11 Mayıs 2012 Cuma

Blogları Okurken...

Blogları okurken
Şunu farkettim bloğa bişeyler yazmaktan çok okuyucu rolündeyim. Haftada bir belki iki hafta bir yazıyorum ama her gün gazete okur gibi blogları dolaşıyorum. Yazmama sebebim ise üşengeçlikten kaynaklanıyor. Çünkü uzun yazılarımın çoğunu önce deftere yazıyorum sonrada bilgisayara geçirmeye üşeniyorum. Neyse okuduğum kimi blogu pek iplemiyorum (moda vs. çünkü bana göre değil), kimisi de baya sürükleyici roman tadında yazıyor ki onları takip etmeye çalışıyorum. Onların dışında sürekli iletişimde olduğum ve her yazısını okuduğum (yorum atmayı unutsam yada atacak yorum bulamasam da) blog/bloggerlardan bahsedecem biraz. Daha doğrusu onları okurken nasıl gördüğümü anlatacam. Nasıl oluyorsa kişiselleştirdiğimin farkına vardım geçende. Herhalde ilk tanıştığımdan yada okuduğumdan bu yana nasıl bi profil çizdilerse gözümde o gün bu gündür yazdıklarını okurken hemen her zaman aynı şeyi yaşıyorum okurken.

Önümüzdeki 5 yıl boyunca serbest bir ilişkimizin bulunduğu hatun. İlk tanıştığım blogger. Bu hatunun yazılarını okurken hep sabaha kadar konuştuğumuz, lafladığımız, dertleştiğimiz bir durumda sanıyorum kendimi. Bir öğrenci evinde, önümüzde duran bir yemek masası üstünde muşambadan çiçekli böcekli bir masa örtüsü. Benim önümde bir bardak çay bir taraftan yudumluyorum, onda her zamanki gibi portakal suyu, bir taraftan da yazdıklarını can havliyle harıl harıl anlatıyor gibi. Hangi yazısı olursa olsun aklımda böyle bişey canlanıyor ve okuyorum. Eşek sıpası sürekli anlamadan dinlemeden trip atmaya çalışsa da her seferinde duvara tosluyor o ayrı :) Şu dersleri bi hallette daha fotoğraf turuna çıkacaz beee!!! İlkler ayrıdır. :)


Sorunlu. Ama seviyorum müdürümü :) Egosu tavan olsada bir o kadar da yerde lan! En azından benim gördüğüm öyle ve memnunum. He onun yazılarına gelelim. Kafayı buluyorum onun yazılarında. Zaten yakın sayılırız ve haliyle gözümün önünde karşı kapı komşumun kapıyı açıp bana apartmanda yankılana yankılana bir olayı anlatması gibi geliyor. :) Evet böyle yapacak bişey yok. Bazen de bir çay bahçesinde, gene elimde bir çay, her an bir espiri veya laf sokacakmışçasına karşımda gülen bir yüz, püfür püfür esen bir yaz akşamında muhabbet ediyormuşuz gibi bişeyler eşliğinde yazılarını okuyorum. Şimdi birde müdür falan oldu birde kokona olursa oww baby...

Geçmiş olsun hafız. Etrafımdaki kafa dengi herifler tek tek evlenmeye yol aldıkları şu zamanlarda bu herifin yazılarıyla kafamı açıyor desem yalan olmaz. Belki diğerleri kadar muhabbetimiz bile yok hatta sadece birkaç mailleşmeden ibarette olsa adam işi biliyor. Her ne kadar siyah tabanda dar ve uzun yazılarını zaman zaman okumakta zorlansam da seviyorum bu herifin yazılarını ve tespitlerini. Haa gel gelelim bu adamı okurken ki ruh halime işte orası biraz karışık. Bazı yazılarında bir kongre merkezinde topluluğa şu şöyle bu böyle diye hitap ediyor gibi gelse de çoğunda sanki bir banka oturmuşuz karşımızda gemiler izliyoruz. Dünya sikimizde değilmişçesine bana bişeyler anlatıyor. Kulağım onda, elimizde biraları yudumluyoruz ama konunun tam ortasında "hacı gidip kokoreç yiyelim mi?" dediğim de "hadi lan ben de acıktım" diyecek gibi bir durumda okuyorum desem yeridir. Kokoreççiye vardığımızda konu kaldığı yerden devam ediyor... Böyle de enteresansın hafız bende.

