7 Mart 2012 Çarşamba

Anam Mim'lenmişim.

Anne beni fişlemişler. Etiket olmuşum güzel bir blog yazarına. Anne tamam hemen başlama güzel dedim diye, sevgilisi var zaten.  Missbone'u yazılarıyla takip ediyorum sadece. Bonbon ne desen haklısın. Mim'in üstünden 1 hafta geçti belki ama koşuşturmaca falan derken kusura bakma. Zaten mimlenme olayını yeni çözdüm. Ne olduğunu yeni anladım ki mimlendiğimi şans eseri anladım sen düşün artık. Bizim bakkal nuri abi söyledi en sonunda "olum mim seni takip eden görüşünü almak istediği bişi neyim öyle bişey veresiyen de kabardı kapat bi ara." dediğinde jeton düştü benim. Daha çömezim buralarda. Bir önceki kapattığım blogları saymazsak. Zamanla oturacak her şey sıkıntıya gerek yok.  Missbone mim'in ardından 5-6 yazı yazdı ben halen mimlenmişim cevap verecem. Ehh bana yani neyse;

1-Hayatınız filme çekilse adı ne olurdu ve soundtrackinde hangi şarkılar yer alırdı? 
Sabit rüzgar olurdu.

5 Mart 2012 Pazartesi

Kelebek etkisi bu olsa gerek!

Çıldıracam hatta delirecem. Son iki üç haftadır muayyen kadınlar gibiyim. Bi karın ağrısı eksik! En iyisi yazayım da belki biraz olsun kurtulurum. Psikolojik "anlat yavrucum" düşünceleri işte. 

Kelebek etkisi bu olsa gerek!
Kafamın her yerindesin. Nerden saplandın da atamıyorum anlamadım. Ne güzel hatıralarımın en derinlerinde kayboluyordun kısa zaman öncesine kadar. Belki kaybolmuştun ama hortladın işte! Ne güzel sünger çekmek üzereydim. Arada sırada "Keşke... Neden..." diye sorgulasamda! Son iki üç haftadır da sürekli sorgular oldum "neden böyle olduk" diye. "Salak ben Keşke...." diye başlayan binlerce cümle. Al sana bir tane daha, keşke bu kadarla kalsa ama işin daha boktan tarafı gece yada gündüz farketmez ne zaman uyursam uyuyayım rüyamda sen ve senin O'nu görüyorum! Seni gördüğüm yetmezmiş gibi birde o'nu görmem yeterince boktan. Ama bugün en son gördüğüm rüya hepsinden boktandı. 

Mekan Kuşadası; belkide herşeyin başladığı yer! Biraz düşününce herşeyin başladığı yer diyebiliyorum ama bu sefer yanımda "babam" var. Öyle almışız elimize biraları sahile gidiyoruz. Babamın göbeği önde biz arkada en sonunda denizi uzakta bir yerde görüyoruz. neyse vardık plaja ve "biraları tazeleyelim" dedikten sonra ben yöneliyorum bar kisfesine bürünmeye çalışmış yere.

29 Şubat 2012 Çarşamba

Bi Kadın Var #2

Bi kadın var 2
Oturma odasındaki eski moda rafta süslenişin gözümün önünde.
Ellerin saçlarında kabartmaya çalışıyorsun, 
Uğraşıyorsun, uğraşıyorsun, bir türlü tam istediğin gibi olmuyor,
Ben "tamam yeter" desem de için rahat etmiyor.
Çapraz köşeli aynada gözün bi karşında duran aynaya gidiyor, bir sağ taraftakine.
Karşındaki aynaya bakarken sağ taraftan da saçının, yüzünün sağ tarafını kontrol ediyorsun.
Heh işte o beklenen saçları geri atma hareketinde geldi.
Artık yüzünle oynamaya başlıyorsun. 
Bu sefer sadece karşındaki aynaya odaklanmış ve gözüne sürdüğün o zımbırtının fazla kaçmaması için dantel gibi işlemeye çalışıyorsun.
Ben kapıda dikilmiş seni izliyorum,
Gene geç kalkmışız, saat öğleden sonrayı çoktan geçmiş.
Biz yemek için dışarı çıkacaz.
Gözlerine sürme olayın bitince bana dönüp bir öpücük atıp tekrardan dönüyorsun aynaya.
Heeh işte. Çıktı o kırmızı ruj.
Sürmesen olmaz mı? Yakışmadığın değil bu dediğim. Yakışıyor. Çokta cezbedici oluyor fakat,
Bu işlerden anlamam ama şunu diyebilirim sana süt beyaz yüzün olduğu için rujun rengi biraz abartalı kırmızı gibi. 
Bu yüzden abartılıyor duruyor o süt beyaz güzel yüzünde. 
Belki biraz daha açık kırmızı olabilir. Ne dersin?
Genede sürmeye devam edip dudaklarını içeri çekerek ağzını açıp kapatıyorsun.
İyice yediriyorsun dudaklarına.
Bu sefer mutfaktan geliyor sesin "hayatım" diye.
Sesin duvarlara çarparak yankılanıyor evin soğukluğunda.
"Burası çok güzel ya burada ne yemekler pişiririm ben sana " diye devam ediyorsun ve "tabii yardım edersen" diye ekleyip hınzırca gülümsüyorsun.
Yüzümde bir gülücük açıyor demek istediğini altında yatanı anlayınca.
"Eşek sıpası" diyorum tam sarılacam.
Sesin bu sefer kapıdan geliyor.
İçinde bulunduğun "kimseye yakalanmayayım" duygusundan yüzünde bi tatlı telaş hakim.
Sanki küçük bir çocuğun boyunun eremediği dolaptan annesinin ona en sevdiği tatlıyı vermesini beklerken heyecanlanır da gözlerini açar bekler ya, aynı onun gibi bekleyip benden "hadi" lafını bekliyorsun.
Üstüne başına bakıyorsun tekrardan.
Gene o babetler ayakkabıların ayağında, ben artık alışmışım.
Ben kapıyı açtığımda sen kapının arkasına geçiyorsun çoğunda olduğu gibi.
Etrafa bakıyorum.
İçeride tatlı bir sabırsızlık.
Kapıyı tıklatıyorum.
Tekrardan kapıyı tıklatıyorum.
Arkasından zile basıyorum.
Açılmayan bir kapı.
Artık hunharca vuruyorum kapıya.
Apartman merdivenlerinde çınlıyor elimle kapıya yaptığım darbeler.
Ardından elim anahtarıma gidiyor.
Kapıyı yavaşça aralıyorum ve kapıya yaslanıyorum.
Ben kapıya yaslanmışım ve O an anlıyorum, 
belkide sen hiç yokmuşsun da ben kendi çaresizliğimde yaratmışım seni...

