buralarda. Bir önceki kapattığım blogları saymazsak. Zamanla oturacak her şey sıkıntıya gerek yok.  Missbone mim'in ardından 5-6 yazı yazdı ben halen mimlenmişim cevap verecem. Ehh bana yani neyse;

1-Hayatınız filme çekilse adı ne olurdu ve soundtrackinde hangi şarkılar yer alırdı? 
Sabit rüzgar olurdu.

5 Mart 2012 Pazartesi

Kelebek etkisi bu olsa gerek!

Çıldıracam hatta delirecem. Son iki üç haftadır muayyen kadınlar gibiyim. Bi karın ağrısı eksik! En iyisi yazayım da belki biraz olsun kurtulurum. Psikolojik "anlat yavrucum" düşünceleri işte. 

Kelebek etkisi bu olsa gerek!
Kafamın her yerindesin. Nerden saplandın da atamıyorum anlamadım. Ne güzel hatıralarımın en derinlerinde kayboluyordun kısa zaman öncesine kadar. Belki kaybolmuştun ama hortladın işte! Ne güzel sünger çekmek üzereydim. Arada sırada "Keşke... Neden..." diye sorgulasamda! Son iki üç haftadır da sürekli sorgular oldum "neden böyle olduk" diye. "Salak ben Keşke...." diye başlayan binlerce cümle. Al sana bir tane daha, keşke bu kadarla kalsa ama işin daha boktan tarafı gece yada gündüz farketmez ne zaman uyursam uyuyayım rüyamda sen ve senin O'nu görüyorum! Seni gördüğüm yetmezmiş gibi birde o'nu görmem yeterince boktan. Ama bugün en son gördüğüm rüya hepsinden boktandı. 

Mekan Kuşadası; belkide herşeyin başladığı yer! Biraz düşününce herşeyin başladığı yer diyebiliyorum ama bu sefer yanımda "babam" var. Öyle almışız elimize biraları sahile gidiyoruz. Babamın göbeği önde biz arkada en sonunda denizi uzakta bir yerde görüyoruz. neyse vardık plaja ve "biraları tazeleyelim" dedikten sonra ben yöneliyorum bar kisfesine bürünmeye çalışmış yere.