Kokona, kokoş... Ama kötü anlamda değil, iyi hoş sempatik kokona. Şöyle diyeyim Titanic'de Jack'in üstünü başını giydiren bir şendul vardı ya. Heh işte ta kendisi. :) Böyle yarım yamalak olsa da tanıyoruz birbirimizi. Eee bu hatunun yazılarını okurken ise kendimi Büyükada'da bahçesi olan bir ev, karşımda demir, yuvarlak, ayak kısımlarının boyaları kısmen deforme olmuş beyaz bir masada çayımızı yudumlarken anlatıyor sanki başından geçenleri. Hee birde kucağın kedisi ve masanın üstünde otisabi'nin kitabı... Bana anlatıyor anlatmasına ama az yaban çakalı değil yoldan geçen gençleri de bir taraftan kesiyor gözleriyle... :) 

Sadece attığım yorumlardan belki tanıyor belki tanımıyor. Ama yazmaya başlayalı okuyup takip ettiğim kişilerden birisi. Hiç tanışmıyoruz hiç tweet bile atmışlığımız yok. Ama yazılarını seviyorum. Aklı olduğunca başında son zamanlarda yorgunluktan ve yoğunluktan pek bi şikayetçi olsada... Pek bi atarlı, pek bi harbi... Hayalimde ise 30lu yaşlarına ramak kalmış, biraz uzunca boylu neden olduğunu bilmiyorum ama sarışın diye gözümün önünde canlanıyor. Yazıklarını okurken Lost'un arka bahçesi ambiansında okuyorum. Yani oradayız ve anlatıyor bana bişeyler. Lost'u Bakırköy'e gidenler bilir, 1 tane büyükçe bir ağaç ve dalların çok güzel gölge görevi gören bahçede tahtadan masalar, duvarlarda sessiz plazmalar, plazmalarda müzik kanalı, kulağı rahatsız eden müzik plazmalardakinden farklı... Böylede saçma bir yer işte. Sağımızda bar var, küllükte iki sigara, biralara eşlik ediyor. Sonra sevgilisi gelip bana dalıyoasdkansdajsdb... Gözümü bir açıyorum Acıbadem acildeyiz. :)) 

Kafasını her an belaya sokacak gibi. Daha ergen ama diğer aynı yaşta okuduğum bloggerlara istinaden daha sert ve daha farklı bir platformda olduğu için sürekli okuyorum. Asi ve anarşist geliyor. Yazdıkları farklı bir dünya. Aynı yaştakiler "öff üni'deki kız kıskandı vs" diye yazarak tespit yaparken bu hatun "müşteriyi dövdüm aldım façasını aşa hacııı" tarzındaki durumları ister istemez ilgimi çekiyor... Pek bi muhabbettimiz var, var da işte çok kopuk kopuk olmasına rağmen ben onu o beni tanıyor gibi. Ama ben onu okurken bir parkta tahterevalli'nin bi ucunda o bi ucunda ben birde onun elinde simit sanki duymuyormuşum gibi bağıra bağıra bişeyler anlatıyor gibime geliyor. Anlatıyor ama sürekli ya o cool adam ya başka bir onu seven herif. Hiç olmadı kırmızı ruj sence nasıl? Ya kırmızı kot? Sürekli söylememe rağmen sonuçların hepsi hayalkırıklığı vs... Ama o da bi çılgın tabi :))

Velhasılkelam böyle saçma sapan kısa kısa bir yazı oldu. Yani her zaman böyle olmuyor tabi. Kafamın rahat olması gerekiyor böyle moda girerek okumak için. Bazen sadece ekrana bakarak okuyor gibi oluyor hepsi bundan ibaret kalıyor. Yazmayı unuttuklarım, yazmadıklarım alınganlık vs. göstermesin durduk yere. Saat geç oldu zaten. He birde herkese olmuyor tabi tanıdıkça şekilleniyor değişiyor bir nevi yaşayan kitap gibi oluyorsunuz beynimde... ve sizi okumak hoşuma gidiyor... Bilin istedim. Evet katılıyorum, Delirdim...

