16 Nisan 2012 Pazartesi

Teknoloji Bize Zarar mı?

Teknoloji Bize Zarar mı?
Bugün her bok elimizin altında. Esnaf lokantasının duvarında 106 ekran lcd, hepimizin elinde son model cep telefonları, günlüğümüzü farkında olmadan kaydettiğimiz facebook adreslerimiz, twitter vs. vs. (ask.fm linklerini paylaşıp haydi sor sor diye yırtınanlara halen aynen anlamadım. lan zaten diğer platformlardan ulaşabiliyorum her türlü ask mask ne?) Tonlarca oldu. Artık herhangi bir tanesine üye olmazsan eksiklikmiş gibi görülüyor. Herkese ulaşmak artık çok ama çok kolay. Twitter adresi varsa yaz direk, olmadı mail at. Cep telefonunu biliyorsan hemen ara. Heh işte cep telefonu... Belkide olayın kırıldığı nokta burası. Bizim bu zımbırtıyla iletişimleşmemiz gerektiğini düşünüyorum ama çoğu zaman böyle olmuyor.

Dedem, Beyazıt'ta çalışan bir ayakkabı ustasıydı. Eşi benzeri olmayan, kaliteli ayakkabıyı el emeği göz nuru şeklinde yapıyordu vakti zamanında. Zamanında diyorum bu bahsedeceğim olay 90'ların başı diye hatırlıyorum ama henüz ortaları falan değil. Beyazıt'tan eve hava koşulları normal olduğu zamanlarda sadece 1.5-2 saat sürüyordu. Bir yaz günü akşama doğru çok fena bir yaz yağmuru başlamıştır. Bardaktan boşalırcasına derler ya hani heh işte hortumla tutuyorlarmış gibi. O zamanlar İstanbul bu kadar gelişmiş(!) değildi. Bizim bulunduğumuz sokak, diz hizasında su dolmuş evimizin önünden nehir geçiyordu sanki. Neyse dedem normalde gelmesi gereken saat 19:00 civarı olması gerekirken o gün gece 12'ye az bir zaman kala geldi. O saate kadar herkes de bi telaş, herkes de ha geldi ha gelecek tedirginliği yok denecek kadar azdı. Ama bu kadarla sınırlıydı. Normaldi o zamanlar bu tür şeyler. Tedirginlik, telaş limitimiz daha doygun seviyelerdeydi. Dikkatimi çeken şey ise, o saatte geldiğinde b.annemin daha kapıdayken dedeme sarılmasıydı. 
Nerde kaldın herif.
Ama bu yakınma olarak değildi. Sesinde biraz neşe, biraz tedirginliğin kaybolma rahatlığıydı. Arkasında halam sarıldı, sonrasından babam. Dedem bile şaşırmıştı bu duruma. Eve her gün geliyor ama hiç sarılan olmuyordu.
Bu ne böyle, bilseydim hergün geç gelirdim hanım.
Teknoloji Bize Zarar mı?
Bugün tam bir pimpirikli durumdayız sanırım. Üç defa aradığın kişiye ulaşamadığında "Lan acaba???" diye aklımızdaki soru işaretiyle işimize yada muhabbetimize devam ediyoruz. Beşinci arayışımızda eğer gene ulaşamadıysak "Garanti bişey geldi başına" diye pimpirikleniyoruz. Bir telaş bir huzursuzluk kaplıyor daha ulaşamamanın 20. dakikasında.
İşin daha ilginç boyutu da şöyle; ulaştığı halde fırça atıp yüz yüze geldiğinde kavga edenler.
x: nerde kaldın?
y: Çok fazla trafik var.
x: (20dk sonra) Nerde kaldın herif!
y: Daha kavşaktayım çıkamadım.

x: (40dk sonra) Nejat eve gelmeyi düşünüyor musun?

y: Yoldayım dedim ya Nilüfer!
x: (1 saat 15dk sonra) Nerde kaldın sen?
y: Yoldayım dedim ya çok trafik vardı.
x: İnsan bi haber verir geç kalacam diye değil mi Nejat!
y: ?????? Tabi hayatım Haklısın.
Eskiden, cep telefonu yokken nasıl yapıyorduk biz? Meraklanma bardağımız ne zaman dolup taşıyordu?

12 Nisan 2012 Perşembe

Ben Neymiş(m)im

Blogger güzellerinden Missbone vakti zamanında beni ilk kez mimleyerek milli etmişti. O yüzden Missbone adını hiçbir zaman unutamayacam sanırım. Neyse baktı çok güzel devamını getireyim diyerek tekrardan mimlemiş sağolsun ama bu sefer güzel insan Cherry Wine'la birlik olmuşlar. Cherry'de mimlemiş sağolsun. Mimlenenlere biraz baktım da herkes bi börtü böcek durumlarında, birazdan okuyacağınız mim kısa kısa ve biraz aykırı gelebilir;

1) Yemek olsa ne yemeği olurdun?
Mantı
Öyle çok büyük iri taneli hazır mantılardan değil. Büyüklüğü maksimum baş parmağının tırnağı kadar olacak. Tabak güzelce dolacak üstüne SULANDIRILMAMIŞ sadece çırpılmış yoğurt dökülecek. Sıcak mantı yoğurtla buluşup soğumaya geçtiği sırada sos hazırlanacak. Bol tereyağ, 1 yemek kaşığı salça, kekik, pul biber, çok az karabiber (çok az). Bol tereyağından dolayı sulanmış gibi olan sosa 1 çay kaşığı nane atacaksın. Bu sosu biraz olsun toparlayıp akışkanlığını azaltacak. Sonra iyice çırptıktan sonra yoğurtta soğuyan mantının üstüne dök. Afiyet olsun bandıra bandıra ye beni işte. Daha ne olsun.

2) Müzik aleti olsan ne olurdun?
Vita yağı tenekesi. (Sarı olan varya o işte.)
Sonra salın beni ufak yaşta çocuğun o ellerine. Eline altığı ufak bir tahta çubukla tangırdatsın dursun. Çat, Çut sesler çıkartırken bacaklarıyla sıkıştırdığından biraz küt bir ses veririm hatta kısmen yanlarım içeri girer ama eğlencesi büyüktür.