28 Şubat 2012 Salı

Yalancı Bilim Adamları...

Yalancı Bilim Adamları...
Zamanı geliyor az kaldı. En son iki buçuk ay önce çıktı diye hatırlıyorum "bilmem kaç ışık yılı uzakta yeni dünya keşfedildi" haberleri. Üç beş gün sonra tekrardan çıkacak bu haberler. Arkasından en fazla iki gün lafını yapacaz. "abi su varmış bu sefer, yok olum orada çok gümüş ve kömür varmış" gibisinden. Sonra kıraathanenin masasında "abi teknoloji işte adamlar gidiyor biz halen buralardayız amk" diye hayıflanmalar. Tabi sonrasında unutacaz neyin bile bulunduğunu adını bile bilmediğimiz, bilim adamlarının dünya diye adlandırdıkları şeyi. Bilim adamı olmak vardı anasını satayım. Atıyorlar ortaya bir laf sonrasında herkesi inandırıyorlar, birde üstüne ay sonunda maaşlarını alıyorlar Tabi olmazla olmaz olan keşfedilen şeyi süslemek, "200 yıl ışık yılı uzakta bulundu bir dünya su var hava var birazda" diyerekten. Her süsleme mesafe biraz daha uzuyor.
Ama kimse de sormuyor "Aga nasıl olur bu iş?" diye.
Valla onu bunu bilmem ama ben inanmıyorum çünkü en basitinden bir yere gidip gelme örneğini verecem artık siz hesaplayın.

27 Şubat 2012 Pazartesi

Ka kala kala kulala kamburleyle kap kup


Kitaplarda kâsiflerin kesfettikleri kâinat kurulurken, karsi karsiya kalan kaplanlar kunduzlara kükrer; keyiflesen kalin kalçali küheylanlar kisraklara, küp karinli kadanalar katirlara kisner; köpüklü kirilgan kutuplarda kefallar köpekbaliklarina karsi kalkanlasir; kara-kuru kaplumbagalar karabataklara kostaklanir; kör kösnüler kumlarda kipirdanir; kasagisiz, kayissiz karakaçanlar karacalarla, kirlangiçlar kelaynaklarla, kazlar kerkenezlerle, kediler kitmir köpeklerle kiristirirlar; kokarcali kiraçlarda köstebekler, kelebekler, koalalar kaçisirlar; kevenli kirlarda keçiler, koyunlar, kuzular kolsuz kepenekli Keloglan'in kavalina karsi kikirdarlar; kalçalari kalinlasan, karinlari kabaran kurdeleli kizlar, kadinliga karisirlar; Kozanli Kadir kemanini, Karsli Kadri kopuzunu, Kirklarelili Kipti klarnetini, Karadenizli Kudret kemençesini, Kemahli Kamer kavalini konustururken; kutnu kumas kostümleriyle kaldirimdaki kuryeli kalabaliga karisan kiz-kurusu kivrak Kübra kadin,
kaynanasi kasarlanmis kösnül Kadriye'yle koejde kol-kola kabarik kalçalarini kivirip, kimse kuskulanmadan Kernekli Kastelli'nin kuzeni Karaoglan'a karagözlerini kirpar, kiritirlar; kürdanlariyla kalem kaslarini köreltip koçeri klipleriyle kafalari karistirir, kizilca kiyametler koparirlarken, karagözleri kamastiran kumral kizlari Kamran'i Kazanova Kaan'a kakalarlar; komplimana karaktersizlerle kiristiran kafadan kontak kimi kadinlar, kabaran karinlarini kürtajla küçültüp kilibik kocalarini kandirirlar