Şuan aklıma geldi de bu olayı Mim, Ödül gibi şeye dönüştürerek yeni bir akım mı başlatsam? Yük altında bırakmak istemiyorum kimseyi çünkü bana biraz yük gibi geliyor. İsteyen yapar farketmez başlamış olur hoşunuza giderseniz yapın gitsin yaa... Yada siktiredin gitsin... :)



2 Mayıs 2012 Çarşamba

Geçen Gene Terk Ediliyorum #2

Geçen Gene Terk ediliyorum... Ya arkadaş ben harbiden anlamıyorum bu kadın milletini. Bir kadın nasıl olur da bütün kinini nefretini bir not kağıdına sığdırabilir? Bunu nasıl başarabiliyor aklım ermiyor. Şuan karşımda duran F5 ile F8 tuşlarının aralığında duran beyaz not kağıdında herşeyi söylemiş. Aradım açmıyor, mesaj attım cevap yok. Sanırım 10:12 sularında gene terk edildim.

12 SAAT ÖNCE...

Geçen Gene Terk Ediliyorum #2
Kozalak yarim kolumda ne yapsak ne yapsak diye düşünürken bir rüzgar kendimizi taksimde bulduk. Hafta içi olduğundan dolayı pek dolu değil İstiklal ite kaka yürüme derdi olmadan rahat rahat takılıyoruz. Nevizade'nin oradan aşağı doru yol alıyoruz. Bir taraftan da nerede demlensek diye bakınıyorduk. Jolly Jokerin önünden aşağı inerek ilk sağdaki sokağa girip yirmi metre kadar ilerledikten sonrada tekrardan ilk sağa girdik. Heh işte burası. Bütün masalar kalmış bir vaziyette bomboş sokak ve hafta içinin verdiği rahatlıkla sakinlik hakim yeşilçam sokağının bitiminde başlayan cinepop sinemalarının girişinin baktığı sokağa. Sokağın başında duran iki hatunun bulunduğu yere baktığımda unutulmaz anılarımdan birisini gene gözümün önüne gelse de istifimi bozmadan sokakta biraz daha yürümeye devam ettim. İşte varış noktası ve birer bira söylendi. Ardından bir vodka tek buzlu, bir bira. Sonrasında bir tane iki buzlu vodka, bi tane bira derken saate baktık 12:30 civarı falan.
+ Eve mi gidelim? Yoksa biraz turlayıp bara kendimizi atalım mı?
- Eve gidelim yorgunluk var biraz.
+Memnuniyetle.
Memnuniyeti farklı algılamayın hemen! Zaten aklınızdan geçen şey cepte. Sadece seçenek olarak belirttim. Öncesinde bara da gitsekte nasıl olsa cepte. Ama benim canımı sıkan şey muhabbeti habire benim zorluyor olmam. Yani ben susunca o da susuyor. Hiç çekemem. Bir yerden giriş yaptığı da yok. Eee tamam bende bi yere kadar sürekli konudan konuya atlayıp lafı uzatabilirim ama eve gidince sıkıntıdan patlayacam. Neyse Giderken arkadaşı aradım dedim;
+ Bro bu gece bi ex-change olayımız var. Sen müsait bi yere geçiver.
- Yatacam ama hacı ya.
+ Yahu geçiver bi yere işte. Kaybol. Biz geliyoruz.
- Senin anahtar nerde?
+ Bende.
- Ya skecem belanı. Kendi evine gitsene olum!
+ Hadi diretme hadi işte!
- Offf tamam! Ben Emre'ye geçiyorum bu gece... Ama bunu ödeyeceksin!
+ Tamam merak etme ödeşiriz elbet! Meltem rüzgarları serinletsin senin John Benjamin Toshacklarını. Eyvallah..
.
Atladık taksiye eve doğru yola düştük. Klasik arka koltuğa yayıldık 3 dk geçmeden sızmak üzere olan hatunun başı omzumda. Öfff! Taksicinin dikiz aynasından "bu gece bunlar garanti sevişir" imalarıyla göz göze gele gele evin yolunu arşınlama başladık. Taksiciyle 3-5 ufak muhabbet derken hem hatun biraz ayılır hemde tekele uğrayıp vodka alacağımdan dolayı 100m öncesinde indik. Vodka işinide hallettikten sonra eve geldik ben direk yayıldım kanepeye. 3dk 5dk geçti halen bir sessizlik hakim ortama. Yahu zaten yalnız yaşayan birisiyim ben ses gürültü istiyorum. Muhabbet istiyorum be kadın! Konuşsana cırlasana! Çene çal biraz. Yok abi ses çıkmıyor kukuman kuşundan. İçimden "Bu ne biçim kadın lan? konuşmuyor" diyorum. İş gene başa düştü.
+ Yahu sen nasıl bi kadınsın ya?
- Yaaaa nasılım? (yüzünde bir gülümseme saçlarla oynama)
+ Ne konuşuyorsun, ne bişey diyorsun?
- Hee o anlamda. (yüzü birden düştü tabi)
+ Evet o anlamda.
- Pek öyle konuşkan birisi değilimdir.
+ Konuşkan değil de Sevişgen birisi misin?
- ahahah yaa öyle değil. Ne bileyim işte öyle pek atılgan değilim.
+ Görecez elbet. Neyse susalım o zaman.
- Sen konuşuyon ne güzel işte.
+ Vodka istiyon mu? Ben şişeyi fondip yapmadan söyle!
- Az alayım.
+ Tamam. Ki ne yapacaz senle bilmiyorum artık!
Geçen Gene Terk Ediliyorum #2
Çıldıracam! Benim derdim yalnızlıkla be kadın! Bana konuşkan geveleyen birisi lazım! Herşeyi siktir ettim boş konuşsun ona da razıyım! Hay benim dertli başım! 

Artık son çare yapacak bişey yok. Vodkaları getirdim saçma salak muhabbetten birisine girdim. Hatunun yüzü biraz asılmış o sırada. Konuşmalarda falan biraz tripli gibi geldi. Bi terslik var sanırım diye düşünmeye başladım. Acaba yanlış bişey mi dedim? Yoo bişey de demedim ki. Bende sevmem öyle asık kadın suratı dedim "biraz şakalaşayım da hani keyifi yerine gelsin" derken o sıra sanırım 23 dakikalık canlı perfomans sergileşim bulundum. Yaktım ardından bi sigara ve dedemin lafı da aklıma geldi, "erkekle şakalaşırsan kavga, kadınla şakalaşırsan çocuk çıkar" demişti zamanında. Haklıymış. Üzerime bir ağırlık çökmüş haliyle yavaştan yavaştan uyku yapıyor.
- Eee?
+ Ne eee?
- Nasıldı?
+ Efendim?
- Şey diyorum ya?
+ Yan etkisi uyku yapıyor galiba.
- Ahaha... Yarın ne yapıyorsun?
+ (Dur lan hatun çözüldü sanırım? Olabilir mi? Soru sormaya falan başladı.) İşim yok.
- O halde bizim oraya gidelim kalkınca kahvaltıyı orada yaparız.
+ Olur tabi neden olmasın (Yırttım lan! sabah sabah kahvaltı sorunu aklımdaydı)
- Bak ne diyecem...
O hoooo hoooo! Ama canım artık çok geç. Benim sistemler shutdown oldu, senin çenene vurdu. Ben artık sen ne dersen he he he diyecem? Bir taraftan da bastıran uyku modu var... Hiç bu tarafını düşünmedin mi bu saatte kadar, şimdi mi aklına geliyor çenenin açılmadı be kadın! Hiçbir erkek şu saatten sonra muhabbete giremez. Genimizde yok. Şu durumda ancak tekrardan sevişme olayı erkeği harekete geçirir, o da mecburiyetten. Erkek "yorgunum" diyemediği için gurur yapıp sevişirse ancak ayakta kalır. Ama onun içinde hatunun duruma el atması gereklidir...
- Olur mu?
+ Pardon ya dalmışım. Tekrar söyle.
- Dinlemiyor musun beni?
+ Uykum geldi var.
- Offff. Ama demin çok iyiydin. Hiçte uykun yoktu.
+ Teşekkür ederim iltifatın için ama sonuç olarak uyku odaklı bi performans.
- Ama hemen uyuyorsun..
Al işte! Ya nolcaydı? Yıllardır da hep bununla suçlanıyorum zaten "hemen uyuyorsun" la nabacaz la uyumayacaz da? Uykum geliyor yani doğal olarak uyuyorum. Anam avradım olsun kişisel değil ya! Ki zaten sabahın 7'sinden beri ayaktayım! Ama gel de anlat işte. He birde zaten duruma el atarsa "yorgunum" diyemediğimden dolayı mecburen canlanacam yoksa sabah bıraktım kafamda.

Neyse hep sağıma yattığım için istemeyerekte olsa arkamda kaldı. Keşke kalmaz olaydı. Ensemde bir nefes bi taraftan konuşuyor ama bir taraftan da burnuyla sıcak hava üflüyor. Kıpırdanıyorum, kafamı eğiyorum büküyorum nafile. O nefes illaki ensemi terletecek. Birdi, ikiydi, üçdü derken artık sıcaktan patladım. Sabredebildiğim kadar sabrettim ama en sonunda "Off Yeteer!" dedim kalktım. Kim dayanabilir enseye sıcak sıcak üflenen nefes! Ki yatakta en gıcık eden hatta en rahatsız eden şeydir enseye sıcak nefes! Bende içerisi daha serin ve ensemdeki sıcaklığı kurutması için kalktım içerideki kanepeye gittim. Açtım televizyonu bakınıyorum öyle elimde kumanda televizyonda kuşlu, aslanlı, ayılı belgesel var... En son hatırladığım buydu. 

Geçen Gene Terk Ediliyorum #2
Sabah kalktım tv halen açık, sesi varla yok arasında bi düzeyde, güneşte camdan sızıp ayaklarımı iyice ısıtmış ki kan ter içinde uyandım. Gece nasıl, hangi ara içim geçmiş anlamadım. 30 saniye kadar sonra hatun aklıma gelince direk ayıldım koştum odaya ama nafile. Aferin yatağı falan toplamış dümdüz yapmış takdir ettim. Birde not bırakmış;
Gece zaten anlamalıydım "seninle ne yapacam" demenden belliydi. Gece çok güzeldi teşekkürler ama alacağını aldın sonra beni hiç dinlemedin bile. Hep salladın, hep geçiştirdin. Birde üstüne kalktın gittin içeri yattın. O kadar mı çekilmez biriyim? Ben o kadar konuşkan değilimdir tamam ama senin beni anlayabileceğini düşünmüştüm. Hepiniz aynısınız! 
Birisi notun mealini açıklarsa sevinirim...


27 Nisan 2012 Cuma

Kadınların Pazarlık Payı

Dur dur öyle aklından geçen pompaya dayalı pazarlık anlayışı değil. Alım satım işi değil yani. Kadınlar erkeklere göre daha sayısal varlıklar olduğundan dolayı bu pazarlık işlerini erkeklere göre çok daha iyi yapıyorlar. Herhangi bir erkek alışveriş sırasında pazarlık yapmayı sever. Yapmayacağı varsa bile sırf o muhabbeti sevdiği için girer pazarlığa. "Abi en son kaça olur? yabancı değiliz" vs diyerek giriş cümleleriyle başlasa da zaten herhangi her daim kazıklandığını anlaması bir yada iki gününü alır. Pazarlık sırasında ürünün fiyatını en alt seviyede tutar. Mesela 100 TL'lik bir ürüne vereceği ilk pazarlık fiyatı "bunun oluru olsa olsa 60 hadi bilemedin 70'dir." Burada esas verilmek istenen 70dir. 60 etmez ama 70 vereyim şeklinde garip bir ters psikoloji uygulanır. Sonrasında "abi naptın ya? 90 bize gelişi 10 tl karla satıyorum" falan fişman derken en ucuz 85'e kapatılır olay. Erkeklerin maksimum pazarlık anlayışı bununla sınırlıdır. Kadınların pazarlık anlayışı buna benzese de yer yer çirkefe yatıp malı bedavaya aldığı bile bilinir. Ama konu bu değil zaten.

Bir erkeğin yapabileceği en fazla pazarlık bir alışveriş sırasında olur ama kadınlar bunu hayatına yaymayı becerebiliyor. Dedik ya kadınlar sayısaldır diye bundan kaynaklanıyor işte. İşte bu sayısallıklarınıda en güzel şekilde değerlendirirler. Ergenlik ve ergenlik sonrası dönemlerinde sürekli pazarlık paylarını en hit seviyede tutarlar. "Adonisli olacak erkek dediğin" kendi 1.60lık boyuna bakmadan "erkek dediğin 1.85 en az olacak, esmer, kirli sakallı" vs diyerek biscolata erkeği tabirini arar dururlar. Etrafındaki kadınlara sürekli böyle şeyler söyleyerek fişteklerler. Ee kadınlar arasında rekabetten "o isterde ben isteyemez miyim yelloza bak yeeaa" diyerek bu sefer farkında olmadan bir domino etkisi başlar. En sonunda çağımızın hastalığı diye tabir edilen "adonis etkisi"ne girerler. Bu hastalık kadınlar arasında kıskançlıktan/kıskandırma istediğinden kaynaklandığını düşünürsek gripten bile daha etkilidir. 

Ama işin trajik tarafı burada başlar. Bunca "adonis himayesi altında" olmasına karşılık memlekette talebi karşılayacak kadar olmadığında dolayı "lan hiç yoktan esmer, kirli sakalı olsun boyuda siktir ettim" diyerek içten içte ağlaya ağlaya hedeflerden uzaklaşılır. Boy uzunluğunuda aradan çıkartmıştır. Çünkü memleketin standartları uzun boylu değildir. Aradan geçen 5-6 seneden sonra halen aranan standartlarda birisi bulunamamışsa "sakalı olsun bari" demeye başlanır. Artık en sonunda esmer, beyaz bmw'li ve 1.73lük bir prens gelir. Prensin direksiyon başına oturduğunda vakfıbekir ekmeği gibi olan göbeği göze batsa da sorun olmaz. Kirli sakalı yoksa alttan alttan imalarda bulunulur "tatlııııım şöyle bir hayal ettimde sana kirli sakal... Offf diyorum" gibisinden. Prens tabi alınan gazla ya kirli sakal bırakmaya başlar yada çıkmıyorsa bile hayatının hatasını yaparak yüzünü kuru kuru jiletlemeye başlar. -zavallım- Hele kadının rekabete girdiği "arkadaş"larının sevgilisi yok yada boyları daha kısayla değmeyin o kadının keyfine. Dünyalar onundur.

Evde kalmış ama halen inatla hedeflerinden vazgeçmemiş canlı örneklerini görmek isterseniz evlendirme programlarında "almanyadan, hollandadan, isviçreden olsun benim olsun"  diyenleri takip etmeniz yeterlidir.

Tamam erkeklerde ister güzel "at gibi" tabirinin kullanıldığı geniş kalçalı ve 92 civarında göğüsleri bulunan kadını. Ama erkekler pazarlık anlayışını bu kadar hayatına yayamaz ve kadınlar gibi böyle çıtayı yüksekte tutup kademe kademe indiremez. Buna kabiliyeti yoktur. Genelde direk normal alışveriş pazarlığı yapar gibi en alttan başlar ve hatta en fazla "Abi valla sıkıldım ya... Eve gidince önüme bir tas çorba koysun yeter" ile kısıtlıdır.

Not: Adonis var evet ama henüz bmw yok. hep görüp yapmak istemişimdir yazının şarkısı zımbırtısını. buradan ulaş istediğini seç yazının şarkısı için.


25 Nisan 2012 Çarşamba

Bi Kadın Var #4

Bi Kadın Var #4
Sessizlikten sağır olduğum şu evde basbas bağıran
Üstünde benim gömleklerinden biri,
Saçlarını el yordamıyla düzeltmiş ama halen biraz pasaklı
Yüzüne baktığımda hiçbirini görmediğim
Bana bişeyler söylenirken gözlerinin içine baktığımda donup kaldığım
O bağırıyor ama, ben hiç mi hiç duymuyorum
Kaybolmuşum, dalıp gitmişim O'na.
Belki biraz ufak tefek,
Kimileri minyon diyor ama öfkelendiğinde önünde durulmuyor.
Bağırsın, çığırsın,
Rahatlasın.
Seviyorum onu delicesine.
Masaya elini vurduğunda irkiliyorum
Kendime gelip "efendim?" diyorum.
"Dinlemiyor musun beni sen!!!?" diyor.
Dalıp gittiğimi söylesem ne değişecek? Belki daha da kötü olacak.
"Dalıp gitmişim" diyorum.
Ortalık karışıyor iyice.
Bu sefer salak salak sarılıyorum iyice. 
"Kahve istiyor musun?" diye soruyorum "yap bakalım" diyor.
Trip atmıyor ya tapıyorum.
Kavgada etsek zamanımızı trip atarak geçirecek kadar boşa geçirmediği için tapıyorum ona.
Kahveler bardaklardaki yerini alınca 
"Anlat bakalım şimdi sakin sakin" diye konuyu tartışıyoruz.
Belki saatlerce konunun artısını eksisini konuşuyoruz.
Haklıyı haksızı aramadan, 
"eee daha öncede böyle böyle..." diye başlayan cümleleri birbirimizin başına kakmadan
Önümüze en iyi şekilde nasıl yansıtabiliriz diye düşünüyoruz.
O anlık çözüm bulamasakta nasıl olsa üstesinden gelecez diye gülümsüyoruz kimi zaman.
"Ben duşa girecem" diye yanımdan ayrılıyor
Giderken hınzır hınzır gülümsüyor
Mutfak kapısından çıkıp gözden kaybolduğunda ardından yakalamak için fırlıyorum 
ve o an elim bardağa çarpıp dökülüyor.
Koridora gidiyorum banyo yada diğer odaların ışıkları sönük
Ve ben o an anlıyorum;
Belkide sen hiç yokmuşsun da ben kendi yalnızlığımda yaratmışım seni...


21 Nisan 2012 Cumartesi

Geçen Gene Terk Ediliyorum #1

Geçen Gene Terk ediliyorum... Ya arkadaş anlamıyorum bu kadın milletini insan hiç yürüyen merdiven başında terk edilir mi?... Attığı mesajları görmedim. Göremedim. Görmüşümdür belkide ama o sıra neyle uğraşıyorsam elim gitmemiş demek ki. Sonrasında mesaj attığımda cevap gelmedi. Aradım açmadı. Sanırım 22:30 sularında terk edildim.

6 saat önce...

Geçen Gene Terk Ediliyorum
Bakırköy Capacity'de dolanıyoruz. Gerçi dolanıyoruz değil bunun adı, hafta sonu olmuş kolumda birisi vitrin vitrin gezdiriyorum. Daha akşama eve gidip köpeğimi de gezdirmem gerekli bir taraftan da aklımda onun planları. Saat olmuş 16:00 suları falan. Zaten hafta sonunu avm merkezlerine girdiğimde bir gerginlik bi fenalık basıyor beni havalarda güzel artık dayanamayacam derken birden karnımdan gurultular geldi. Aha dedim "tamam şimdi kurtuluyorum bu gezdirme olayından" Ama ne mümkün.

+Hadi bişeyler yiyelim acıkmışım ben baya. Midem çalkalanıyor.
-Tamam çıkarız birazdan şuraya bi girelim sonra çıkalım.
Çıkalım çıkmasına ama gel gelelim girdiğimiz yerden çıkmaz için mücadele edecek gücüm mü kalmış? Şu nasıl oldu? bu nasıl olur? sorularına "yakışmaz, olmaz, hiç beğenmedim bu ne böyle" gibi cevaplar vermeye başlayarak savuşturmaya çalışsam da nafile. Burger, Mc gibi yerlerden pek hazetmediğim için aklımda daha önce mantı yemek için gittiğim bir yer var. Bir tarafta oraya gitme planlarını kuruyorum bir taraftan da alternatif olarak duble iskender yemek için neresi vardı düşünüyorum. Genişçe bir masada önümde duble iskender, güzel bir salata, belki biraz aparatif olarak patates kızartması sonrasında, tatlı ve çay...Bunları düşünürken birden  üzerime Ömer Seyfettin laneti çökmüş gibi hissettim bir an. Neyin Diyet'ini ödüyorum en iyi ben alıp başımı gideyim dedim. Çünkü bu girdiğimiz 4 yada 5inci mağazaydı. Kalktım, mağazan tam çıkarken pat yanıma geliverdi şahsiyet;
- Nereye gidiyorsun?
+ Kızım ölüyorum bak sinirlerim evereste kaçacak bişeyler yemezsem.
- Tamam tamam hadi yiyelim. Ben waffle istiyorum.
+ O ne ya?
- Ben waffle yiyecem bulalım bi yer.
+ Ben iskender planlıyorum? Onu nasıl yapacaz?
- Tamam sende iskender yersin.
Yemesine yeriz ama o ne? Waffle ne arkadaş? Bilmiyorum, yememişim. (bilmiyorum diye gülmeyin olm) Tamam birkaç defa duydum ama böyle çok abidik gubidik şeylerle işim pek olmuyor benim. İsmi bile doyurucu gelmedi bana. Neyse çıktık en üst kata waffle yapan yer arıyoruz. Neyse ki D&R'ın yanındaki yerde yapıyorlarmış attık kendimizi oraya. Açık hava ohh mis derken ateşledim yemek öncesinde bi tane winston yayıldım koltuğa. Menü geldi bakıyoruz ve waffle ilk karşılaşmam.
+ Bu mu waffle waffle diye çıldırdığın şey?
- Evet nasıl çok hoş değil mi?
+ Kızım bu bildiğin ekmeği tost edip arasına çikolata, çilek, kivi neyim doldurmuşlar işte.
- Öyle değil be bunun ekmeği falan ayrı hem tadı çok güzel.
+ Al işte kızım delikli tost ekmeği işte. İçinde de Miami salatası doldurmuşlar.
Ben de o sıra saf saf menüde deli gibi doyurucu bişeyler arıyorum. Yok düşmüşüm farkında olmadan sadece waffle yapan bir dükkanın içine. İnsan hiç yoktan bi tavuk şiş falan koyardı menüye.
+ Kalkalım mı buradan? Adam gibi bişey yok burada yoksa hiç birşey yemeden çıkacam buradan.
- Ya sende söyle bi tane işte.
+ Doymam biliyorsun.
- O halde ben sipariş vereyim. Affedersiniz şundan bi tane içinede...
O hoo hoo siparişe geçildi bile. Hanımefendiye sipariş 10 dk içinde geldi. Başladı yemeye ben kendi mide gurultularımla cebelleşiyorum. Yarım saatte orada geçti waffle denilen zıkkım yüzünden. La bari hepsini bitirseydin yarısını bıraktın be kadın! Ayıp ya!
Neyse kalktık oradan çıktık bir eli göbeğinde sıvazlıyor. Göbek dediğimde ayva göbeği maksimum he. Onu öyle görünce bende attım elimi omuzuna dedim
Geçen Gene Terk Ediliyorum
+ Nejdet abi akşama maç var geliyor musun?
- Ne Nejdet'i be? Ne maçı?
+ Kızım ne sıvazlıyorsun göbeğini!
- Oturdu mideme.
+ Hmm. Normaldir. Wc'ye gidecek misin? Bi o kaldı çünkü...
- Yok.
+ İstersen şimdi sen kaldığın alışveriş mağazasına geri dön ben şurada bi duble iskenderi gömüp geleyim.
- Yok olmaz Hiç öyle şey olur mu?
+ Pardon? Çok yakın zamanda benzerine rastladım.
- Laf mı sokuyorsun bana?
+ Yok valla Estafurullah. Ama ben 15 dakikaya hallederim. Yerim yanına gelirim. Alacaklarını al sen hem zaman kaybetmemiş olursun. Ben biliyorsun pek anlamam. Güzel güzel deyip geçiyorum habire.
- Olmaaaaz!
+ Olur Canım olur Yumuh gözlüm. Biliyorsun ben yedikten sonra öyle oturur biraz çaydı, şuydu buydu diye keyif yaparım eğer sen olursan. Kalkamayız ve geçe kalırız.
- Tamam o halde ben iniyorum alacaklarımı alayım bari.
+ Süpersin hadi dikkat et kendine.

Çok şükür kendimi istediğim etli yemek lokantasına atabilirim artık. Sanırım yürüyen merdivenlerden aşağıya inerken dönüp arkasına baktığında beni göremiş olabilir. Zincirlerimi kopartmışım. Gözüme kestirdiğim iskenderciye attım kendimi. HD İSKENDER DEĞİL. Kayış gibi etleri var oranın. Adını unuttum şimdi ama sinemanın oradaki merdivenlerden çıkınca hemen sağ tarafta. Karşımda birazdan mideme inecek olay yemeği gördüğümde gözlerim doldu desem yeridir. Bir güzel yemek, tatlı, çay keyfinden sonra Mc tarafından ki merdivenlerden inip avm'den dışarıya attım kendimi. Sigaramı yaktıktan sonra yediklerim mideme oturmuş olacak ki karnımı sıvazlaya sıvazlaya evime doğru yol aldım.